Haziran’da Kürt müzik grubu Koma Amed 27 yıl sonra düzenlenen konserle geri döndü. 1988 yılında kurulan grup özellikle Kürt gençlerinin ilham kaynağı olmuştu. Daha sonra Koma Amed 1991 yılında kurulan Mezopotamya Kültür Merkezi’nde (MKM) çalışmalarını devam ettirdi. MKM kültür alanında çok büyük adımlar attı. Kurucuları arasında Musa Anter’in de olduğu MKM, tiyatro, müzik, çocuk korosu, sinema ve dergi alanlarında, Kürtlerin yok sayıldığı dönemde, Kürtçe etkinlikler yaparak büyük bir mücadeleye ön ayak oldu. Bugün olduğu gibi o dönemlerde de sanatçıların etkinlikleri engellenmiş, gözaltına alınmışlardı. Sanat hayatları engellenen bu genç sanatçılar, çalışmalarına devam edebilmek için dünyanın her bir tarafına dağıldılar. Koma Amed müzisyenleri de Avrupa’ya çıkmak zorunda kaldılar. Sürgündeki Kürt sanatçılar denince ilk akla gelen ve hayatını Fransa’da kaybeden Yılmaz Güney olur. Qamışlo’da doğan Mihemmed Şexo da ilk önce Lübnan’a, daha sonra Doğu Kürdistan’a gider. Rejim karşıtı şarkılar söylediği için 11 yılın ardından sonra Rojava’ya döner. Dönüşü Suriye hükümetinin işine gelmez ve zindana atılır. Orada hastalanır ve hayatını kaybeder.
En yakın zamanda Ahmet Kaya da İstanbul’daki ödül töreninden sonra Fransa’ya gitmek mecburiyetinde kalır ve orada vefat eder. Geçmişte ve günümüzde birçok sanatçı Kürdistan’ı terk ederek sanat hayatlarına devam etmiş ve topraklarından uzak yerlerde hayatlarını kaybetmişlerdir. Koma Amed sanatçıları da Kürdistan özlemiyle sanat hayatlarına başka ülkelerde devam ediyorlar. Kürt halkı sanatçılarının konserlerinden mahrum bırakılmışlardır. Türkiye’de iktidar olan hükümetler Kürt sanatına karşı düşmanca yaklaştılar, bu durum halen de devam etmektedir. Kürt insanı olarak bu değerli sanatçılarla beraber olma umudumuzu yaşatmak için mücadelemizi daha da yükseltmeliyiz.
Yolda yürürken elektrik akımına kapılan iki genç elektrik şirketinin ihmali yüzünden hayatlarını kaybettiler. Devletin kamu hizmeti olarak yapması gereken kurumlar özelleştirilince ölümler daha da artıyor. Halka hizmet alanları özelleştirilme yerine devlet elinde olmalı. Yandaşları zengin etmek için özelleştirmeler yapıldı ve maalesef halk çoğu hizmete ulaşamamakta.
Vedat Kurt adlı Suruçlu vatandaş Antalya’da oto işçisi olarak çalışırken, ödenmemiş maaşını almak istediğinde işkenceye maruz kalmıştı. İçişleri Bakanı konu hakkında bir işlem yapacak mı? Adalet Bakanı’na soruyoruz; bu suçu işleyenler yakalandı mı? Bakanlar sadece bakıyorlar, hiçbir icraat yok. Milli Eğitim Bakanı “okullarımızdaki internet bağlantısının faturasını biz ödüyoruz, her ay yüz milyonlarca lira internet faturası ödüyoruz” diyor. Bunun anlamı okullardaki internet faturasını dahi ailelere ödetmek. Hani zengin ülkeydik, itibarımız yüksek bir toplumduk? Yakında mendil de açmaya başlarsınız.
Diyarbakır’da şiddetin adımları yavaş yavaş atılmaya başlandı. İçişleri Bakanı bu konuda bir açıklama yapmadı. Bu olaylar hayra alamet değil, bir an evvel önlem alınmazsa 90’lı yıllara dönüş gerçekleşir. Bir an evvel Hizbullah ve IŞİD eksenli hayatlarımıza kasteden oluşumlara müdahale edilmesi gereklidir. Demokrasiden dem vuranlar ilk önce ülke gerçeğini görerek tedbir alsınlar. Adaletin olmadığı yerde çürümüşlük üst boyutlarda yaşanır, maalesef yaşıyoruz da. Adalet Bakanı, İçişleri Bakanı, Eğitim Bakanı ve Ekonomi Bakanı’nın acilen güvenli, hukukun hayat bulduğu, eğitimin çağdaş olduğu ve ekonominin yaşanabilir topluma uygun bir standardını hayata geçirmeleri gerekmektedir. Yoksa ülke tam bir kaosa döner. Zaten toplum sağlığı ciddi anlamda bozulmuş durumda.
Şule Aydın’ın “tımarhanesi” esasında çok şeyi anlatıyor. Gerçekten de hayatımız tımarhanede geçiyor. Her geçen gün yeni hadiseler yaşanıyor ve hayatımızın ne kadar değersizleştirildiğinin farkına varıyoruz. Varıyoruz da bu değersizleştirmeye ne kadar çözüm oluyoruz? Ahlakî bir çöküş içinde olduğumuz aşikâr. Başlıklarla yaşananları yazmaya başlayınca nereden başlasam diye düşündüm. Bu ülkede en büyük sorunlardan bir tanesi de kız çocuklarının erken yaşta evlendirilmesi. ‘Çocuk anneler’ çoğalıyor. Küçük yaşta imam nikâhı ile evlendirilip anne adayı olan çocuklarla evlenenlerin en büyük cezaları alması gerekir. Bu nikâhları kıyan imamlar da dahil. Ama suç onlarda değil, Adalet Bakanı, “bunlar tecavüzcü değil, ailenin ve küçüğün rızası ile yapılmış işler” diyor. Bakan böyle derse…