İki gündür Evvel Temmuz Festivali’nde Samandağ’da yaşamı acıların üstüne yeniden örme kararlılığındaki dostlarla bulustuk. Antakya’nın yıllarca ilmek ilmek örülen enerjisinde.
6 Şubat’ta hepimizin hayatını değiştiren, halkların hayatını alt üst eden facianın üstünden 1 yıl 5 ay geçse de yıkım ve facianın yaraları onarılmış değil bölgede.
Dahası yıkım alanlarından halkları yerinden yurdundan etme, yaşam alanları üzerinden iktidarın sermaye devşirme çabaları tüm hızı ile sürüyor.
İstanbul yerel seçimlerinde halkın onayını alamayıp seçimi kaybetmesinin ardından yeniden CSİD bakanlığına atanan TOKİ’lestirme konusunda deneyimli Murat Kurum birkaç gün önce Defne rezerv alanını iptal edebileceklerini mırıldanarak, gerçek dışı algı yaratarak Antakya’da çalışma yaptı. Antakya halkını oyalama çalışmasının ardından bölgeden ayrıldı.
Bildiğiniz gibi Antakya halkı deprem sonrasında yaşam alanlarına el koymaya çalışan siyasi iktidara, imar planı değişikliğine ve rezerv alanı ilan edilerek sürdürülen yaşam alanlarına el koyma, sermayeye aktarma çabasına ve stratejisine karşı birlikte mücadeleye başlamışlardı. Antakya’nın çoklu kültürleri ile biriktirdiği yaşamları, halkların farklı kimlik, farklı inanç ve kültürleri birbirine eklemleyerek oluşturduğu o büyüleyici kent ruhunu, birlikte yaşam zenginliğini, birbirini besleyen, güçlendiren birlikteliğini alaşağı edecek, mahalle ve yaşam kültürünü yok edecek, halkları birbirinden ve geçimlik yaşamlarından, nar bahçelerinden, tarımdan, zeytinliklerden vb yaşam alanlarından koparacak, yoksulluğa itecek bu müdahaleyi sanki halkların iyiliği için yapıyorlar algısını yaratmak üzere iktidarın TOKİ sorumlusu eliyle sönümlendirme çabası yandaşlarının teşekkür şovuna rağmen Antakya, Defne halkı için karşılık bulmadı. Halkın barınma hakkını yok eden, kentin belleğini yok edecek kapitalist sistem için rant, AKP için iktidarını sürdürme projesi olan bu çaba hasar görmüş ve görmemiş alanları rezerv alanı ilan ederek sürdürülmeye çalışılıyor.
Kentte ise yüzlerce yıldır bölgede çoklu kültürlerin birlikte biriktirdikleri bilgelik dayanışma ile buluşarak, sizi de içine alarak inanılmaz bir çaba ve yaratıcılıkla yaşamı yeniden örüyor, özgürleştiriyor. Ve siyasi zorbalığı boşa çıkarıyor.
Antakya’ya, Samandağ’a gittiğinizde bir yandan umutla pekiştirilen kolektif emekle buluşuyorsunuz, birlikteliğin enerjisini alıyorsunuz, diğer yandan o malum döneme yolculuk eden yüreğinize engel olamıyorsunuz.
Gerçekler sert ve yakıcı vuruyor herkese. Bir yandan bölgede yaşananlar bir yandan Antakyalıların yaşamı yeniden örmeleri bakanın algı operasyonlarını boşa çıkarıyor.
Gerçekler tüm çabaların üstünden görünüyor. O yüzden bu algı çalışmaları ile o enerji dolu, kararlı, buğulu gözlerle size umudu aşılayan halkları yerinden yurdundan etme çabaları yok hükmüne evriliyor.
Antakyalılar çeşmelerinden akan atık su bulaşında suyla yaşamlarını sürdürmeye çalışsalar da, evlerini barklarını terk etmeyecekler, derme çatma betonların, konteynerlerin içinde yaşam sürdürmeyecekler.
Yaşam alanlarından vazgeçmeyecekler ve yaşamı her geçen gün daha da yaşanılır kılacaklar.
Eminim yaşamın direncini acılarına rağmen size buğulu gözleri, umut aşılayan seslerinin direngenliği ulaşmıştır. Eminim buluşmuşsunuzdur dayanışmanın sözlü tarihini yazan, özgür yaşamı tüm imkansızlıklara rağmen örmekte olan o güzel insanlarla.
Depremin yıkıcılığını, felaketi, aldığı siyasi kararlarla siyasi iktidarın felaketi kendilerine fırsata çevirerek sömürüsüne devam eden şirket- iktidar- devlet mekanizmasını boşa çıkaran bu dayanışmaya, yaşamı özgürleştirme seferberliğine davet ediyorlar hepimizi. Bu davet bizim… Sorumluluk da…