“Zordur doğa hakkı savunucusu olmak. Mücadele ettiğiniz patronların iftirasına hazırlıklı olmak gerekir. Çapulcu olursunuz; marjinal derler, hatta hızlarını alamayıp terörist ilan ederler. Bazen bu suçlamaları siyasetin en tepesinden bile duyabilirsiniz. Çünkü kafa tuttuğunuz zenginlerin en acıyan yerlerine, cüzdanlarına dokunursunuz. O cüzdan ki kurdun-kuşun, sincabın-arının, toprağın-suyun ve gelecek kuşakların yok edilmesi, bölge halkının yersiz-yurtsuz bırakılması pahasına şişkinleşir…”
Muğla Çevre Platformu’nun çağrısı böyle başlıyor. Hak savunucuları, bu ülkede, her zaman kurşun yemek dahil her şeyi göze almak zorundaydı. Yangınlar karşısında yalnız bırakılan Mardinliler ve Amedliler de köylerini, evlerini kurtarmaya çalışırken yaşamlarını yitirdiler…
Topraklarının %70’i madencilere peşkeş çekilen Muğla’nın Bayır ve Deştin köylüleri 2006’dan beri verdikleri mücadeleyi kazanmış ve Cemal Karakurt isimli patronun, ormanın ortasına kurmaya çalıştığı çimento fabrikasının kapısına mühür vurdurmuşlardı. Bu büyük başarıyı kutlamak için düzenledikleri şenliğe, dostları Akbelen köylüleriyle birlikte gitmiştik. Köylülerin davul zurna eşliğinde kucaklaşmaları, ağaç dallarının yukarılarda buluşması gibiydi. Akbelen Ormanı’nda ağaç katliamına engel olunamamış, nöbet yeri jandarma tarafından ele geçirilmiş, bütün malzemelere el konmuştu. Nöbet, Hasan Amca’nın tarlasında açıklıkta devam ediyordu. Ancak ortada paylaşılacak bir zafer de vardı. Akbelen’in burukluğu yaşlı kadınların sevinç gözyaşlarının birbirine karışmasına engel olmuyor, davulun ritmiyle birlikte diz vuruluyordu toprağa.
Deştin çayının hemen yanındaki alanda köyün tamamı toplanmış, bahçelerde üretilen güzellikler uzun bir tezgâhta sunulmuştu misafirlere. Bal kavanozları, polenler, sebzeler, Deştin’in meşhur fasulyesi, neler yoktu ki. Toprağın üstündeki zenginlik altındaki kömüre, çimentoya fark atarcasına köylülerin emeğiyle taşınmıştı alana. Yemekler yendi, duygulu konuşmalar yapıldı, türküler söylendi. “Darısı İkizköy’e” diyerek uğurladılar bizi. Akbelen’e dönüş yolunda ise sevinç, hüzün ve umut bir aradaydı karavanda…
İkizköy’e gece vardığımızda Jandarma yine nöbet yerine girmemize engel olmaya çalıştı. Köylünün kendi tarlasına girmesi “yasaktı!” Engel olamasalar da arkamızdan 40 bin TL’lik para cezaları gönderdiler! Nöbet açık alanda sürdü. Hala da sürüyor; köylüler bitti demeden bu dava bitmeyecek…
Çimentocu şirket ise, mahkeme kararıyla gelen kaybedişi hazmedemedi elbet. İktidara sırtını dayamanın gücüyle yeni oyunlara kalkıştı, arazi planlarında bölgenin statüsünü lehine kullanmaya çalıştı. Belediye meclisinden beklediği desteği alamayacağını anlayınca da bu mücadelenin öncülerini karalamak için yalan haberler yaptırmaya başladı. Avrupa’dan milyon dolarlık fonlar alındığı gibi yalanlarla karaladı mücadele eden yaşam savunucularını!
Sermaye, bu tertipleri çok iyi bilir. Bergama mücadelesinden örneğini bildiğimiz düzenlerle ve yaydıkları dedikodularla köylüleri “Alman Ajanlığıyla” bile yargılatmayı “başarmışlardı!” Her zaman “sol” cenahtan destekçiler, yancılar da bulurlar kendilerine hep! Muğla’da da “Umut-Sen” sitesinde yayınlanan ve salt kendini parlatmak için mücadeleye destek veren ekolojistleri “foncu” olmakla karalayan bir yazının verdiği pası “iyi” kullandılar. Ama onlar çamur attıkça büyüdü destek. Direnişçi köylüler şimdi şöyle haykırıyor:
“Ülkemizin her köşesinde yeraltı kaynaklarına göz diken, sularımızı, havamızı kirleten, yaşamımızı yok eden zalimlerin çabaları boşunadır. Türlü maske ardına saklanan kalemler eliyle yazdırdığınız yazılar, satın aldığınız gazeteci kılığına bürünmüşlerle yaptırdığınız yalan haberler, bu ülkenin onuru olmuş yaşam savunucularına yönelik karalama çabalarınız, kirli ellerinizle güneşi sıvamaya benziyor. Biz halkız anlıyor musunuz?”
“Deştin-Bayır Köylüleri başta olmak üzere binlerce insanın mücadelesiyle, yaşamımıza kastettiğiniz Çimento Fabrikanıza vurulan kilit, zehirli dilinize şimdilik engel olamıyor. Ancak bilin ki sadece halkın bağrında yer tutmuş arkadaşlarımızla daha da kenetlenmemiz dışında bir etkisi yoktur. Tekrarlamaktan onur duyuyoruz: Hepimiz Haluk Özsoy’uz, Nuray Şahbudak, İsmail Şener, Kadriye Tuncaelli, Mustafa Tuncelli, Ferah Gümüş’üz…”
Evet, bu yazıyı okuduğunuzda yetişecek mesafedeyseniz hemen yola çıkın. 27 Haziran Perşembe saat 18.00’da hedef gösterilen 6 arkadaşları için Sınırsızlık Meydanı’nda buluşuyor direnen Muğlalı köylüler…