Mardin’in Mazıdağı ve Diyarbakır’ın Çınar ilçesine bağlı 13 köyde 25 Haziran’da büyük bir yangın çıkmıştı. Yangında maalesef 15 köylü korkunç şekilde yanarak yaşamını yitirmiş, onlarcası yaralanmıştı. On binlerce dönüm arazinin küle dönmesiyle bine yakın hayvan da ölmüştü.
Yangınlarda hem canını hem malını kaybeden köylülülere birçok ziyaret yapıldı. Ama bunların içinde bir tanesi saygı duyulacak bir dayanışma pratiğiydi. “Marka Koçlar Zoom Facebook İnternet Sayfası” üzerinden “Biz bize yeteriz. Bir koyun da sen bağışla” kampanyası ile bir araya gelen Kürt çobanlar, kendi aralarında 350 küçükbaş hayvan topladı ve koyunları yangından etkilenen köylere ziyaretlerde bulunarak dağıttı.
Dayanışma kampanyası toplumda ve sosyal medyada büyük ilgiyle karşılandı. Çobanların bilinci, merhameti ve duruşu birçok kesimi hem duygulandırdı hem de düşündürdü. Bu asil dayanışma için Kürt yazar ve akademisyen Selim Temo sosyal medya hesabından şöyle bir paylaşım yapmıştı: “‘biz’, insanlık, daha doğrusu doğa tarihindeki sayısız örneklerin yanı sıra tanımadığı birine bahçesinden bir erik veren analardan olmakla gurur duyuyoruz. ‘Marka Koçlar Zom’ adlı Facebook sayfasında toplanıp Şemrex ve Xana Axpar’daki yangında zarar gören köylülere Kanîreş’ten Solaxan’a, Urfa’dan Mardin’e kadarki köylerden koyun keçi, arpa saman toplayıp veren bu çobanlardan olmakla gurur duyuyoruz…”
Kürt çobanlarının asil dayanışması çoban ateşleri gibiydi. Karanlık gecelerde kendinizi yapayalnız ve belki de umutsuz hissederken, yer yer kimi korkular yaşarken bir bakarsınız ki dağın başında bir ateş yanar. Bu ateş çoban ateşidir. Dağın başında yanan ateş size güven verir, yalnız olmadığınızı hissetmeye başlarsınız, hayata tutunmaya devam edersiniz. Çoban ateşleri bu yönüyle yaşamın sürdüğünü gösteren kadim bir işarettir. Mardin ve Diyarbakır’daki çoban dayanışması bu işaretin günümüze yansıyan halidir.
İnsanlık tarihinin ilk zamanlarından bu yana dağlarda çoban ateşleri hiç sönmedi. Özellikle tarımın ve hayvancılığın başladığı Mezopotamya’da ve Kürt dağlarında o ateşler her şeye rağmen hala yanıyor. Şimdi ateşin sahipleri ateşle tutuşanlara su olmak için bir araya geliyor. Dayanışma kültürü de bu topraklarda hiçbir zaman zayıflamadı; ancak çobanların ateşi dayanışma pratiklerine farklı bir renk kattı.
Kürt çobanlarının dayanışması toplumsal çürümeye karşı kendine has bir başkaldırma biçimidir. “Acıyı seyredemeyiz, salt üzülerek sorun çözemeyiz, bir şey yapmalıyız” diyen haysiyet sahibi çobanların duruşu; modern dünyanın içine kapanan, yalnızlaşan bireyciliğe karşı, dayanışmadan yana olan kendi başına bir duruş, bir direniş biçimidir. Yabancılaşmaya karşı dayanışmanın en iyi ilaç olduğunu, komşusunun evi yanarken seyreden bir toplum olmayacaklarını bu dayanışma pratiğiyle göstermiş oldular.
Bazı şeyler küçük görünebilir; ama hiçbir şey göründüğü gibi değildir. Bu bağlamda çobanların dayanışması, dayanışmadan fazlasını içeren bir karaktere sahip. Kürt çobanlar “her kuş ancak kendi sürüsüyle uçar, dil ağrıyan dişe değer” misali en yakınında duranın yalnızlığını, acısını hissetmiş ve elini uzatmıştır. Dayanışmacı çobanların iç dünyası, aklı ve bilinci yaşamın nasıl devam etmesi gerektiği konusunda hepimize yol göstermiştir.
Kürtlerin çoban toplumlardan geldiğini biliyoruz. Asırlarca doğa ile iç içe, kimseye muhtaç olmadan, aç ve yoksul kalmadan ayakta kalmış bir toplum, bir kültür. Dünyada hala yaşayan nüfus bakımından belki de en kalabalık dayanışmacı toplum. Neşe ve acı zamanlarında dayanışma kültürü hiçbir zaman Kürdistan coğrafyasından eksilmedi; bu son dayanışma biçimi de eksilmeyeceğine dair en somut kanıt.
Yangında sorumluluğu olanlar mutlaka hesap vermeli; bu durum asla ihmal edilmemeli. Ancak çobanların dayanışmasının “kendine yeten” topluluk biçimlerini yeniden hatırlatarak toplum olma ve kalma bilincini güçlendirdiğini akılda tutmak gerek. Buradan öğrenilecek şeyler var.
Çobanların yaktığı ateş bir kırılma anıdır. Kötülüğe meydan okuma, kapitalist moderniteye karşı demokratik modernitenin duruşudur. Bencilleşen, lümpenleşen, kapitalistleşen zamana, mekana ve insana yeni bir umut penceresi açma girişimidir. “Kimse aç kalmayacak, kimse yalnız değildir” işaretidir. Çobanların sinyali geleceğe ışık tutmaktadır.
Çoban ateşinin sönmesi, yanması kadar zordur. Yakılan ateş kolay kolay sönmemeli, gün ağarıncaya kadar yanmalı. Kürt çobanlarının yaktığı ateş de sönmemeli. Bu tür ateşler tutuştuğu sürece umut vardır.
Çoban ateşi ile modernitenin ateşi arasında fark var. Biri yanarken güven veriyor, diğeri felaketin habercisi… Modernitenin ateşine karşı çoban ateşlerini tutuşturma zamanı.
Behçet Aysan’ın şiirinde dediği gibi “herhangi bir yerinde dünyanın, çobanlar ateş yakıyordu hala.”
Evet dünyanın herhangi bir yerinde çoban ateşleri hep yanmalı ve hepimiz o ateşlerin başında toplanmalıyız. Ateşi ilk tutuşturan çobana selam olsun.
Unutmadan söyleyelim: Belki bazılarının oyları çobanların oylarıyla eşit olmayabilir ama bunlar hiçbir zaman çobanların haysiyetiyle yarışamazlar.