Cumartesi günü basın toplantısının ası, İnter Milan’ın ve milli takımın hücum oyuncusu Marcus Thuram’dı. Babası Lilian Thuram’ı aratmayacak biçimde, kısa ve özlü siyasi bir analiz yaparak sıkı yanıtlar verdi, fikrini cesaretle açıkladı, yurttaşları ırkçılıkla mücadeleye çağırdı
M. Şehmus Güzel
Malum Almanya ve Avusturya’da düzenlenen Euro 2024, 14 Haziran 2024 Cuma günü başladı. İlk maçta Almanya İskoçya’yı hezimete uğrattı. Ama maçı anlatmayacağım. Yazmak istediğim başka bir konu var: Fransa milli takımı oyuncularının ülkelerindeki siyasi duruma ilişkin söylediklerini aktarmak. Futbolcu takımı genel olarak siyasete ilişkin söz söylemezler. En azından kamuoyu önünde veya söyleşilerinde. Malum Türkçede siyasete ilgi göstermeyenlere ilişkin yerleşik bilinen bir laf var: “Bırak yav Firuz’u futbolcudur.”
Fransa’da hükümetin ırkçı, yabancı, Yahudi ve Müslüman düşmanı, faşizan bir partinin eline geçmesi tehlikesi karşısında Fransa milli takımının asları da ağızlarını açtılar:
Önce Perşembe günü Paris-Saint-Germain’in ve milli takımın sağ açığı Ousmane Dembele konuştu. Fransa milli takımındaki gelenek gereği aslar sırayla günübirlik düzenlenen basın toplantısına katılıyor ve takımın, oyuncuların durumuna ilişkin sorulara yanıt veriyorlar. 9 Haziran’dan beri siyasi duruma ilişkin sorular da soruluyor. Asıl önemlisi futbolcuların bu tür soruları da yanıtlaması. Eskiden olduğu gibi yan çizmesi, topu taca atması değil. “Erken seçimlerde herkes oy kullanmalı” diyen Ousmane ırkçılığın ne olduğunu biliyor.
Fransa sömürgelerinde (resmi dilde artık “deniz ötesi topraklar” veya benzeri güya “yumuşak” terimler kullanılıyor) doğan veya bu ülkelerden gelip Avrupa’daki Fransa’ya yerleşmiş ana-babaların çocukları gibi, kimi maç öncesinde, esnasında, sonrasında rakip takımların ırkçı seyircilerinin değişik türdeki hayvanlıklarını sineye çekmek zorunda kalıyorlar.
Kimi zaman maça ara bile verdiriyorlar. Daha birkaç ay önce İnter Milan’da oynayan Fransa milli takımı kalecisi Mike Maignan, aşağılık bir tezahüratla (maymun çığlıkları, kaleye yakın alana muz atılması) karşılaşınca hakeme gidip maçı durdurttu. Seyirciler arasında hödükler, magandalar, salaklar, geri zekalılar eksik değil ve bunların içinde maalesef epey ırkçı da bulunuyor. Irkçı tezahüratta Avrupa’da İtalya şampiyon. İtalya’da ise Lazio Roma seyircileri birinci.
Bu konuda yazacağım dünya kadar şey var; ama bu makalenin boyutlarını aşıyorum gibi. Konumuza dönüyorum. Ama bu konuda ayrıntılı, dramatik, tarihi bilgi ve görüntü isterseniz yetenekli genç gazeteci, belgesel yönetmeni Mohamed Bouhafsi’nin Dimitri Queffelec ile birlikte yaptığı “Des cris dans le stade, enquete sur le racisme dans le football” isimli tam 90 dakikalık belgesel filmini izlemenizi tavsiye ederim.
11 Haziran 2024’te France 5 kanalında izlediğimiz filmi başlığını vererek internetten aynı kanaldan izlemek mümkün. 1980’lerde tanık olduğum bu beladan “Fransa’da Aşır Sağ ve Irkçılık” isimli kitabımda -Belge Yayınları, 1995- değinmiştim. O zamanki adıyla ırkçı ve faşizan partinin ırkçı seyircileri örgütlediğinden de söz etmiştim. Bela gittikçe yayıldı. Uzattım özür dilerim konumuza dönüyorum:
Ousmane’yi cuma günü Fransa milli takımının en yaşlı oyuncusu Olivier Giroud ile sağ bek Benjamin Pavard izledi. Onlar da “Yurttaşlarımız oylarını kullanmalı” dediler.
Cumartesi günü basın toplantısının ası, İnter Milan’ın ve milli takımın hücum oyuncusu Marcus Thuram’dı. Babası Lilian Thuram’ı aratmayacak biçimde, kısa ve özlü siyasi bir analiz yaparak sıkı yanıtlar verdi, fikrini cesaretle açıkladı, yurttaşları ırkçılıkla mücadeleye çağırdı. İşte aynen:
“Durum üzücü ve son derece ciddi. Herkes oy kullanmalı. Bir yurttaş olarak RN’in (ırkçı partinin) kazanmaması ve bir daha böyle bir durumla karşılaşmamamız için her gün mücadele etmeliyiz.” (Daha ayrıntılı bilgi için 15 Haziran 2024 tarihli Le Monde’a bakılabilir.)
Babası Lilian Thuram futbolu bıraktıktan sonra ırkçılık üzerine ve ırkçılıkla mücadele etmek umuduyla birkaç kitap yazdı (örneğin Manifeste pour l’egalite, Autrement Yayınları, Paris, 2012), ırkçılıkla mücadele etti ve mücadelesini sürdürüyor. Bu bakımlardan çok iyi oyunculuğu yanında ırkçılık karşıtı kararlı bir militan olarak da tanınıyor. Marcus’e yine de “Böyle babaya böyle oğul” demeyin. Marcus o zaman, “Lilian’ın oğluyum; ama bilhassa Marcus Thuram’ım” diyecektir.
Marcus babası gibi kitap yazmayacak belki ama ırkçılığa karşı sıkı biçimde mücadele edeceği kesin. Yolu açık olsun…