İmralı tecridinin tartışıldığı BM İnsan Hakları Konseyi’nde düzenlenen konferansta, BM’nin harekete geçmesi çağrısı yapıldı. Av. İbrahim Bilmez, şu ana kadar İmralı’daki tecritle ilgili iç hukuk süreçlerinde tek bir olumlu kararın çıkmadığını söyledi
Birleşmiş Milletler Cenevre Ofisi’nde devam eden BM İnsan Hakları Konseyi 56. İnsan Hakları Oturumları kapsamında Irkçılığa Karşı Halklar Arası Dostluk Hareketi (MRAP) tarafından “Türkiye’de insan hakları” başlıklı bir konferans düzenlendi.
PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın içinde bulunduğu mutlak tecrit koşullarının ve Kurdistan’da yürütülen hukuksuz uygulamaların tartışıldığı konferansa Asrın Hukuk Barosu Avukatlarından İbrahim Bilmez, Avrupa Parlamentosu Milletvekili Laura Castel Fort ve Kürt Siyasetçi Fırat Anlı konuşmacı olarak katıldı. MRAP BM Daimi Temsilcisi Gianfranco Fattorini moderatörlüğünde başlayan konferansta ilk olarak Avrupa Parlamentosu (AP) Milletvekili Laura Castel Fort söz aldı.
Castel: Binlerce insan hukuksuz şekilde tutuklu
Türkiye’de yaşanan insan hakları ihlallerinin Cumhuriyet’in kuruluşundan bugüne devam ederek geldiğini ifade eden Castel Fort, 2016’daki askeri darbe girişimin ardından hak ihlallerinin hat safhaya çıktığına dikkati çekti. AKP-MHP iktidarının, “terörle mücadele yasalarını” muhalefeti susturmaya dönük kullandığını belirten Castel Fort, “Kürt siyasetçilerin hepsi hakkında çok sayıda dava var. Onlar hakkındaki terör eylemi olarak sunulan ve suçlandıkları eylemler, seçilmiş temsilciler olarak yaptıkları konuşmalar ve toplantılardan ibaret. Binlerce HDP ve DEM parti üyesi cezaevinde. Hukuksuz tutuklamalar yıllarca sürebiliyor” dedi.
‘Eşi benzeri görülmemiş bir hukuksuzluk var’
Türkiye cezaevlerinde yaşanan hukuksuz uygulamalara ve özellikle Abdullah Öcalan’ın içinde bulunduğu tecrit koşullarına dikkati çeken Castel Fort, şöyle konuştu: “Kürtlerin ve muhaliflerin haklarının yönelik saldırıların merkezinde Sayın Öcalan’ın hapsedilmesi ve tecrit edilmesi yer almaktadır. Öcalan milyonlarca Kürt tarafından lider olarak görülüyor. Öcalan aynı zamanda Kürt sorununun çözümünde temel aktör konumundadır. Öcalan 25 yılı aşkın bir süredir ağır tecrit koşullarında tutuluyor. 40 aydan beridir kendisinden hiçbir haber alınamıyor. İmralı Adasında eşi benzeri görülmemiş bir hukuksuzluk var. Bir bütün olarak mutlak iletişimsizlik halinde tutuluyor. Ne ailesi ne de avukatlarıyla hiçbir görüşme gerçekleştiremiyor. Ona dönük uygulamalar bir bütün olarak işkencenin ötesinde bir durum. İmralı tecridi Kürt sorununu çözümsüz bırakmaya dönüktür. Öcalan’a uygulanan tecrit, diğer cezaevlerindeki uygulamalar için de bir model haline getirilmiştir. Ömür boyu hapis cezasıyla Sayın Öcalan aynı zamanda umut hakkından mahrum bırakılmış durumda.”
‘Türkiye’ye tepkiler asgari düzeyde’
Yaşanan insan haklar ihlallerine rağmen hem Avrupa Birliği ülkeleri hem de NATO’nun Türkiye ile ilişkilerine devam ettiğini belirten Castel Fort, “Yaşanan bütün insan hakları ihlallerine rağmen demokrasi ve hukukun üstünlüğüne öncelik verdiğini iddia eden ülkeler ve uluslararası kurumlarla kapsamlı Türkiye ile kapsamlı bir şekilde ilişkilerine devam ediyor. Türkiye’ye tepkiler asgari düzeydedir. Türkiye yaptıklarına rağmen cezasız kalıyor” ifadelerini kullandı.
‘BM harekete geçmeli’
BM’yi Türkiye’de yaşanan hukuksuzluklar karşısında harekete geçmeye çağıran Castel Fort, “İkinci Dünya Savaşı sonrası uluslararası hukuk sistemlerinin ve kurumlarının daha önce hiç olmadığı kadar sınandığı bir dönemde, BM’yi Türkiye konusunda özellikle İmralı’da yaşanan hukuksuzluk karşısında yetkilerini kullanmalı” dedi.
Bilmez: İmralı’da hiçbir hukuk işletilmiyor
Asrın Hukuk Barosu Avukatlarından İbrahim Bilmez, Abdullah Öcalan’ın 1999 yılından beridir karşı karşıya bırakıldığı hukuksuzlukları anlatarak konuşmasına başladı. Bilmez, gelinen aşamada İmralı’da artık hiçbir hukukun işletilmediğini söyledi. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) büyük dairesinin 2005 yılında Abdullah Öcalan’ın adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin aldığı kararı hatırlatan Bilmez, Türkiye’nin AİHM’nin tüm taleplerini reddettiğini söyledi. Bilmez, “Maalesef AİHM Kararlarının uygulanmasını takip etmekle sorumlu AK Bakanlar Komitesi de bu hukuk dışı oyunu bozacak bir çabaya girişmedi ve siyasi bir kararla Türkiye’nin AİHM kararını yerine getirdiğini kabul ederek dosyayı kapattı” dedi.
BM’ye yapılan başvurular
İmralı’daki tecride ilişkin BM İnsan Hakları Konseyi’ne yaptıkları başvuruyu ve verilen tedbir kararını da hatırlatan Bilmez, “Ancak, devlet ve hükûmet yetkilileri Komitenin bu tedbir talebine de uymamıştır. Aksine hükümet buna, aile, vasi, avukat ziyaretlerini ve telefon görüşmelerini yasaklayan yeni kararlarla yanıt vermiştir. Bunun üzerine Komite Ocak 2023’te bu tedbir talebini yinelemiş fakat hükümet buna rağmen, herhangi bir iyileştirme yapmak üzere harekete geçmemiştir” diye kaydetti.
‘İç hukuk sürecinde tek bir olumlu karar yok’
Bilmez devamla şunları ifade etti: “Bugüne kadar Öcalan ile ilgili cezaevi idaresinden savcılığa oradan Anayasa Mahkemesine varana kadar iç hukuk sürecindeki binlerce başvuru ve dosyada tek bir olumlu karar, sonuç alınamamıştır. İstisnasız olarak tüm talepler ve başvurular reddedilmiştir. Özellikle de 2021 yılından bu yana yargı sadece talepleri reddetmemiş aynı zamanda bu süreci avukatlardan habersiz yürüterek, onların girişimlerini engelleyerek tecrit mekanizmasının bir parçasına dönüşmüş durumdadır. Bu yüzden Öcalan ve arkadaşları açısından Türkiye’de işleyen bir iç hukuk sürecinden bahsedemeyiz”.
Kürt sorunu
İmralı’daki tecridin siyasi boyutuna da dikkati çeken Bilmez, Türkiye’nin içinde yaşadığı tüm krizlerin temelinde Kürt sorununda çözümsüzlükte ısrar edilmesi olduğunu kaydetti. Bilmez devamla, “Günümüzde yaşanan tüm ekonomik, siyasal, sosyal ve hukuksal göstergeler İmralı kapılarının açılmasını, Sayın Öcalan’ın demokratik çözüm ve barışı sağlamadaki özne rolünün gereğini yerine getirmesine olanak tanınmasını dayatmaktadır. Daha fazla geciktirilmeden, herkesin yararına demokratik çözüm ve barış konumunda olan müvekkil Öcalan’ın sağlık, güvenlik ve özgürlük koşullarının sağlandığı diyalog ve müzakere siyasetine geçilmelidir. Bu, hukuki ve siyasi seçeneğin devreye konulması demektir. Bu temelde 2024 yılının gerek Sn. Öcalan’ın özgürlüğü gerekse bununla bağlantılı olarak üç kuşak insan hak ve özgürlüklerini güvenceye alan uluslararası BM ve Avrupa insan hakları sözleşmelerine uyarlanmış demokratik anayasa, demokratik hukuk devletine geçişle iç içe Kürt sorunun çözüm yılı olarak değerlendirilmesi herkesin yararınadır” dedi.
Bilmez, konuşmasını Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyin ve yetkili kuruluşların İmralı’daki hukuksuzluk karşısında harekete geçmeye çağırarak tamamladı.
Anlı: Değerler saldırı altında
Kürt siyasetçi Fırat Anlı ise Türkiye’deki muhalif kesimlerin karşı karşıya kaldığı hukuksuzluklara değinerek konuşmasına başladı. HDP ve DEM Parti’ye karşı hükümet tarafından hayata geçirilen hukuksuzlukları ve tutuklamaları hatırlatan Anlı, Kürt seçilmişlere dönük AKP’nin kayyım uygulamalarına dikkati çekti. Kurdistan’da bir işgal politikasının yürütüldüğünü söyleyen Anlı, Kürt halkının bütün değerlerine karşı bir saldırı yapıldığını kaydetti.
Cezaevlerine, özellikle hasta tutsaklara dönük hukuksuz uygulamalara da sunumunda yer veren Anlı, “Hukuksuzluk nedeniyle cezaevlerinden sık sık cenazeler çıkıyor. Ama tüm bunlar karşısında yetkililer sessiz kalmayı tercih ediyor” dedi.
Konferans yapılan konuşmaların ardından geçilen soru cevap bölümünün ardından sona erdi. 18 Haziran’da başlayan Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Konseyi 56. İnsan Hakları Oturumları 12 Temmuz’da sona erecek.
Kaynak: MA