Gazetecilerin yargılandığı davada, 8 gazeteciye 6 yıl 3 ay ceza verilirken, ceza verilen gazetecilerden biri olan MA Amed Büro şefi Berivan Altan, cezanın kendileri için bir anlam ifade etmediğini, yazmaya devam edeceklerini söyledi
Selman Çiçek
Mezopotamya Ajansı (MA) muhabirleri Diren Yurtsever, Berivan Altan, Selman Güzelyüz, Hakan Yalçın, Emrullah Acar, Ceylan Şahinli, Zemo Ağgöz ve Deniz Nazlım, JINNEWS muhabirleri Habibe Eren ve Öznur Değer, MA’nın eski stajyeri Mehmet Günhan hakkında açılan davada karar çıktı. Ankara 4’üncü Ağır Ceza Mahkemesi, Habibe Eren, Ceylan Şahinli ve Mehmet Günhan’ın beraatına karar verdi. Diğer 8 gazeteci hakkında ise 6’şar yıl 3’er ay hapis cezası verildi.
Ceza verilenlerden gazetecilerden biri de Mezopotamya Ajansı Amed Büro Haber Şefi Berivan Altan. 6 yıl 3 ay ceza verilen Altan, Mersin Üniversitesi’nde öğrenci iken, 2014 yılı Şubat ayında, Özgür Gündem ve Azadiya Welat gazetelerini dağıtarak mesleğe başladı. Altan’ın, gazete dağıtımı yaparken, fotoğraf çekmek, insanların hikayesini yazmak hep ilgisini çekti. Sahada haber yapan gazetecileri gördükçe “bu mesleği yapmalıyım” düşüncesi ile muhabir olmaya karar verdi. 2015 yılının Şubat ayında Dicle Haber Ajansı’nda gazeteciliğe başladı.
Altan’ın bir yıl çalıştığı DİHA, 2016 yılında Kanun Hükmünde Kararname ile kapatıldı. Sonrasında DİHABER’de ve şu anda da Mezopotamya Ajansı’nda (MA) çalışmalarını aralıksız sürdürüyor. Altan, aynı zamanda meslektaşlarının hakkını savunmak için Dicle Fırat Gazeteciler Derneği’nin yönetiminde yer alıyor.
Altan, kendisine gazeteci arkadaşlarına verilen cezayı gazetemize değerlendirdi.
‘Cezanın benim için bir anlamı yok‘
Türkiye’de 6 yıl 3 ay ceza almanın artık bir yıl ceza almak gibi bir durum haline geldiğini söyleyen Altan, Türkiye’deki yargı pratiğinin nasıl işlediği ve nasıl kararlar alındığının hukukçulardan sonraki en büyük tanığının gazeteciler olduğunu söyledi.
Karara şaşırmadığını söyleyen Altan, “Söylediği sözler nedeniyle yargılanan siyasetçiler, haksızlığa karşı çıktığı, işkenceyi kabul etmediği için cezalandırılan o kadar çok insanın haberini yaptım ki; aldığım ceza da beni bundan dolayı şaşırtmadı. Bu cezanın benim için bir anlamı yok aslında çünkü ben yaptığım şeyin gazetecilik olduğunu, aslında bu ülkedeki sorunları en cesur söyleyen, dile getiren, haberleştiren bir yayıncılıkta yer aldığımı biliyorum. Bu da her dönem iktidar da yer alanları rahatsız etmiştir. 1990’lardan bu yana Özgür Basın çalışanları her dönemde hedef alındı, 90’larda katledildi, 2000’lerde tutuklamalarla susturulmaya çalışıldı, bugünde aynı pratik devrededir. Ez cümle gazeteciliğe ve yazmaya devam” ifadelerini kullandı.
‘Tecridi işlemeyi delil sanıyorlar’
İddianamenin yaptıkları haberden oluştuğunu söyleyen Altan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Tabi bu haberlerde seçmece, ‘örgüt üyeliğine kılıf üretmeye yönelik seçilen haberler’. ‘Nelerdir?’ diye sorarsanız: İmralı’da uygulanan tecride dair hukukçular ile yapılan röportaj haberleri, hatta o kadar trajiktir ki; Ömer Öcalan ile Kürt Dili kapsamında o dönemde HDP’nin kampanyasına ilişkin röportaj da suç delili olarak iddianame de yer almış. Mesele de açık açık yazılmamış ama Ömer Öcalan’ın olmasından kaynaklı mesele… Bugün İmralı’da yaşanan bir hak ihlali var ve bu aslında Kürt sorununa yaklaşımı da ortaya koyan bir durum… Hamaset yapmadığımız bu sorunun barışçıl yöntemlerle çözülebileceğine dair haberler yaptığımız için, biz suçlu sayılıyoruz. Suçlu değiliz, çatışma – çözümleri birçok ülkede tartışılmış. Bir sorun varsa bunun nedenlerini, sebeplerini açık açık konuşmak tartışmak lazım. Konuşulamadığı, tartışılamadığı için bugün kimse bu verilen cezalara şaşırmıyor. Normal bir hukuk düzenin de hazırlanan iddianamenin soruşturmaya dahi evrilmemesi lazım. Başta söylediğimi yine söyleyeyim, hakikati yazmak kolay bir şey değildir. Bize de bunun bedeli ödettirilmeye çalışılıyor. Bizde bu hakikat yolculuğunda mirasını devraldığımız Musa Anterlere, Gurbetelli Ersözlere, Hafız Akdemirlere, Kadri Bağdulara layık olmaya çalışarak, sürdürmeye devam edeceğiz.”
‘Kürt gazeteci olarak, halkımın sesini anlatmaya devam edeceğim’
Ceza aldığını haber başında iken öğrenen Altan, cezaya rağmen haber yapma devam ettiğini, cezanın kendisini durdurmadığını bilakis daha çok hırslandırdığını söyledi.
“Gazetecilik nedir?” diye soru soran Altan, “Belki birçok kişi için popülitesi yüksek bir meslektir ancak benim için bir annenin uğradığı haksızlığı gündeme getirdiğin de onun sana bir bardak çay verirken, evladına yaklaşır gibi yaklaşmasıdır. Ya da bir habere gittiğinde insanlara hangi ajansta çalıştığını söylediğinde duyduğu güvendir. Onlar bizi belki kendi yargı kıskacına almaya çalışarak, susturabileceklerini sanıyorlar ama biz her gittiğimiz yerde insanların bizim hakikati yazdığımıza olduğu inancı görüyoruz. Bu da bence bizim meslek için en önemli şeydir. Çok ünlü bir gazeteci olmak mesele değil, mesele hakikatin nerede olduğunu bilerek, bu yolu yürümek… Ben de bugün bir Kürt gazeteci olarak, halkımın duyulmayan sesini, gördüğü haksızlıkları yazmaya, çizmeye anlatmaya devam edeceğim… Bunun için bir bedel ödemem gerekiyorsa da buradayım, ödemeye hazırım. Kürtlerde bir söz var, çok da severim; son söz olarak; ‘Berxwedan jiyan ê’ diyorum” diye konuştu.