Medya araştırmalarında önemli yeri olan ‘gündem belirleme’ kuramının mottosu şöyledir: Medya bize ne düşünmemiz gerektiğini değil ne üzerine düşünmemiz gerektiğini dikte eder. Ne düşünmemiz gerektiği, doktrinler, diktatörler ve onların zorlayıcı kurumları tarafından empoze edilmeye çalışılır. Çoğunlukla başarısız zorlamalardır. Oysa medyanın gündem belirleme stratejisi, kamuoyunun dikkatini olması gereken yerden alıp başka yöne çevirerek odaklandırma anlamında çok daha başarılı ve ikna edici sonuçlar verir.
İktidar yanlısı medyada bir haftadır üçüncü dünya savaşı yazılıyor, konuşuluyor. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dan gelen sinyal, o cenahta yoğun mesaiyle sonuçlandı. Fidan’ın istihbaratçı kimliği dikkate alındığında, bu tehlikeyi dillendirmesinin ciddiye alınması mazur görülebilir. Ama MİT’in yalnızca bilgi toplama değil aynı zamanda operasyonel bir yapı olduğu unutulmamalı. Fidan’ın bu istihbari notunun amacı, bilgilendirmeden çok manipülatif olabilir. Öyleyse, hükümetin en yetkili ağızlarından birinden yapılan üçüncü dünya savaşı uyarısı üzerine iktidar medyası iş tanımı gereği atlayıp tepinedursun, eleştirel düşüncenin bu uyarıya içkin operasyonel ve manipülatif niyetler üzerine akıl yürütmeye odaklanması gerekiyor.
Olası niyetlerden biri, AKP-MHP koalisyonundaki çatlak üzerinde artarak yoğunlaşan kamuoyu dikkatini dağıtmak olabilir. Özellikle 1 Temmuz günü görülecek Sinan Ateş davası üzerinde yoğunlaşan gergin atmosferin dağılmasının hedeflendiği anlaşılıyor. Bunun yanında ekonomi, yani düşük tutulan ücretlerle birlikte yeni vergiler ve zamlar üzerine tırmanan rahatsızlık da hedefte olsa gerek ki benzer ve eşzamanlı bir girişim, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’ten “gri listeden çıktık” müjdesi olarak belirmiştir. Ülkesini o listeye sokanın da kendi hükümeti olduğu ayrıntısı atlanarak müjdelenmiştir ve iktidar medyası tarafından geniş biçimde işlenmektedir.
Ekonomi kötü ve koalisyon paramparça olsa da üçüncü dünya savaşı gibi ölümcül bir ‘dış tehdit’ altında olan bir ülkenin birlik ve beraberliğini bozmaması gerektiği aşikardır. Buna, siyaset bilim terminolojisinde “bayrak altında toplanma güdüsü” deniyor. Fidan’ın manipülatif amaçlarından birinin de bu yolla yeni bir ‘beka’ sorunu ortaya atarak toplumu iktidarın bayrağı altında bir kez daha ikna etmek olduğu anlaşılıyor.
Tabi bu ‘milli’ amaçlar yanında Fidan’ın şahsi ve daha uzun vadeli hevesleri de göz önünde tutulmalıdır. Erdoğan ve Bahçeli’nin son buluşma görüntülerinde konuğun yaşlı ve bitkin hali üzerinde ziyadesiyle duruldu ama ev sahibinin durumunun da pek parlak olmadığı yadsınamaz. Atlantik’in öte yakasında son başkanlık münazarası ardından Joe Biden’ın yaşlılık ve bunama nedeniyle yeniden aday olmaması yolunda ciddi talepler yükselirken Türkiye kamuoyunda da benzer seslerin duyulmaya başlaması kaçınılmazdır. Erdoğan’ın tahtını oğlu Bilal’e ya da damatlardan birine devretme eğilimi bir sır değil. Bunların kifayetsizliği de öyle. MİT’çi karakteri gereği yüzünü medyaya pek göstermeyen Hakan Fidan’ın vitrine çıkarak “üçüncü dünya savaşı” spekülasyonuyla dikkatleri üzerinde toplama çabasının zamanlaması manidardır. Erdoğan-sonrası için aleni taht kavgalarının startına işaret ediyor olabilir.
Bu olası niyetler ve manipülatif hedefler, üçüncü dünya savaşı riskinin spekülasyondan ibaret olduğu anlamına gelmiyor. Türkiye’nin kuzeyi ve güneyinde Ukrayna ve Gazze-Lübnan-İran eksenlerinde sıcak savaş sürekli yayılarak derinleşme eğiliminde. Pasifikte Çin-ABD gerginliği Tayvan üzerinden sürekli tırmanırken, Putin Kuzey Kore’ye nükleer de dahil olmak üzere silah ticareti teması ağır basan bir ziyarette bulunuyor. Bu göstergeler, büyük ölçekli sıcak savaşın militarist bir fantezi olduğu kadar dünyanın bütünü için gerçek bir tehdit olduğunu da teyit eder nitelikte.
Gazze’de süregelen savaş ve katliam halinin kuzeye, Lübnan sınırları içine sıçraması artık an meselesi. İsrail ordusunun bu yönde ciddi hazırlık içinde olduğu görülüyor. Hizbullah-İsrail çatışması, çok geçmeden Suriye ve Irak’taki İran destekli güçlerin katılımıyla kuzey-doğuya, İran topraklarına doğru yayılabilir. İran ve İsrail zaten yakın geçmişte karşılıklı olarak balistik füzelerinin menzillerini test etmişlerdi. Bunların toplamda bir Orta Doğu savaşı provası olduğu aşikâr. Sıcak savaş Türkiye’yi ‘teğet’ geçer mi yoksa içine mi çeker sorusunun yanıtı basiretli dış politika izlenip izlenmemesiyle ilgilidir. Hakan Fidan’ın spekülasyonu bırakıp, savaş riskinden ülkesini koruyacak doğru strateji üzerine doğru insanlara akıl danışması gerekiyor.
Hakan Fidan ve iktidar medyası bizden ‘üçüncü dünya savaşı’ üzerine düşünmemizi talep ediyorsa, ekonomik kriz ve iktidar içindeki bölünmüşlük üzerine daha çok konuşmanın tam zamanı demektir.