Türkiye’nin de içinde bulunduğu pek çok ülkede gazete ve dergiler kağıt baskıdan önemli ölçüde vaz geçti. Yani kağıt gazeteler ya hiç basılmıyor ya da kağıt baskıya devam edilse de esasen gazetelerin internet baskılarına çok daha fazla önem veriliyor. Kağıt baskısı yapılan gazeteler günde en fazla üç yeni baskı yapabilirken, internette yayınlanmakta olan gazetelerin gelişen haberlere göre her an güncellenmesi mümkün. Böylece gazeteler hiç ‘eskimemiş’ oluyor.
İnternette yayınlanan gazete, geleneksel basına göre çok daha az kişiyle çıkarılabildiği gibi, okurun söz konusu gazeteye erişimi de çok kolay. Okur bırakın bayiye gitmeyi, evinden ya da işyerinden çıkmadan ve dahası her an gazetesine bilgisayarından ve hatta şimdi cep telefonundan ulaşabiliyor. Geleneksel gazeteleri bayilerde bulmak her geçen gün biraz daha güçleşirken; internette yayınlanan gazeteler, kendilerini bir de şöyle savunuyorlar: Kağıt tüketmiyoruz; ağaçlar kesilmiyor…
Ne kadar güzel değil mi? Her birimizin dünyanın ısınmasına karşı gereken önlemleri uygulamasak da ekoloji hakkında duyarlı hale geldiğimiz günümüzde, birileri dünyanın ağaçlarını düşünüyor ve bizi internet ortamına çağırıyor! Ağaçları kurtarmak için kağıt baskıdan vaz geçelim ama dijital baskının doğaya hiç mi zararı yok. Bugünlerde başlatılan başka bir tartışmaya davet ediyorum sizi:
İnternetin ve dijital hizmetlerin yaygınlaşması ile sürekli artan veri miktarı, yapay zekanın yükselişiyle önceden asla tahmin edilemeyecek bir seviyede arttı. 2024 itibarıyla günlük ürettiğimiz yeni dijital veri 328 milyar gigabayta ulaşmış durumda. Bunu depolamakla sorumlu veri merkezlerinin enerji dışında bir temel ihtiyacı daha var: Soğutma. Sayıları kimi zaman on binleri bulan sunucuları barındıran bu yapılarda hiç durmadan çalışan işlemcilerin ürettiği ısıyı düşürmek için kullanılan iklimlendirme sistemleri, su kaynakları üzerinde büyük bir baskı oluşturuyor.
Son dönemde teknoloji devlerinin milyarlarca dolarlık yatırım paketleriyle veri merkezleri kurmaya başladığı üçüncü dünya ülkeleri, insanlığın dijital nimetlerden faydalanabilmesinin bedelini kuraklık riskiyle ödüyor. Listenin başında bir başka Latin Amerika ülkesi olan Şili geliyor. Amazon, Google ve Microsoft başta olmak üzere pek çok şirketin veri merkezine ev sahipliği yapan ülkede sadece bu ay 28 yeni tesis faaliyete geçti. Şili Devlet Başkanı Gabriel Boric, bu yapıların çevre adına sorumlu davrandıklarını savunsa da baş gösteren kuraklık halkın bunu kabullenmesini zorlaştırıyor. 2018 verilerine göre sadece Google’ın ülkedeki veri merkezi dahi saniyede 50 litre su tüketiyor. Bunun yıllık karşılığı 1 milyar litrenin üzerinde.
Bu tablo “can derdindeki” halk kadar, “et derdindeki” teknoloji devleri için de endişe verici. Her biri yüz milyonlarca dolarlık tesislerin suyun tükendiği durumda çalışma ihtimali yok. Bu yüzden bir kısmı faaliyetlerini, iklimlendirme maliye-tinin çok daha düşük olduğu soğuk ülkelere kaydırıyor. Örneğin Google 1 milyar dolar yatırımla Finlandiya’nın Hamina şehrinde hayata geçirdiği yeni veri merkezinde enerjisinin yüzde 97’sini sürdürülebilir kaynaklardan elde ederken ürettiği ısıyı da şehrin hanelerine dağıtarak onların ısınma maliyetlerini sıfırlıyor.
Yapay zeka aleminin en popüler üyesi ChatGPT’nin sadece eğitimi için veri merkezinde harcanan su miktarı 700 bin litre. Dahası, ona sorduğumuz her 20 soru yaklaşık yarım litre su tüketimine yol açıyor. Google aramaları, sosyal medya paylaşımları ve mesajlarımız da cabası. 5.5 milyara yakın internet kullanıcısına iklim krizi adına bireysel sorumluluklarını sık sık hatırlatmalıyız!
Dahası küresel ısınmanın önüne geçemezsek -ki bu konuda kararlar alınsa da uygulanmıyor- İskandinav ülkelerinden başlamak üzere Hollanda gibi kuzey Avrupa ülkelerinin önemli bir kısmı su altında kalacak ve bu ülkelere kurulan veri merkezlerinden de olacağız.
Gazetelerden yani haber alma hakkımızdan vaz geçemeyeceğimize göre, ağaçlardan mı vazgeçelim, yoksa su tüketimini mi kontrol altına alalım? Dünya bize atalarımızdan miras kalmadı, torunlarımızın bize emanetidir. Emanete hıyanet etmemek gerek…