Son yıllarda daha yoğun yaşadığımız ve sonucu ekolojik yıkımla sonlanan olaylar bu hafta da hepimizin canını yakarak sürdü.
20.06.2024 tarihinde Mardin’in Mazıdağı ile Diyarbakır’ın Çınar ilçesi arasında Köksalan köyünde gece başlayan Çınar’a bağlı Ağaçsever, Yazçiçeği Mahallesi ve Mazıdağı ilçesine bağlı Yetkinler, Yücebağ ve Şenyuva mahallelerine kadar yayılarak can aldı, yaşam alanlarını yıkarak sürdü. Mardin Emek ve Demokrasi Platformu bileşenleri yangının ardından bölgede inceleme yapmak üzere buluştu. İncelemelerin sonunda hazırladıkları, birkaç gün içinde yayınlanacak değerlendirme raporunda yıkımın boyutunu “yetkili” kurumların sorumluluğunu hepimiz tüm can yakıcılığı ile göreceğiz.
Mazıdağı -Yücebağ (Kelekê) köyünde, Çınar-Köksalan (Tobinîyê) ve Yazçiçeği (Herberê) köyünden en az 15 kişi yaşamını yitirdi, 74 kişinin yaralı olduğu belirtildi. Detaylarını inceleme değerlendirme raporunda göreceğimiz yıkımda ilk belirlemelere göre yangının yaşandığı köylerde yöre halkının evleri, barkları, geçimlik alanlarının yangından ciddi etkilendiği, bölge halkının yaşamını sürdüremez hale geldiği belirlendi. Bölge halen halkın kaybını onarmak, yaşamlarını sürdürmek için yardım ve desteği sağlamak üzere afet bölgesi ilan edilmedi. Gerekli insani yardım ve destekler bölgeye sevk edilmedi.
Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’nın ön raporunda “elektrik kaynaklı yangın” tespitini yaptığı yangın için elektrik iletim hatlarından sorumlu kurum- şirket yapılanması Dicle Elektrik (DEDAŞ) yangının nedeninin elektrik iletim hatları olmadığı, anız yakması sonucu gerçekleştiği açıklamasını yaptı. DEDAŞ bir yandan bu açıklamaları yaparken diğer yandan görevlileri alana gönderip enerji hatlarında hızla onarım yapmaya çalıştı.
Tanıklar yangına uzun süre müdahale edilmediğini, yangını söndürmeye gidenlere askerlerin engel olduğunu, bölgeye sokulmadığını belirtmekteler.
Mardin Mazıdağı’nda ve Diyarbakır Çınar bölgesinde; hepimizin bölgede çokça tanıklık ettiğimiz, umarım kanıksamaya başlamadığımız, önleyemediğimiz, içimizi yakan bir yok ediş olayını daha yaşadık. Siyasi iktidar ve onun kirli elleri şirket formunda işlevlendirdiği kurumlar ise, siyasi iktidarın politikalarından ve istediğimizi yaparız- yok olursa olsun- biz işimize devam ederiz politikalarının verdiği güçle yangının hemen ardından bölge halkını suçlamakta bir sakınca görmedi. Yıllardır bölge halkının sulama hatlarının elektriğini hukuksuzca kesip tarım alanlarında suyu alamayan ürünün kavrulmasını sağlayan, halkı yoksulluğa sürükleyen, çiftçinin emeğini tarlalarda heba ettiren DEDAŞ yangınının nedeninin kendisi olmadığını iftira atarak, bakım onarımı yangınının ertesinde yoğunlaştırarak sürdürdü.
Bununla da kalmadı, bölgede yangına havadan müdahale yapılmadığından ve karadan müdahalenin sevki de geciktirildiğinden sonuç sayılarla ifade edilemeyecek boyuta ulaştı.
2015 yılı temmuz ayında Lice’den başlayan, Sur’u, Silvan’ı içine alarak süren Cudi’ye kadar bölgeyi kavuran 5649 ha orman alanı, meraları, ahırları, bağları, bahçeleri, barınakları içine alan yangında Mazıdağı- Çınar yangınında bugün yaşananların tümü yaşanmıştı. O günden bugüne yaşamı, bölge halklarını koruyan en ufak bir gelişme olmadı, aksine siyasi iktidarın yürütücülüğünde süren bu yok ediş politikaları, iktidarın ürettiği şirket-kurum yapıları tarafından tam yetki ile sürdürüldü.
2015 yılına ait rapor yakma ve yok olma sürecinin bütününü bu yazı açıklıyor.*
Halklar, siyasetçiler, demokratik kitle örgütleri yıllardır yangınları orman idarelerinde kayda geçirmeye çalışmakta. Nedeni kayda geçen yangınları dikkate almak zorunda kalacaklar ve bölgeye yangın söndürme donanımlarını sağlamak zorunda kalacaklar, bunun için bütçe oluşturacaklar, uçak helikopter vb.’lerini bölgeye sağlamak zorunda kalacaklar diye yasal olarak düşünülmekte. Bu nedenle yapılmaya çalışılır yangını kayda geçirme çabaları. Yangına müdahale donanımı olsa da yangın ekibi bölgeye sevk edilmezse ki saatlerce edilmiyor, yangın yayılınca önlemek bir o kadar imkansız hale dönüşmekte.
1990’lı yıllarda başlayan bölgeyi insansızlaştırma politikalarına 2015 yıllında başlatılan yakma- yakılması için her türlü katkıyı, baskıyı yapma- yanmasına göz yumma politik yöntemleri eklendi. Böylece Kürdistan coğrafyasında yerinden edilemeyen halklar da bu yöntemle yoksullaştırılıyor, yaşam alanları yakılarak, ürünleri tarlalarında susuzluktan kavrularak yok edilip barınma, beslenme hakları sonlanıyor. Toprakları, tarlaları, meraları istihdam yaratacağız, kalkınma sağlayacağız diyerek maden enerji şirketlerinin talanına açılıyor. El konuluyor. Politik saldırıların bütünü savaş politikası olarak planlı şekilde siyasi iktidarın yürütücülüğünde şirketleşmiş devlet mekanizmaları ile sürdürülüyor.
Kısaca yakan, yakmaya neden olan, yanmasına izin veren sorumlu. Bu nedenle olayın sorumluluğunu; herhangi bir şirket-kurum yapılanmasında görev yapan iş güvenliği sorumlularına, denetçilere yıkıp olayın değerlendirmesini yapmayalım.
Yaşananların sorumlusunu elektrik hatlarının tellerinde o teli bağlayan, denetlemeyen kişilerde aramayalım. Sorumlular savaş politikaları ile bölgeyi ele geçirmeye çalışan politik kararlarda sürecin planlamasını yapan, yürüten siyasi iktidar ve sorumlu olan ilgili bakanlıklardır. Ve politik aymazlığı sürdürme cüreti ve yetkisini iktidardan alan DEDAŞ vb tüm işletmeler, şirketlerdir.
Yaşamı önceleyen, kapitalist sisteme karşı yaşamın özgürlüğü için emek harcayan, politika üreten demokratik kurum ve kuruluşlar, siyasi örgütler birlikte bu savaş ve tahakküm- sömürü politikalarını alt edeceğimizi biliyoruz. Çözümü bugün yaşadığımız yıkımlarda canı yanan bizler birlikte bulacağız ve süreci tersine çevirmeyi başaracağız.