PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın avukatı İbrahim Bilmez ‘İmralı’da eşi benzeri görülmemiş bir durumla karşı karşıyayız. Hiçbir hukuk sistemi böylesi bir tecrit sistemi ve böyle bir istisnayı kabul etmez’ dedi
PKK Lideri Abdullah Öcalan’a uygulanan tecrit devam ederken, 40 aydır hiçbir haber alınamıyor. Aile ve avukat görüş hakkı gasp edilen Abdullah Öcalan, bir bütün olarak mutlak iletişimsizlik hali altında tutuluyor. Yaşanan bu hukuksuzluğun ortadan kaldırılmasına dönük Abdullah Öcalan’ın avukatlarının tüm taleplerine rağmen, İmralı’ya tek girme yetkisine sahip olan Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi (CPT) ise “Konuyu yakından takip ediyoruz” açıklamasıyla yetiniyor. 10 Ekim 2023’te Küresel çapta başlatılan ‘Abdullah Öcalan’a özgürlük Kürt sorununa demokratik çözüm” kampanyası kapsamında eylem ve etkinlikler ise devam ediyor.
Birleşmiş Milletler (BM) Cenevre Ofisi’nde düzenlenen bir konferansa katılarak, İmralı’da yaşanan hukuksuzluğa dikkat çeken Abdullah Öcalan’ın Avukatlarından İbrahim Bilmez ANF’den Serkan Demirel’e konuştu.
‘Eşi benzeri görülmemiş bir durum’
İmralı tecrit sisteminde gelinen aşamayı ve buna karşı yürütülen hukuksal mücadeleye değinen Bilmez, “BM çatısı altında düzenlenen bir konferansta, ‘Birazdan bir İmralı portresi çizeceğim. Bir hapishaneyi anlatacağım ve bu hapishaneye benzer koşullara sahip olan başka bir hapishane biliyorsanız lütfen konferansın sonunda bizlere söyleyin’ diyerek başladım. Bu öylesine kurulmuş bir cümle değildi. Gerçekten de İmralı’da eşi benzeri görülmemiş bir durumla karşı karşıyayız. Hiçbir hukuk sistemi böylesi bir tecrit sistemi ve böyle bir istisnayı kabul etmez. İmralı denen hapishane, Adalet Bakanlığına bağlı F Tipi statüsünde, ki F Tipi statüsü bile kabul edilemez hapishanelerdir. Oradaki koşullar tecrit koşullarıdır. İmralı hapishanesi koşulları, F Tipi hapishanelerinin koşullarından kat be kat daha ağır. Kardeşi ile yaptığı bu telefon görüşmesi de yarım kalmıştı ve Sayın Öcalan kardeşine, ‘Ben Türkiye’nin kendi yasalarını uygulamasını istiyorum. Ve bir an önce avukatlarımla görüşmek istiyorum’ demişti” diye konuştu.
Her hafta iki görüşme başvurusu
Yaptıkları başvurulara değinen Bilmez, “Avukat görüşmesi için her hafta iki defa hem Bursa Cumhuriyet Başsavcılığına hem de İmralı Hapishane Müdürlüğüne başvuru yapıyoruz. Yine aileler adına her hafta başvuru yapıyoruz. Bunların hiçbirine cevap bile verilmiyor. Bunun üzerine Bursa İnfaz Hakimliğine başvuru yapıyoruz, o reddedince Ağır Ceza Mahkemesi’ne itiraz ediyoruz. Oda reddedilince Anayasa Mahkemesi’ne itiraz ediyoruz. Uzun süre Anayasa Mahkemesi’nin bu konuda harekete geçmesini bekledik. Ne yazık ki oradan da olumlu bir karar çıkmıyor. Anayasa Mahkemesine 60’ın üzerinde derdest başvurumuz var. Anayasa Mahkemesi, Anayasası ve hukukun gereğini yerine getireceğine ne yazık ki adeta bir bariyer görevi görüyor. Dosyalarımızı ve başvurularımızı orada bekletiyor. Dolaysıyla Anayasa Mahkemesi bu tecride katkı sunmuş oluyor. Anayasa Mahkemesi’nden olumsuz bir karar çıkarsa biz bunları AİHM’e taşıyoruz. İç hukuk kısmı böyle. Tecridi aşmak için her şeyi yapıyoruz fakat herhangi bir sonuç elde edemiyoruz” dedi.
AİHM’in tutumu politik
AİHM tutumuna ilişkin konuşan Bilmez, “Anayasa Mahkemesi olumsuz karar verdiğinde biz bunu AİHM’ne taşısak bile burada ayrı bir sorun yaşıyoruz. AİHM’deki davalar ortalama beş veya altı yıl sürüyor. Bunun sonuçlanmasını beklememiz gerekir. 2012’de o dönem İmralı’da tutulan Sayın Öcalan ve başka beş müvekkilimiz vardı. Bu beş kişinin İmralı’ya getirilme nedeni, tecridi ortadan kaldırmaktı. Ama buraya getirilen bu beş kişi de Sayın Öcalan ile aynı tecride tabi tutuldular. F Tipi hapishanelerinden İmralı’ya getirmişlerdi ama F Tipi hapishanelerindeki haklarını bile burada kullanmadılar. Onlardan sonra oraya gidenler bugüne kadar avukatlarıyla görüşebilmiş değil. Aileleri ile görüşemiyorlar, telefon haklarından yararlanamıyorlar. Onlar da İmralı’daki tecridin içine düşmüş oldular. Bizler bu durumu grup izolasyonu olarak değerlendirdik. Ve onlar için AİHM’e bir başvuru yaptık. Toplu tecrit dediğimiz bir başvuruydu bu. AİHM, 2012’den beridir bu konuda bir karar vermiyor. 12 yıl geçti, ne yazık ki AİHM gibi bir kurum daha karar vermiş değil. Biz AİHM’in bu tutumunun politik olduğunu düşünüyoruz” diye belirtti.
Avukatlar süreçlerden dışlanıyor
İmralı’da verilen disiplin cezalarına değinen Bilmez, “İnsanlara nasıl böyle bir tecrit ve hukuksuzluk uygulanabilir, diye merak ediyorlar. Şöyle yapıyorlar; aile görüşünü engellemek için disiplin cezalarını kullanıyorlar. Her üç ayda bir İmralı Hapishane İdaresi Gözlem Kurulu otomatik olarak Sayın Öcalan ve oradaki üç müvekkilimize disiplin cezası veriyor. Üç ay aile ile görüşmeyi yasaklıyorlar. Ve görüş yasağının sebebini bununla açıklıyorlar. Biz hiçbir zaman bu disiplin cezalarının nedenini öğrenemiyoruz. Avukatlar olarak bu süreçlerden de dışlanıyoruz. Yaptığımız bütün başvurulara rağmen ne bize disiplin cezasını içeren o kararlar gönderiliyor, ne itirazımız üzerine bize dosya veriliyor, ne dosyayı incelememize izin veriliyor. Bize hiçbir tebligat da yapılmıyor. Tamamen avukatlar olarak yargı mekanizmasından dışlanıyoruz” diye konuştu.
CPT’nin tutumu
“İmralı tecridinin bu kadar derinleşmesinin en büyük etkenlerinden birisi de CPT’nin tutumu” olduğunu belirten Bilmez, “CPT’nin tutumunun İmralı’daki tecridi ortadan kaldırmaya bir katkısının olduğunu düşünmüyorum. CPT başından beri bu işin içinde yer aldı. Sayın Öcalan bir komplo ile Türkiye’ye teslim edildiğinden ve İmralı’daki bu sistem inşa edildiğinden beri CPT bir şekilde bu sistemi denetliyor. Bugüne kadar İmralı’ya 9 defa ziyaret gerçekleştirdi, 8 ziyaretin raporunu açıkladı ve bu raporların hepsinde Türkiye’yi eleştirdi. İmralı koşullarının kabul edilemez olduğunu, çok ağır bir izolasyon olduğunu söyledi. Hatta son raporunda incommunicado tabirini CPT’nin kendisi kullandı. Haber alamama hali, bu aslında kaybedilmeye benzer bir durumdur. Fakat Türkiye, CPT’nin raporlarında yapılan eleştirilerin gereğinin hiçbirini yerine getirmedi. Ve bugün en kötü noktadayız. Biz sadece müvekkillerimizin İmralı’da olduğunu varsayabiliyoruz” ifadelerini kullandı.
Sıradan bir hapishane değil
CPT İmralı’ya yaptığı son ziyarete değinen Bilmez, “CPT, raporunu henüz açıklamış değil. Evet doğrudur; CPT’nin raporunu kamuoyuyla paylaşabilmesi için Türkiye’nin rızası gerekiyor. Fakat bizim geldiğimiz noktada 25 yıldır çok ağır bir tecrit var, 40 aydır hiçbir şekilde haber alamama hali var. İmralı sıradan bir hapishane değil. Sıra dışı bir durum var ortada. Çok olağanüstü bir durum var. Sayın Öcalan’ın ilerlemiş yaşı ve sağlık sorunları söz konusu. Diğer üç müvekkilimiz de neredeyse 30 yıldır hapishanede ve ağır koşullarda kalıyor. Dolayısıyla CPT İmralı’ya sıradan bir hapishane gibi yaklaşamaz. Eğer Türkiye bu raporu açıklamaya izin vermiyorsa, CPT’nin artık kendi prosedüründeki 10/2 maddesinin gereğini uygulama zamanı gelmiştir, çünkü bundan daha kötüsü olamaz” dedi.
İmralı konumu hukuka aykırı
İmralı cezaevine ilişkin konuşan Bilmez, “Bir hapishanenin böyle yalıtılması, yalıtılmış bir adada olması hukuka aykırı bir durum. Erişilebilir bir yer değil. Tamamen askeri bir alan olarak ilan edilmiş. İmralı normalde F Tipi statüsüne sahip. İmralı, bir adaya konmuş askeri bölge ilan edilmiş. Oraya sadece jandarma nezaretinde devlete ait gemiyle götürülüyorduk. Yani oraya ulaşım imkânı da yok. Oradan bilgi edinme imkânı da yok. Ada koşulları Sayın Öcalan’ın sağlık durumu içinde uygun değildi. Kendisinin solunum yolu rahatsızlıkları var. Adanın nemli havası onu çok zorluyordu. O açıdan da çok sıkıntılıydı. Fakat bugün öyle bir noktaya geldik ki, adanın koşullarından ziyade, bugün müvekkillerimizden haber alamıyoruz. CPT’nin bir an önce harekete geçmesi gerekiyor. Sadece ada koşullarını unutması değil, gidip müvekkillerimizden haber almamızın koşularını sağlamaları gerekir. Kendilerinin de bir an önce tekrar İmralı’ya gitmesi gerekiyor” diye konuştu.
HABER MERKEZİ