Gezi ile Kobanê davaları arasında hiçbir farkın olmadığını belirten tutsak siyasetçi Alp Altınörs, ‘Demokratik cumhuriyet, işçi sınıfıyla ezilen Kürt halkının ortak paydasıdır. Dün HDP, bugünse DEM Parti bu paydanın partisidir’ dedi
Kobanê Davası’nda yargılanan siyasetçiler hakkında 10 yıldan 42 yıla varan hapis cezalarının verilmesinin üzerinden bir ay geçti. Kararlar birçok kesimden tepki çekerken, yargılamanın başından sonuna kadar devam eden sürece Halkların Demokratik Partisi (HDP) üye ve yöneticileri ile kadın aktivistlerin mahkeme salonlarında yaptığı savunmalar damga vurdu. Ayrıca mahkemenin verdiği ağır cezalar sonrası en çok gündeme gelen konuların başında, HDP siyasetinin esaslarından biri olan “ortak mücadele” hattının önemi oldu.
Tutsak siyasetçilerden Bülent Parmaksız’ın dava sürecinde kaleme aldığı “Aynı göğün altında Gezi ve Kobani” adlı kitabı da bu konuya işaret ediyor. Parmaksız, iki süreç ve iki çizgi arasındaki tarihsel bağa dair, “Gezi ve Kobani direnişleri bir madalyonun iki yüzü gibidir. Bu bağlar koparılamaz. Hele ki sınıf ekseninde kurulursa. Gezi ve Kobani esas olarak sınıf kardeşliğidir” değerlendirmesi yaptı.
Parmaksız’ın işaret ettiği “bağ” iktidar tarafından neden hedef alındı? Davada ceza alan tutsak siyasetçilerden Alp Altınörs, yaşananları gazeteci Fırat Can Arslan’a değerlendirdi.
Mezopotamya Ajansı’nda (MA) yayımlanan söyleşinin tamamı şöyle;
- İlk olarak verilen cezalara dair yorumunuzu merak ediyorum. AKP-MHP iktidarının uzun süredir HDP siyasetine dönük cezalandırma politikalarının bir sonucu olarak 16 Mayıs’ta siz de dahil olmak üzere birçok siyasetçiye ceza yağdırıldı. Hukuken değerlendirilecek bir dava olmadığı açık iken, siyasetten hem bu davanın başlatılması hem de verilen kararlarla ne amaçlandı?
Kobanê Kumpas Davası’yla başından itibaren HDP’nin kapatılması, 2023 seçimlerinde muhalefet ittifakının dağılması ve Türkiye siyasetinin dizayn edilmesi hedeflendi. Bir diğer hedef ise, AİHM kararına göre tahliye edilmesi gereken Selahattin Demirtaş’ın içeride tutulmasıydı? Bu dava hukuki görünümlü bir siyasi olaydır. Bir gösteri davasıydı, bir bastırma hareketiydi. Legal, demokratik siyaset baskı altına alındı, ifade özgürlüğü, demokratik protesto hakkı çiğnendi. Kararlar da o içerikle çıktı zaten. 7 Haziran 2015 seçimlerinde yüzde 10 seçim barajını yıkan HDP’nin gelişmesi bu dava ile engellenmek istendi. Yanına bir de kapatma davası eklenerek, HDP kriminalize edildi. Ayrıca süren bir medya linci ile bu korku topluma yayıldı. Nefret tohumları ekildi. O nefret tohumları İzmir’de HDP binasına silahlı baskın, Konya’da bir Kürt ailenin topluca katli gibi zehirli sonuçlar verdi. Kobanê kumpas davasında topluma yalan söylenmektedir. Bu dava herhangi bir cinayetle veya şiddet eylemiyle ilgili değildir. Bu dava IŞİD’de karşı çağrı içerikli tek bir tweetle ilgilidir. Neticede bir twite 22 buçuk yıl hapis cezası verildi.
- Kararlarla birlikte AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “yumuşama” söyleminin muhataplarının Kürt siyaseti ve sosyalistlerin olmadığı açığa çıkmış oldu. Özellikle MHP ile sürdürdüğü ittifak dahilinde devam ettirilen “çözümsüzlük” ısrarının AKP açısından giderek daha fazla kayıpla sonuçlandığı görülüyor. Bunu nasıl okumak gerek? MHP’nin devletteki yerleşik ve etkin gücü mü Erdoğan’ı zorluyor, yoksa başka nedenleri mi var?
Nasıl ki Fethullah Gülen Cemaati, Ergenekon, Balyoz ve KCK davaları sürecinde devlette ve yargıda hakim olduysa benzer bir biçimde MHP ve ülkücü kadrolar da Kobanê kumpas davası sürecinde devlette ve yargıda egemen oldu. Şimdi ayrıcalıklarından vazgeçmek istemiyorlar. Kobanê kumpas davasında ağır cezalar verilmesi, sonra bu cezaların kapatma davasına dayanak yapılması ve nihayet HDP kapatılınca bu kez DEM’e, HDP’nin devamı gerekçesiyle kapatma davası açılması, Bahçeli’nin yegane siyasetidir. Kürt sorununda gerilim düşerse MHP ve ülkücü yapılanmanın devletteki güç tekeli sürdürülemez. Erdoğan, o bilindik pragmatizmi ile farklı arayışlara girse bile ortağının engelini aşamıyor. Ankara’da bir trajik komedi sahneleniyor. Bahçeli, MHP’ye bulaşan davalarda hukuk devleti çağrısı yapıyor. Gizli tanık hukuksuzluğuna feveran ediyor. Sinan Ateş cinayetinde organize suç gizleniyor. Ayhan Bora Kaplan çetesi kurtarılmak isteniyor ama iş HDP’ye gelince gizli tanık ifadeleri mutlak gerçek katına yükseltiliyor. Faşizm yumuşamaz, normalleşmez. O ancak halkın mücadelesiyle geriletilebilir. Biz bu iktidarın neyi normalleştirmeye çalıştığını 1 Mayıs’ta, Can Atalay Davası’nda, asgari ücrete zam yapılmamasında, fabrika çay fiyatlarında, emeklilere reva görülen sefalette ve benzeri yerlerde açıkça görebiliyoruz. Bu davada da aynısı yaşandı.
- Yanı sıra yerel seçimlerde kazanımla ayrılan Özgür Özel şahsında CHP’nin de hala net bir politika ortaya koyamadığı, son dönemde “güç ve demokrasi şıkları arasında ikili oynadığı” yorumları var. Muhalefetten kimi ılımlı söylemler gelse de hem iktidar hem de muhalefet tarafından aslında yalnız bırakılmış bir siyasetin temsilcileri olarak tutsak ediliyorsunuz. Yorumunuz nedir?
CHP lideri Özgür Özel’in Kobanê Kumpas Davası’nın siyasi bir dava olduğunu açıklaması önemli ve değerliydi. Wan’da ve Hakkari’de kayyuma karşı tavrı demokratik içerikliydi. Dayanışma açıcıydı. Bütün bunlar yeni dönemde iktidarın işinin daha zor olduğunu gösteriyor. Umarım ve dilerim ki; CHP bu çizgisini dayanışmanın ötesine geçirir ve Kürt sorununda demokratik çözüm politikasına evrilir.
- Yalnızlık demişken… Devletin hem Kürt siyasetine dönük hem de Türkiye sosyalist hareketine dönük de bir yalnızlaştırma politikası var. Bir yandan Kürtleri, ilkel milliyetçi KDP çizgisi ile siyasal İslam’ın temsilcisi HÜDA-PAR arasında sıkıştırma çabası varken, diğer yandan da HDP şahsında gelişen “ortak mücadele zemini” yok edilmek isteniyor. Türkiye sosyalistleri ile Kürt siyasal hareketinin birlikteliği neden rahatsız ediyor? Kobanê Davası’nda verilen kararlarda da aslında buna dair bir mesaj verildiğini düşünüyorum. Özellikle siz, Figen Yüksekdağ, Bülent Parmaksız, İsmail Şengül, Dilek Yağlı ve Günay Kubilay’ın şahsında verilen cezalara bu yönlü bir bakış getirilebilir mi?
HDP’nin mayasında bu birliktelik vardı zaten. Kobanê Kumpas Davası özel olarak sosyalistlerle, Kürt siyasal hareketi arasındaki birlikteliği kırıp dağıtmak amacını da taşıyordu. Neticede HDP’li sosyalistler sözlerinden dönmediler. Çağrılarını inkardan gelmediler ve bu birliktelik ağır ceza tehdidi altında hapiste geçirdiğimiz 4 yılda daha da pekişti. Belki HDP kapatılabilir de ama HDP fikri bu davadan güçlenerek çıkmıştır. Yalnızlık bu 4 yıl boyunca yakamızı hiç bırakmayan temel derdimiz oldu. Hep yalnızdık. Hakikatleri baş başa salonlara haykırdık. Medya linci ve ‘Yasin Börü’nün katilleri’ söylemiyle bu davanın etrafına buzdan duvarlar örüldü. O buzdan duvarlar, dostlarımızı uzak tuttu. Nefesimizde hohlayarak o buzdan duvarları eritmeye çalışsak da pek faydası olmadı. Bu durum ancak davanın sonlarında Nisan ve Mayıs duruşmalarında kırılmaya başlamıştı. Şimdi ise kararlar çıktı ve muhtemelen eski duruma geri döneceğiz. Gezi Davası’ndan herkes sürekli bahsedecek ama Kobanê Kumpas Davası’ndan söz etmek yine bir avuç yürekli insana kalacak. Oysa bu iki dava arasında özünde zerre kadar bir fark yok.
- Geçmişteki deneyimler ve güncel durumu göz önüne aldığınızda tespit ettiğiniz eksiklikler ya da size göre üzerine konulması gereken yanlışları merak ediyorum. Mamak Cezaevi’ndeki tutsakların aktardığı bir anıdan yola çıkarak… Gardiyanların işkencesini birlikte göğüsleyen tutsaklar, yemek saatlerinde fraksiyonlarına göre ayrı masalarda konumlanıyor. O sırada bir devrimcinin kullandığı söz aslında çok şeyi özetliyor; ‘Dayağı birlikte yiyoruz, yemeği neden ayrı yiyoruz?’
Güney Afrika’da siyah halkının lideri Nelson Mandela ya sormuşlar. ‘Siz neden komünistlerle birliktesiniz?’ diye. Mandala ise şunu söylemiş: ‘Ben komünist değilim ama bizi bir tek komünistler anladı.’ Bugün de Türkiye’nin batı yakasında ezilen Kürt halkıyla çıkarsız uca ve yoldaşa bağı kuran, omuz omuza yürüyenler en geniş yelpazede sosyalistlerdir, komünistlerdir. (Devletin kuyruğuna takılmış sosyal sovenler hariç) Tersinden Türkiye işçi sınıfı da, sömürücü egemen sınıflara karşı mücadelesinde her zaman Kürt halkının desteğine güvenebilir. Politik, özgürlük ve demokratik cumhuriyet, işçi sınıfıyla ezilen Kürt halkının ortak paydasıdır. Dün HDP bugünse DEM Parti bu ortak paydanın partisidir.
HABER MERKEZİ