Yaşadığımız coğrafyada Türkiye Cumhuriyeti tarihi boyunca birçok siyasi parti mahkeme tarafından kapatıldı. Siyasi partilerin kapatılma gerekçeleri, genel olarak ileri sürdükleri siyasi düşüncelerdi. Devletin resmi ideolojisinden farklı görüş ürettikleri için kapatıldı bu siyasi partiler. Bu partilerin çok büyük bir bölümü de sivil Kürt siyasetinin oluşturduğu siyasi partilerdi.
Ancak şiddet ürettiği halde tek bir partiye dokunulmadı bugüne kadar. Bugün Milliyetçi Hareket Partisi’nde vücut bulan siyasi çizgi, Cumhuriyet tarihi boyunca her zaman varlığını korudu. Aslında belki de İttihat Terakki Partisi’nin tetikçi örgütü Teşkilat-ı Mahsusa’nın görevini yerine getirdiği için dokunulmadı bugüne kadar. Ancak MHP ve yan örgütü Ülkü Ocakları çok uzun bir süre, coğrafyada şiddetin merkezi haline geldi. Birçok cinayet işlediler ve bu cinayetlerin hiçbiri sorgulanmadı.
Bugün de bu siyasi gelenek bir cinayetle tartışılıyor. Çünkü bu kez işledikleri cinayet, kendi siyasetlerinden gelen bir insana karşı işlendi. Sinan Ateş, Ülkü Ocakları’nın merkezinde olduğu, siyasi bir irade tarafından katledildi ve bugün coğrafyanın birçok yerinde bu konu tartışılıyor. Son derece açık deliller var dosyada. Her ne kadar soruşturma makamı delilleri karartmaya çalışsa, birçok delili toplamasa dahi, ortaya çıkan delillerle cinayet, apaçık ortada.
Bu siyasi iradenin yıllar öncesinden bilinen “Davadan döneni vurun” anlayışı anlaşılmadan Sinan Ateş cinayetinin de tartışılması mümkün değil. Öyle görünüyor ki Sinan Ateş artık siyasi düşünceleri bakımından MHP ve Ülkü Ocakları’ndan ayrışmıştı ve kendileri için bir tehlike görerek Sinan Ateş’i ortadan kaldırdılar. Bugün tuhaf olan ve demokrasi ile yönetilen, hiçbir yerde olması mümkün olmayan durum da bu durumun ta kendisidir.
Bu denli tartışılmasına rağmen hâlâ MHP ve Ülkü Ocakları’na bağlı siyasetçiler kendilerinden olmayan herkesi açıkça tehdit etmeye devam ediyorlar, bunu özgürce yapıyorlar. Başka bir kişi tarafından şiddet üreten bir dil kullanıldığında hemen soruşturma başlatılırken, bu kişiler hakkında soruşturma dahi açılmıyor. Büyük bir güven içinde, korundukları inancı içinde, tehditlerine devam ediyorlar.
Sinan Ateş cinayeti tartışılıyor evet, ancak Deniz Poyraz cinayetini bu coğrafyada hiç kimse tartışmadı. Deniz Poyraz bundan tam 3 yıl önce 17 Haziran 2021 tarihinde İzmir’de HDP binasında Onur Gencer isimli bir faşist katil tarafından katledildi. Onur Gencer kısa bir sürede yakalandı. Dosyanın tüm aşamalarına hakim olan avukatlar olarak biliyoruz ki bu suç, örgütlü bir suçtu. Onur Gencer tek başına değildi, arkasında bir yapı vardı.
Ancak bu yapıyı araştırması gereken savcılık maalesef ki Onur Gencer için bir günü yeter gördü. Bir gün gözaltında tutulan ve hiçbir delil araştırması yapılmadan Onur Gencer tutuklandı ve cezaevine konuldu. Soruşturma makamı, avukatların hiçbir talebini yerine getirmedi, delilleri yeterince toplamadı. Onur Gencer’in arkasındaki örgütü adeta gizlemek amacıyla soruşturmayı çabuk bir biçimde bitirdi ve davayı açtı.
Dava aşamasında da bizler avukatları olarak Onur Gencer’in arkasındaki gücün ortaya çıkarılması gerektiğini, bu güç ortaya çıkarılmadıkça bu cinayetin gerçek faalinin ortaya çıkarılmamış olacağını, defalarca dile getirdik. Ancak mahkeme hiçbir talebi kabul etmedi ve kısa bir süre içinde sanki adli bir cinayetmiş gibi, bu cinayetin siyasi bir tarafı yokmuş gibi Onur Gencer’e cezayı verdi ve bu davayı sonuçlandırdı.
Eğer Sinan Ateş davası tartışıldığı gibi Deniz Poyraz davası da tartışılabilseydi belki gerçekler daha çabuk ortaya çıkacaktı, bu yapının üzerine gidilecekti. Ama olabilir miydi? Tabii ki hayır, bunu biliyoruz. Bu siyaset, devletin gizli gücü tarafından her zaman korunan, her zaman varlığı istenen bir yapı.
Ben insan hakları mücadelesini her zaman ölülerimize karşı borcumuz olarak tanımlarım. O ölüler var ki maalesef failleri hiçbir zaman ortaya çıkarılmamış ölülerdir. Birçoğu mezarsız ölülerdir. Gerçi Deniz Poyraz’ın ailesinin başına gidip dua edeceği mezarı var ama Deniz Poyraz’ın gerçek katilleri yakalandı mı? Hayır. Onur Gencer’e bu yönde talimat verenler, ona silah temin edenler, bir devlet memuru olmasına rağmen lüks otellerde cinayetten önce kalmasına yardım edenler yargılandı mı? Hayır.
Bu devran böyle döner mi? Maalesef döner. Çünkü bu coğrafyada gerçek anlamda muhalefet eden sadece %15’le tanımlanacak gerçek muhalif var. Onun dışında kendini muhalif olarak tanımlayanlar dahi devletin kendilerine dayattığı siyasi birtakım anlayışlarla kendilerini biçimlemiş durumdalar. Bunun dışına çıkmadıkça, gerçek anlamda bir sorgulama yapılmadıkça bu devran aynen böyle döner. Peki, umutsuz mu olacağız? Tabii ki hayır.
Bu devran bir süre daha böyle döner. Ancak gerçekler yavaş yavaş da ortaya çıkmakta. Özellikle son Sinan Ateş cinayeti ile coğrafyanın birçok bölgesinde bu konuyu tartışılmaz kabul eden kesimler bile artık bunu tartışmaya başladılar ve bizler insan hakları savunucuları olarak şiddetin bu kadar merkezi hale geldiği bir yapının sonuna kadar karşısında olmaya ve onu sorgulamaya devam edeceğiz.