Osmanlı hayalleriyle Suriye’ye parmağını sokup milyonlarca mülteciyi Türkiye’ye taşıyan iktidar, bir yandan da çapulcu Türk kapitalizmine köle sağladı. ‘Suriyeliler gitsin’ çığlıkları ardında büyük riyakârlık var
Türkiye’deki güvencesiz emeğin en büyük parçası haline geldi, adeta orta sınıf işletmeleri ayakta tutan köleler yığını oldu. Irkçıların ve ulusalcıların iddialarının aksine, küçük bir grup dışındaki Suriyeliler, Türkiye’de keyif çatmıyor, ‘ne iş bulsa’ yaparak ayakta kalmaya çalışıyor.
2011’de Suriye’deki Esat yönetiminin kolayca devrileceği ve Türkiye’ye ilhak edebileceği geniş alanların açılacağı hayaliyle yanıp tutuşan AKP iktidarı, bir yandan El Kaide’den DAİŞ’e kadar bütün cihatçı çeteleri destekleyip ortalığı karıştırırken, öte yandan bölgedeki Kürt varlığının bir statü sahibi olmasının önüne geçmek istedi. Kürtlerin yenilmezliği ortaya çıktıktan sonra ise olabildiğince geniş bir şeride el koyarak desteklediği yağmacı gruplarla birlikte adeta bir sömürge yönetimi kurarken, savaştan kaçan yüzbinlerce Suriyeliye kapıları açtı. Büyük çoğunluğu yoksullardan oluşan bu kesim, giderek Türkiye’deki güvencesiz emeğin en büyük parçası haline geldi, adeta orta sınıf işletmeleri ayakta tutan köleler yığını oldu. Irkçıların ve ulusalcıların iddialarının aksine, küçük bir grup dışındaki Suriyeliler, Türkiye’de çatmıyor, ‘ne iş bulsa’ yaparak ayakta kalmaya çalışıyor. Bu da işsizliğin yüksek olduğu Türkiye’de emek alanında ırkçılığı körüklüyor ve iş cinayetlere kadar gidebiliyor.
Dîlok: Pilot bölge
Suriyeli göçmenlerin çalıştırılmasının en yoğun olduğu yer Dîlok. İçişleri Bakanlığı’na bağlı Göç İdaresi Başkanlığı (GİB) verilerine göre, 27 Haziran 2024 itibariyle İstanbul’dan sonra geçici koruma kapsamındaki en fazla Suriyeli, 429 bin 855 kişi ile Dîlok’ta bulunuyor. İstanbul’da ise bu sayı 530 bin 506. 36 bin üyeli Gaziantep Ticaret Odası’nca geçen hafta düzenlenen bir toplantıda, ekonomik sorunların tetikleyicilerinden biri olarak Suriyeli göçmenler gösterildi ve başta kayıt dışı göçmenler olmak üzere tüm Suriyeli sığınmacıların geri gönderilmesi talep edildi. Ancak Dîlok ve birçok yerde Suriyeliler korkunç bir artı-değer kaynağı. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) raporlarında açıkça görüldüğü gibi resmi olarak 950 bin Suriyeli çalışırken, kayıt dışı çalışanların oranı neredeyse yüzde yüze yaklaşıyor.
Haksız rekabet mi?
Gaziantep Ticaret Odası Başkanı Tuncay Yıldırım, basın toplantısında Suriyeli sığınmacıların kayıt dışı ticari faaliyetler yoluyla “haksız rekabet” yarattığını söylese de, kendi üyelerinin çoğu kayıt dışı göçmenlerin sırtından kâr elde ediyor. Yıldırım, zaten daha çok Suriyelilerin işletmelerinden rahatsız. “Bugün Gaziantep’te faaliyet gösteren kayıtlı Suriyeli işletme sayısı, odamız, Sanayi Odası ve Esnaf Odaları dahil toplam 6 bin 300″ diyor. Dîlok’ta beş yıldır tekstil sektöründe hizmet verdiğini ifade eden işletme sahibi Suriyeli Yusuf E. M. ise Türkiye’de yaşanan ekonomik sorunlardan Suriyeli iş insanlarının da etkilendiğini belirtti.
İşçiler birbirine düşman
Bu durum işçiler arasında da nefret tohumlarını filizlendiriyor. Sarımsak tarlasında dört çocuğu ve eşiyle mevsimlik tarım işçiliği yapan Müslüm Ceylan, VOA Türkçe’ye “Son yıllarda verilen ücrete ‘tamam’ demek zorunda kalıyoruz. Çünkü bizim kabul etmediğimiz yevmiyeleri Suriyeliler kabul ediyor. İtiraz ettiğimiz zaman işveren bizi, Suriyeli işçileri çalıştırıp bize iş vermemekle tehdit ediyor” diyor. TEPAV anketine göre de TC vatandaşlarının yüzde 55,3’ü de, Suriyelilerin işlerini kaybetmelerine neden olduklarını, iş bulmayı zorlaştırdıklarını düşünüyor.
Çalıştır ama sevme!
İLO’nun 2020 raporuna göre, geçmişten beri zaten yüksek kayıt dışı oranları görülen ticaret, inşaat ve imalat gibi sektörler Suriyeli işgücünün temel alıcıları haline gelmiş durumda. Toplamda, bu üç sektörde Suriyeli işçilerin yüzde 79,1’i çalışıyor. Tekstil, giyim, deri ve ayakkabı sektörleri (TGDA) ise neredeyse üç Suriyeliden birine iş veriyor. Rapora göre, düşük ve yarı vasıflı işlerde yüksek oranda Suriyeli çalışıyor. Suriyeli çalışanların yüzde 32’si düşük vasıflı mesleklerde çalışırken yüzde 60,9’unun yarı vasıflı mesleklerde var. Buna karşın Türklerin %21’i yüksek vasıflı mesleklerde çalışırken Suriyelilerin yalnızca yüzde 7,2’si yüksek vasıflı mesleklerde çalışıyor. Çalışma süreleri de farklı görünüyor. 2017 Hanehalkı İstatistiklerine göre, Suriyelilerin yüzde 56,1’i (kayıtlı çalışan Türklerin oranının iki katından daha fazla) haftada ortalama 50 saatten fazla çalışırken, yüzde 35,3’ü 60 saat veya daha fazla çalışıyor.
Kayıt dışı cenneti
Daha yakın tarihli TEPAV raporuna göre, her 10 Suriyelinin neredeyse 9’u kayıt dışı olarak (çalışma izni olmaksızın) çalışmaktadır. Türkiye’deki mevcut çalışma durumunu belirten Suriyelilerden yalnızca yüzde 2,7’sinin çalışma izni var. Kayıt dışı çalışan Suriyelilerin yüzde 28,3’ü
ise düzensiz – gündelik işlerde, iş buldukça çalışıyor ve bunların da inşaat ve hazır giyim gibi sektörlerde olduğu görülüyor. TEPAV anketine göre “düşük ücretlerle çalışmak zorunda kalmak”, anketin Suriyeliler tarafından en çok dile getirilen sorun oluyor. Eğitim düzeyi azaldıkça, kötü çalışma şartlarına maruz kaldığını belirten Suriyelilerin yüzde 69,2’si ortaokul ve altı eğitim düzeyine sahip. Düşük eğitim düzeyine sahip kişilerin genellikle daha düşük nitelik gerektiren / nitelik gerektirmeyen ve ağır olması muhtemel işlerde çalışmaya razı olmak zorunda kaldıkları anlaşılıyor.
Suriyelileri biz mi besliyoruz?
Suriyeliler çeşitli kamu kurum ve kuruluşları üzerinden farklı yardımlardan yararlanabiliyor. Çok amaçlı bir nakit yardım programı olan Sosyal Uyum Yardımı Programı (SUY) bunların en önemlisi. Avrupa Birliği (AB) tarafından finanse edilen SUY programı kapsamında yardımlar, KIZILAYKART platformu üzerinden iletiliyor. Ancak bu, programın Kızılay tarafından değil, AB Sivil Koruma ve İnsani Yardım Operasyonları Birimi (ECHO) tarafından finanse ediliyor. Yine AB tarafından finanse edilen Tamamlayıcı Sosyal Uyum Yardımı (T-SUY) ise “iş gücüne yönlendirilmeleri mümkün olmayan en kırılgan bireylerin temel ihtiyaçlarını onurlu bir şekilde karşılamalarını sağlamak üzere hazırlanan nakit temelli bir destek projesi” olarak tanımlanıyor. Yabancılara Yönelik Şartlı Eğitim Yardımı da (YŞEY) AB’ye bağlı ECHO, ABD Nüfus, Mülteciler ve Göç Dairesi ve Norveç hükümetinin finansmanı ve UNICEF işbirliğiyle uygulanıyor.
Fonların akıbeti belirsiz
Öte yandan Türkiye’ye göçmen ve mültecilerin AB’ye geçmesini önlemesi için milyarlarca euro gönderen AB, paranın nasıl harcandığına dair bilgileri elde edemiyor. AB ile Türkiye arasında 2016 yılında imzalanan göç anlaşmasından elde edilen para, Türkiye’deki 4 milyondan fazla kayıtlı mültecinin bazılarına harcamalar için nakit ödeme kartı sağlamak, eğitim ve sağlığı iyileştirmek, insanların topluma entegre olmalarına yardımcı olmak ve Suriye’deki savaştan kaçan insanların ihtiyaç duyabileceği tesisler inşa etmek için kullanılıyor. Ancak Avrupa Sayıştayı (ECA) geçen yıl paranın etkili bir şekilde kullanılıp kullanılmadığına ilişkin takibinde, Türkiye’de Milli Eğitim Bakanlığı’nın AB projelerinin ne gibi etkileri olduğunu değerlendirmelerine olanak sağlayacak bilgiler vermeyi reddettiğini bildirdi.
AB Sayıştayı parasının doğru bir şekilde harcanmasını sağlamaktan sorumlu komisyonun denetçileri ve yetkilileri, bilgi için ortak ve bireysel taleplerde bulundu, ancak başarılı olamadı.
252 kişi ile başladı
Suriyeliler, Türkiye’ye ilk kez 29 Nisan 2011 tarihinde 252 kişilik bir grupla giriş yaptı. Türkiye’deki Suriyeli nüfusu 2012 yılı sonunda yaklaşık 14 bin kişi iken 2013 yılı sonunda yaklaşık 225 bine ve 2014 yılı sonunda ise 1,5 milyona ulaşmıştır. Bu insanlara resmi mülteci konumu vermekten kaçınan Türkiye, 22 Ekim 2014’te bir yönetmelikle “Geçici Koruma” statüsü tanırken, 15 Ocak 2016 tarihli “Geçici Koruma Sağlanan Yabancıların Çalışma İzinlerine Dair Yönetmelik”le de çalışmalarının önünü açtı. “Göç İdaresi Genel Müdürlüğü tarafından açıklanan verilere göre Türkiye’de geçici koruma altındaki Suriyeli sayısı 13 Ocak 2021 itibarıyla 3.645.557 kişiydi. 2024’te resmi verilere göre Türkiye’de kayıt altına alınmış Suriyeli sayısı 3 milyon 115 bin 536 kişi oldu.
Kadınlar en geri planda
ILO raporuna göre, erkeklerin yüzde 71’i çalışırken 15-65 yaş aralığındaki kadınların yalnızca yüzde 11,2’si çalışmakta. Ancak, Suriyeli kadınların çalışma oranının düşük olması, Orta Doğu ve Kuzey Afrika ülkelerine bakıldığında sıra dışı bir durum değil; Fas (yüzde 11,4; 2010), Irak (yüzde 9,8; 2012), Tunus (20,8; 2014) ve Ürdün (yüzde 13,8; 2016) düşük kadın istihdam oranı görülen, Suriye ile oldukça benzer arka plana sahip ülkelere örnektir.
Çocukların kayıp hayatı
Türkiye’de 15 yaş altı Suriyeli çocuklar da işgücü piyasasına dahil oluyor. ILO’nun raporuna göre 15 yaş altında 127 bin 140 Suriyeli çocuk çalışıyor. 15 yaşında Suriyeli mültecilerin çalışma oranı yüzde 66. Deri, Tekstil ve Kundura İşçileri Derneği’nin Pandemi’de Mülteci Çocuk İşçiliği Raporu’na göre salgın nedeniyle yoksullaşan mülteci ailelerin çocukları da hane bütçesine ve ev içi emeğe destek vermek zorunda kaldı. UNICEF insani durum raporuna göre Haziran 2021 itibariyle Türkiye’de 771 bin 458 Suriyeli mülteci çocuk devlet okullarına kayıtlı. Ancak 400 binden fazla mülteci çocuk halen okul dışında. Yani çocuklar okula gitmek yerine tekstil ve ayakkabı sektörlerinde çalışıyor.
EKONOMİ SERVİSİ