Okul, pek çok çocuğun zamanının en fazla geçtiği ortamlardan biridir. Çocuklar okulda kendini, diğerlerini, hayatı anlama ve anlamlandırma olanakları bulur. Yani okul, sadece tek yönlü bir öğrenim ve eğitim ortamı olarak düşünülemez.
Öğretmenler de aynı şekilde… Onlar, çocuklara sadece bilgi aktaran değil, aynı zamanda ilham veren, rehberlik eden ve onların yaşamlarında belirleyici olabilecek denli etkili bir role sahiptir. Ya da tam tersi: Öğretmenler bu rolleriyle, çocukların öğrenmekten ve kavramaktan keyif almayan, kendini gerçekleştirme araçlarıyla tanışmamış, mutsuz bireyler olmalarını sağlayabilecek kadar da güçlüdür.
Öğretmenlerin çocuklar üzerindeki kuvvetli etkisi, onların mesleklerini nasıl gerçekleştirebildiklerine, iyi olma hallerine ve bu süreçte mutlu olup olmadıklarına bakmayı gerektirir. Hak ve özgürlüklerine ne kadar eriştiklerine, mesleklerini ne kadar özgürce yapabildiklerine de… Kısaca, bir öğretmen mesleğini severek, iyi hissederek ve sosyal ile ekonomik haklarına erişerek yapıyorsa, çocuklar da o denli kendilerine ilişkin benzer hisler biriktiriyor ve onların hak ve özgürlüklerine erişimleri de o denli kolaylaşıyor – merak edenler için bununla ilgili pek çok araştırma var.
İşte bu yüzden, 3 Temmuz’da TBMM’ye getirilen Öğretmen Meslek Yasası, sadece öğretmenleri değil, çocukları ve aslında hepimizi ilgilendiriyor.
Öğretmen Meslek Yasası nedir? Bu yasa, hükümet tarafından, yine ilgili öznelerin yani eğitim sendikalarının, öğretmenlerin görüşleri alınmadan hazırlanan ve öğretmenlerin hak ve özgürlüklerini, iş güvencelerini sınırlandıran bir kanundur.
Aslında, geçtiğimiz yıl kabul edilen ve Eğitim Sen’in belirttiği şekliyle “öğretmenlik mesleği ve eğitim emekçileri açısından ayrıştırma ve angarya dışında bir getirisi olmayan” kanunun bazı maddeleri AYM tarafından iptal edilmişti. Ancak kanun, mahkeme tarafından verilen sürenin 27 Haziran’da dolmasından bir gün önce, yine benzer bir yöntemle ilgili öznelerin görüşleri alınmadan yeni bir kanun taslağı olarak Meclis’e yeniden getirildi. Meclis alt komisyonunda, onca itiraza karşın iktidar partisinin oyları ile kabul edildi ve TBMM Genel Kurulu’na gönderildi.
Yasada neler var ve neler yok? Eğitim Sen bunu çok iyi özetlemiş: “Eğitim sendikalarının, öğretmenlerin görüşleri alınmadan hazırlanan, eğitim emekçilerinin hiçbir sorununa çare üretmeyen bu kanun taslağında kadrolaşma var. Yerli ve milli söylemlerle süslenmiş, kendisi gibi olmayan yeni atanmış öğretmeni elemek üzerine kurulu tuzaklar, kendilerine biat etmeyen öğretmenlerin uydurma disiplin soruşturmalarıyla iş güvencesinin ortadan kaldırılması var. Aynı işi yapan öğretmenlere apolet takarak farklı ücretler verilmesi, yani eşit işe eşit ücret ilkesinin yok edilmesi var. Ücretli öğretmenlik adı altında emek sömürüsü var.
Bu kanun taslağında öğretmenlerin itibarı yok, meslek onuru yok, liyakat yok, adalet ve eşitlik yok, can güvenliği yok, eğitim emekçilerinin uğradığı şiddet ve mobbinge çözüm yok, toplumsal cinsiyet eşitliği yok, iş güvencesi yok. Eğitim bir ekip işi olmasına rağmen idari, teknik ve yardımcı personeller yok, engelli öğretmenler yok, taban maaş talebiyle günlerdir nöbette olan özel sektör öğretmenleri yok, özel okul ve kurslarda çalışan öğretmenlerin hakları ve çalışma koşulları konusunda hiçbir düzenleme yok. Sayıları bir milyona yaklaşan ataması yapılmayan arkadaşlarımız yok. Peki, ne var? KHK rejiminin devamı olan güvenlik ve arşiv araştırmaları var.”
İşte bu yüzden, öğretmenler günlerdir sokakta, MEB önünde bu tasarıya karşı sesini duyurmaya çalışıyor ve yasanın geçmemesi için direniyor. Bu direnişe kolluk sert yanıt veriyor. Dedim ya, bu yasa tasarısı sadece öğretmenleri değil, çocukları ve hepimizi ilgilendiriyor. Dolayısıyla bu direnişe güç vermek zorundayız…