Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından Raziye Öztürk, derinleşen tecride ilişkin girişimlerini sürdüreceklerini belirterek, ‘Meslektaşlarımızın ve baroların yaptığı başvurular çok kıymetli. Girişimlerin devam etmesi hatta örgütlenerek büyütülmesi gerekiyor’ dedi
Uluslararası komplo ile Türkiye’ye getirilen PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik sistematikleşen tecrit giderek ağırlaştırılıyor. Tüm başvurulara rağmen avukat ve aile görüşü 8 yıldır gerçekleştirilemiyor. Bir yandan keyfi disiplin cezaları verilirken diğer yandan Abdullah Öcalan ile beraber İmralı’da tutulan isimlerden biri olan tutsak Veysi Aktaş’ın infazı 30 yılın ardından yakılarak tahliyesi 1 yıl ertelendi. Asrın Hukuk Bürosu avukatı Raziye Öztürk, derinleşen tecride dair ve fiziki özgürlüğün sağlanması için atılan adımlara ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
‘Uygulamaları hukuka aykırı kararlarına dayandırıyorlar’
İmralı Cezaevi’nde ilk günden bu yana tecrit uygulandığını, ama bu tecridin her geçen gün derinleştirildiğini söyleyen Öztürk, haber alamama halinin sadece tecrit kavramı ile açıklanamayacağını vurguladı. Öztürk, “Durumun kendisi bir işkence. Bu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararı ve CPT raporlarıyla ortaya konulmuş bir durum. 40 aydır işkence, hukuk tanımazlık, keyfiyet durumu sürdürülmekte ısrarcı olunuyor. 40 aydır haber alamama durumu Kürt sorununun çözümsüzlüğünde de ısrarcı olma anlamına geliyor. Tecridin ortadan kaldırılmaması ekonomik, sosyal, siyasal yani her alandaki krizin derinleşmesinde ısrarcı olunduğu anlamına da geliyor. İmralı adasında bir hukuk söz konusu değil. Uygulamaları hukuka aykırı mahkeme kararlarına dayandırıyorlar, mahkeme kararı olması onlara bir meşruluk yaratmıyor” dedi.
‘Girişimler devam etmeli’
Derinleşen tecride karşı her alanda fiziki özgürlüğün sağlanması için mücadele edildiğinin altını çizen Öztürk, avukatların İmralı’ya gitmesi için barolara başvuruların yapılmasının tecridin son bulması noktasında rolünün önemine işaret etti.
Öztürk, “Hukukçular için uzun süredir istikrarlı eylem durumu söz konusu. Biz hukukçular hem cezaevlerinde hem mahkeme salonlarında var olan tecrit durumunu çok yakından gözlemleyebiliyoruz. Hukukçular olarak edindiğimiz bir misyon var; temel insan haklarının yüceltilmesi ve adaletin sürdürülebilirliği noktasında. Türkiye’de gelinen noktada bırakın adaletin sürdürülebilirliğini, adalet kelimesinden imtina edilir hale geldi. Hukuki bir güvensizlik ortamı söz konusu. Bu durum birden olmadı sistematik hale gelmesi zamanla inşa edildi ve hukuk denen kavram ortadan kaldırıldı. Biz hukukçular olarak bunun mücadelesini yürütmeye çalışıyoruz. Böyle bir yaşamı kabul etmeyen avukatlar olarak tepki gösteriyoruz. Buna karşı çıkmak sadece hukukçu olmayı gerektirmiyor aynı zamanda insani reflekstir. Meslektaşlarımızın ve baroların yaptığı başvurular çok kıymetli. Girişimlerin devam etmesi hatta örgütlenerek büyütülmesi gerekiyor” diyerek her alanda bir refleksin olması gerektiğini ifade etti.
‘4 parça Kurdistan’da eylemler sürdürülüyor’
“Sayın Öcalan’ın fiziki özgürlüğü için yapılan her eylem önemli” diyen Öztürk, cezaevlerinde de tecrit uygulanmasına rağmen ciddi bir direnişin sürdürüldüğüne dikkat çekti. Öztürk, “Sayın Öcalan’ın içerisinde bulunduğu tecrit ve işkence durumuna karşı ses çıkarıyorlar. Mahpuslar ilk önce açlık grevi başlattı, ardından eylemlerini başka biçimde sürdürme kararı aldılar. Nisan ayından bu yana aileleri ile görüşmüyorlar, mahkemelere çıkmıyorlar. İmralı’daki işkence durumunu teşhir etmeyi amaçladılar. Oradaki durumun can yakıcılığını aileleri üzerinden topluma duyurmak istediler. Halktan birçok kesimin yürüyüşleri söz konusu oluyor. Sadece Türkiye’de değil 4 parça Kurdistan’da bu eylemler sürdürülüyor” diye belirtti.
‘Sayın Öcalan milyonlarca Kürdü temsil eden pozisyonda’
Tecridin uluslararası komplonun devamı olduğunu kaydeden Öztürk şöyle devam etti:
“Sayın Öcalan’ın Türkiye’ye getirilmesi diğer devletlerin desteğiyle olmuştu. Tecrit durumunun sürdürülmesi de Avrupa’daki devletlerin desteğiyle sürdürülüyor. AİHM’in, CPT’nin, Avrupa Konseyi’nin tavrından bunu görebiliyoruz. Onun için çok ciddi bir örgütlenmenin gerçekleşerek mücadelenin sürdürülmesi gerekiyor. Avrupa Konseyi organlarının ciddi bir sessizliği söz konusu. AİHM’de bekleyen dosyalarda karar çıkmaması, var olan tecrit durumunun sürdürülmesine katkıda bulunuyor. Çünkü İhlal kararının olması durumunda birçok girişimde bulunulabilecek ve hukuki alanda çok daha fazla sıkışma durumu söz konusu olacak. Sayın Öcalan ifade edilirken sadece bir kişinin ifade edilmediği Avrupalı devletler tarafından biliniyor. Sayın Öcalan milyonlarca Kürdü temsil eden pozisyonda. Sayın Öcalan’ın oluşturduğu paradigma sadece Kürt halkına yönelik değil sistemi sarsan bir paradigma. Demokratik modernitenin inşa edilmesi bu sistemi yıkacak durumda. Dolayısıyla bunun gerçekleşmesini istemiyorlar. Halkların kendini yönetmesini, barış ortamını, özgür insan modelini kabul etmek istemiyorlar. Onlar için tahakküm edebilecekleri insanlar gerekiyor.”
Özel Raportörlüğe başvuru
Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Komitesi’ne 2022 tarihinde yaptıkları başvuruya “tedbir” kararı verilmişti ancak Türkiye’nin bu karara karşı adım atmaması üzerine, BM Özel Raportörlüklerine “acil eylem” başvurusunda bulunduklarını söyleyen Raziye, başvuru detaylarını şu sözlerle özetledi:
“Önceden BM nezdinde çalışan komitelere ve komisyonlara başvurular gerçekleştirmiştik. Son başvurularda ise özel prosedürlerle işlenen raportörlüklere başvurular yaptık. İşkenceye Karşı Özel Raportörlüğüne ve avukatların rollerini yerine getirmesine ilişkin raportörlüğe başvurduk. Bu raportörlükler, alanlarında uzman olarak çalışan ve ihlalleri değerlendiren raportörlüklerdir. İlk olarak İmralı’da olan durumu, müvekkillerimizin dış dünya ile bağlantılarının nasıl koparıldığını özetledik. Avukatların görevlerini yerine getirmesinin önüne geçilmesiyle ilgili bilgi ve belgeleri sunduk. Biz dosyalara erişim sağlayamıyoruz, bunun yasada bir karşılığı yok, bu tamamen yasa dışı. Bunların hepsini başvuruda bildirdik. İnfazı uzatılan Veysi Aktaş’ın durumunu da ayrıca bildirdik. İmralı’daki durum iç içe geçmiş ve birbirinden ayrılamayacağı için başvuruda ortak girişimde bulunarak acil eylem talep ettik. İşkence durumu BM nezdinde en hızlı şekilde hareket edilmesi gereken bir durumdur. Aile ve avukat görüşünün sağlanması yönünde Türkiye’ye yönelik girişimlerde bulunmalarını talep ettik. Cezaevi ziyaretinde bulunularak müvekkillerimizle yüz yüze görüşme gerçekleştirmelerini ve ardından bir rapor hazırlamalarını talep ettik.”
Öztürk, son olarak, “Avrupa Konseyi’nin organlarına yönelik başvurularımız devam ediyor. BM nezdinde başvurularımızı sürdürüyoruz. Yerel makamlara yönelik başvurularımızda devam ediyor“ ifadelerini kullandı.
Haber: JINNEWS\Rozerin Gültekin