Kuzey yarıkürede siyasi harareti oldukça yüksek bir yaz yaşanıyor. Haziran’da Avrupa Birliği (AB) üyesi 27 ülkede yapılan Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerinde, aşırı sağcı popülist partiler büyük atılım yaptılar. Kıtanın kalbini oluşturan Fransa, Almanya ve İtalya’da bu yükseliş özellikle kaygı uyandırıcıydı. İtalya’da 2022’den beri iktidarda olan Giorgia Meloni önderliğindeki İtalya’nın Kardeşleri partisi, yine birinci parti çıktı. Almanya’daysa aşırı sağcı Almanya İçin Alternatif (AfD) partisi yüzde 16 oyla ikinci parti oldu. En dramatik sonuç, aşırı sağcı Ulusal Birlik partisinin yüzde 31 oyla birinci geldiği Fransa’da görüldü. Ortaya çıkan tabloda çoğunluk desteğini kaybettiği ortaya çıkan Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, meclisi feshetti ve erken genel seçim ilan etti. Gerilim had safhadaydı.
Seçim ilanının ardından kısa süre içinde sol parti ve gruplar bir araya gelerek Yeni Halk Cephesi’ni kurdular. 30 Haziran’da yapılan birinci turda, aşırı sağ yüzde 33, sol cepheyse yüzde 28 oy aldı. Macron’un merkezci Rönesans partisiyse yüzde 20 oy oranıyla üçüncü geldi. Bu sonuçlar karşısında sol cephe, oyları bölmemek için Rönesans adaylarının kazanma şansı olan sandıklarda adaylarını çekme kararı aldı. Solun daha çok oy aldığı sandıkların birçoğunda da Rönesans adayları çekildi. Böylelikle, ikinci tura fiili bir anti-faşist cephe olarak katılmak mümkün oldu. 7 Temmuz Pazar günü yapılan ikinci tur oylamalarda sol cephe beklenmeyen bir zafer kazandı (188 sandalye). Bu kez ikinci gelen Rönesans 161 sandalye elde ederken Ulusal Cephe 142 sandalyeyle üçüncü parti konumuna düştü. Fransız solu, bir haftadır seçim zaferini kutluyor. Aslında Macron seçmenlerini de içeren Fransız halkının çoğunluğu, bir aşırı sağ iktidar tehlikesini önlemiş olmanın coşkusunu yaşıyor.
Erken seçim fırtınası sonrası ortaya çıkan tablo karşısında Macron, hükümeti kurmak üzere henüz görevlendirme yapmadı. Macron, Yeni Halk Cephesi’nin sol bileşenlerinden bazılarını Ulusal Birlik kadar tehlikeli buluyor. Ama önümüzdeki hafta içinde kararsızlığını yenerek sol liderlerden birini hükümeti kurmakla görevlendireceği düşünülüyor.
Fransa seçimleriyle aynı hafta içinde 4 Temmuz günü İngiltere’de de genel seçimler yapıldı. Beklendiği üzere, 14 yıllık Muhafazakar Parti iktidarı sona erdi ve yeni bir İşçi Partisi dönemi başladı. Fransa’yla birlikte bakıldığında, bu kez genel bir sol yükseliş gözlemi yapılabilir ama İşçi Partisi’nin başarısı, önemli bir oy artışından değil daha çok ülkenin seçim sisteminin azizliğinden kaynaklanıyor. Sol adına bir başarıdan söz edilecekse, o da eski parti başkanı Jeremy Corbyn’in yeniden milletvekili seçilmesi oldu. Corbyn, kendi seçim bölgesinde karşısına çıkan İşçi Partisi adayını yenerek parlamentodaki sandalyesini korumayı başardı. İşçi Partisi başkanlığı sonrasında Filistin davasını desteklediği için anti-semitizm suçlamasıyla partiden ihraç edilmişti. Corbyn, İngiltere devletinin emperyalizm ve savaş politikalarını eleştiren bir sosyalist muhalif karakter olarak dünya genelinde tanınıyor. Son seçim kampanyasına Selahattin Demirtaş da bir dayanışma mesajı göndermişti.
Ama meclisteki birkaç sosyalist, İngiltere siyasetini belirlemek için yetersiz kalacaktır. Yeni İşçi Partisi hükümeti, dış politikanın iki önemli başlığı olan Ukrayna savaşı ve Gazze katliamı meselelerinde herhangi bir değişikliğe niyetli değil. Ekonomi ve sosyal haklar bakımlarından da Muhafazakarlardan farklı bir siyaset izlemeleri beklenmiyor.
Avrupa’da bunlar olurken, İran’da da iki aşamalı bir seçim yaşandı ve reformcu Mesud Pezeşkiyan 5 Temmuz günü İran’ın yeni cumhurbaşkanı oldu. Pezeşkiyan’a seçimlere katılma hakkı tanınması, yüzde 40’lı oranlara düşen seçimlere katılımın artması için bir zorunluluktu. Sandıktan umudunu keserek rejime giderek daha çok yabancılaşan toplumu yeniden düzenin içine çekme hamlesiydi. Cumhurbaşkanından çok daha fazla yetkilere sahip olan ruhani lider Ali Hamaney, muhafazakarlığı ve otoriterliğiyle biliniyor. Buna rağmen, Pezeşkiyan’ın hak ve özgürlükler açısından bazı iyileştirmeler yapabileceği düşünülüyor. Yeni yönetimin, Batı’yla ilişkiler konusunda da daha ılımlı bir yol izlemesi bekleniyor.
Yaklaşmakta olan en önemli seçim ise hiç tartışmasız Kasım ayında yapılacak ABD başkanlık seçimleri. Joe Biden’ın yaşlanma ve muhtemelen bunamadan kaynaklı sorunları son haftalarda iyice görünür ve daha çok konuşulur hale geldi. Biden, Cumhuriyetçi rakibi Donald Trump’la bir kez daha yarışmak üzere adaylık konusunda inatla direnmeyi sürdürürken bir yandan da Zelensky’yi Putin diye çağıracak ölçüde büyük gaflar yaptığı görülüyor. Yaz bitmeden Demokratik Parti-içi bir darbeyle Kamala Harris ya da başka bir ismin aday ilan edilmesine tanık olabiliriz.