Tarihin acımasız döngüsü, yeniden karşımıza çıkıyor. 28 Şubat 1986’da İsveç Başbakanı Olof Palme, Stockholm’de hain bir suikastla katledildi. Bu cinayet, İsveç’in tarihinde derin yaralar açarken, uluslararası arenada da büyük yankı uyandırdı. Elbette suçlamaların odağında PKK vardı. PKK, bu cinayetle ilişkilendirilerek uluslararası alanda itibarsızlaştırılmak istendi. Yıllar sonra gerçeğin su yüzüne çıkması, bu iftiraların ne denli asılsız olduğunu gözler önüne serdi. Ancak, tarih tekerrürden ibaretmiş gibi; bu kez PKK, daha karanlık bir komployla yüz yüze.
Hewlêr, Duhok ve Kerkük’te tarihi mekanlar ardı ardına yanarken, bu yangınların arkasında kimin olduğu sorusu halkın zihnini kurcalamaya başladı. KDP’nin üst düzey yetkilileri, yangınların spiral ve lehim gibi teknik sebeplerden kaynaklandığını ileri sürdü. Ancak halk, bu açıklamalara inanmadı. Ahdi Milli adlı ırkçı ve faşist bir grup, yangınları üstlenerek Türk bayrağının bu topraklarda dalgalanacağı yönünde tehditkar açıklamalarda bulundu. Ne acıdır ki PKK’yi Hewlêr’deki yangınlarla ilişkilendiren KDP ve Irak İçişleri Bakanlığı, bu açıklamayı görmezden geldi.
Bu kritik süreçte, PKK’ye yönelik suçlamalar yeniden sahneye çıktı. Bu suçlama, Irak’ın PKK’yi “yasaklı örgüt” olarak tanımladığı ve bölgedeki siyasi dengelerin kaderiyle oynadığı bir zamana denk geliyor. YNK’nin de Türk devletinin hedefinde olduğu, Irak’ın ise Türk devleti ve KDP ile birlikte PKK’ye karşı savaştırılmak istendiği bir dönemde, bu tür iftiraların ortaya atılması bölgede geliştirilmek istenen entrikaların bir parçası olarak beliriyor.
PKK’nin yangınlardan sorumlu tutulması, herhangi bir somut delil olmaksızın yapılan bir suçlama olarak karşımıza çıkıyor. Bu durum, 34 yıl önceki Palme cinayetinde olduğu gibi, PKK’ye yönelik yeni bir iftira ve komplonun hayata geçirilmeye çalışıldığının ipuçlarını veriyor. Ancak bu defa, uluslararası güçlerin ağzından değil, bölgedeki Enkidu soylusu yerel hainlerin, yani KDP’nin söylemleriyle şekilleniyor.
Bu iftiranın ardında yatan gerçek, PKK’nin 2014 yılı itibariyle Şengal’den Kerkük’e, Mexmur’dan Musul Ovası’na kadar DAİŞ’e karşı yürüttüğü destansı mücadelede yatıyor. PKK, bu savaşta büyük kahramanlıklar gösterdi ve bu fedakarlıklar sonucunda KDP’li Mesud Barzani ve dönemin Iraklı yetkilileri tarafından takdir edilip teşekkür edildi. PKK’nin bu fedakarlıkları, halkın hafızasında diri kaldığı için, bu yeni komplo PKK’nin itibarına yönelik bir suikast girişimi olarak ortaya çıkmıştır. Bu komplo, PKK’ye yönelik olası saldırılara meşru ama haince bir kılıf uydurmak için geliştirilmiştir.
PKK’nin Olof Palme cinayetiyle yasaklı örgütler listesine alınması veya bu cinayetle ilişkilendirilmesi, Kürtlere yönelik soykırım konseptine meşru bir zemin kazandırmıştı. Bu konseptle birlikte PKK’ye karşı yürütülen savaşta binlerce insan hayatını kaybetti. Köylerin yakılması, faili meçhul cinayetler, kaçırılmalar ve zorunlu göç gibi insanlık dışı uygulamalar, bu iftiranın sonucunda yaşanan trajedilerden sadece birkaçı.
Palme cinayetinde olduğu gibi, bu yeni komplo da PKK’ye yönelik büyük bir haksızlık olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu iftiralar sadece bölgedeki siyasi gerilimi arttırmakta, savaşın ömrünü daha da uzatmaktadır. Bu bağlamda, PKK’ye ve Kürt halkına yönelik suçlamaların gerçekçi ve adil bir şekilde ele alınması, uluslararası adaletin sağlanması açısından büyük bir önem taşımaktadır.
PKK’nin suçlanması, bölgedeki halklar arasındaki güvensizliği ve nefreti artırırken, KDP’nin bu süreçteki rolü, Kürt halkı tarafından hainlik olarak nitelendirilmektedir. Bu durum, Kürt sorununun çözümüne yönelik çabaları da olumsuz etkilemektedir. 34 yıl önce Palme cinayetinde olduğu gibi, bu yeni komplo da Kürt halkının maruz kaldığı haksızlıkları ve zulmü artırıyor.
Sonuç olarak, PKK’ye yönelik yeni komplo, Kürt sorununun uluslararası boyutunu ve bölgedeki siyasi aktörlerin rolünü bir kez daha gözler önüne sermektedir. PKK’nin maruz kaldığı haksızlıklar ve Kürtlerin karşı karşıya kaldığı zulüm, Kürt halkının uluslararası alanda nasıl bir baskı altında olduğunu gösteren bir olgu. Yaşananlar Kürt sorununun çözümüne yönelik çabaları daha da karmaşık hale getirmektedir. Bu süreçte, Kürt halkının haklarının korunması ve bölgedeki barışın sağlanması için uluslararası toplumun daha duyarlı ve adil bir yaklaşım sergilemesi büyük bir gereklilik olarak karşımızda duruyor.
Kürt halkının maruz kaldığı bu haksızlıklar, tarih boyunca hep aynı karanlık güçlerin oyunlarına sahne olmuştur. Ancak, bu halkın haklı mücadelesi ve fedakarlıkları, her türlü komploya karşı dimdik ayakta durmaya devam edecektir. Bu sefer de öyle olacaktır; çünkü Kürt halkının tarihi, zulme ve iftiraya karşı direnişin tarihidir.