Eğer ben “ulusalcı” olsaydım, lafı eveleyip gevelemeden AKP’ye derhal üye olurdum.
İlk itirazı duyar gibiyim. “Bir ulusalcı olarak AKP’nin Atatürk düşmanlığını nasıl kabul edebilirim?”
AKP eğer ulusalcının dediği gibi “Atatürk düşmanı” ise, bilelim ki, bu “tedavisi olmayan ölümcül bir hastalık” değil. Ağır seyreden bir nezle gibidir. AKP’nin bedenindeki “milliyetçi bağışıklık sistemi” onun bu hastalığı er ya da geç atlatacağının garantisidir. Korkulacak bir şey yok.
Bakın, tüm yargı, Saray’ın denetiminde olduğu halde, Danıştay “Andımızla” ilgili AKP’nin aksırığını, tıksırığını bir nebze hafifletti. Ardından da “madalyalardan kaldırılan Atatürk simgesini” yeniden madalyaların tam ortasına yerleştirdi. Hastanın ateşi de bir iki derece düştü.
Demek ki olabiliyor. O halde “Atatürk düşmanı AKP’ye aza olmam” diyen ulusalcının önü açık. Gir AKP’ye onu Atatürk düşmanlığından kurtar. Çünkü seçimlerden umut yok, darbelerden medet yok. En iyisi AKP.
Ulusalcı kızıyor: “Ama nasıl olur, ben muhalifim, partim ana muhalefet, muhalefetten mi vazgeçeyim.”
Şimdi ben bu ulusalcıya tane tane anlatayım: Sen muhalif değilsin. Çünkü AKP’nin bütün stratejik politikalarını harfiyen destekliyorsun.
Birincisi AKP PKK’yi, PYD’yi, YPG’yi terör örgütü sayıyor. Sen de öyle sayıyorsun.
İkincisi, AKP Cemaati terör örgütü sayıyor. Sen de sayıyorsun.
Üçüncüsü: Bu iki “sayma” durumu, tüm dış politikayı belirliyor. Sonuçta AKP Türkiye’yi “Batı blokundan” Rusya, Çin ve İran’a doğru yanaştırıyor. Memnun değil misin?
Ulusalcı bu son dediğime pek ikna olmamış gibi, “ama, fakat, lakin” gibi bir şeyler mırıldanıyor.
O böyle mırıldanınca, hiç de mırıldanmayan, açık konuşan, gerçek ulusalcılık iddiasındaki bir şahıstan alıntı yapayım da, bu son stratejik iddiayı kanıtlayayım. Alıntı Cumhuriyet Gazetesi’nden. Yazar Bartu Soral. Dünkü gazete köşesinde şöyle yazmış:
“Orta Asya’yı içine alacak biçimde kurulacak Rusya, Çin, Türkiye ortaklıkları, kendi kalkınma planlarımız masada olmak kaydıyla, ortaya çok önemli bir güç, büyük bir potansiyel çıkarır. Almanya da bu bölgede yeni iş geliştirme alanları arıyor. Amerika’nın, Suriye’de meşru hükümete rağmen terör örgütü PKK/PYD’ye 17 bin TIR silah sağlayarak terör devleti yaratmaya çalıştığı bir dönemde bu işbirliklerinin şüphesiz ki farklı bir işlevi daha olacaktır.”
Ulusalcı ne edeceğini şaşırıyor. “Ama ‘tek adam’, olur mu yani?” filan diyor. Ona kütüphanemden “Tek Adam” adlı eserin ciltlerini hediye ediyorum. Yazar Şevket Süreyya Aydemir. “Tek Adam” da Atatürk.
Ulusalcı bunalıyor: “Ya İkinci Adam, partimizin değişmez şefi, Atatürk’ün en yakın arkadaşı, Erdoğan paşamıza çok ağır suçlamalarda bulunuyor.”
“İlahi ulusalcı kardeşim”, diyorum, “devletin kurucusu, banisi, Türklerin ‘atası’ Atatürk senin İkinci Adam’ını, tıpkı Erdoğan gibi değerlendirmişti.” Ve ona Ayşe Hür’ün bir makalesinde yer alan Atatürk’ün şu sözlerini okuyorum:
“‘Neydi o sofradaki afra tafranız Paşa Hazretleri? ‘Ne demek hükümet azası? Ya benim Devlet Reisi olarak görevim nedir? Yaaa! Demek öyle! Siz bildiğiniz gibi işleri yürüteceksiniz, ben de sizin işlerinizin mühürcübaşısı olacağım! Öyle mi? Sen böyle mi anlıyorsun Başvekilliği? Böyle mi memleket idare edeceksin? Başvekil demek layüsel (dokunulmaz) demek değildir. Beğenmediklerimi söyleyeceğim, düzelteceksiniz. Sizin göreviniz bu.’ ‘Siz yorulmuşsunuz Paşa!.. Sinirleriniz bozulmuş!.. Yalnız sinirleriniz olsa yine de zarar vermez ama düşünce selametini de kaybetmişsiniz! Acele dinlenmeğe ihtiyacınız var! Size izin veriyorum, yerinize kimin vekâlet edeceğini yarın ajanstan öğrenirsiniz!’…”
Ertesi gün İnönü gitti, Celal Bayar Başbakan olarak geldi.
Ulusalcının ağzı bir karış açık kalmıştı:
“Vay canına dedi, bu Erdoğan Atatürk’ten farksız…”
Rivayete göre, bu ulusalcı konuşmamızdan bir gün sonra, AKP üyesi olmuş ve yerel seçimlerde Afrin Belediye Başkanlığına adaylığını koymuş.
“Afrin mi?” Evet, evet, yanlış duymadınız, ulusalcı demiş ki, “Atamız Hatay’ı almıştı, Atamızın devamcısı Erdoğan da Afrin’i aldı, ben de Hatay Devleti’nin Cumhurbaşkanı Tayfur Sökmen gibi Afrin Cumhurbaşkanı olacağım.”
Ben size söyleyeyim: Bu “hayali” ulusalcı, bence “hakiki” ulusalcıdır.