Türkiye’de 1923 yılında 33 megavat olan kurulu elektrik gücü, 1930’da 78 megavat, 1940’ta 217, 1950’de 407, 1960’ta 1271, 1970’te 2 bin 234 megavat seviyesine çıktı. Elektrikte 1980’de 5 bin 118 megavat olan kapasite, 1990’da 16 bin 317, 2000’de 27 bin 264, 2010’da 49 bin 524, 2020’de 95 bin 890, Ekim 2023 105 bin 659, Mayıs 2024’te ise 110 bin 056 megawata ulaştı.
Bu kadar büyük kurulu güce karşın Mayıs 2024’te kullanılan kapasite miktarı 26 bin 891 megawat oldu. Bu kapasite kullanımında Termik santraller 12 bin 685 MW (Kömür, doğalgaz, biyokütle, fuel oil ve atık ısı) olurken, Hidroelektrik santralleri 8 bin 237 MW, jeotermal 835 MW, güneş 2 bin 669 MW, rüzgar ise 2 bin 464 MW toplam kullanılan saatlik kapasite olarak ortaya çıkmakta.
Türkiye’de, ilk jeotermal enerji tesisi 1974’te Denizli’de, ilk rüzgar enerjisi santrali 1998’de İzmir’de ve ilk güneş enerjisi santrali de 2011’de İstanbul’da kuruldu. Türkiye’nin ilk hidroelektrik santrali Tarsus HES, 60 kilovatlık kapasiteyle 1902’de devreye alındı, ardından 1929’da Işıklar Hidroelektrik Santrali üretime başladı. İlk kömür yakıtlı termik santrali, İstanbul’da 1914’te işletmeye açıldı. Daha sonra 1948’te Çatalağzı Termik Santrali devreye alındı.
İlk doğal gaz kombine çevrim santrali ise 1985’te Kırklareli’nin Lüleburgaz ilçesinde kurulan Hamitabat Doğalgaz Kombine Çevrim Santrali oldu. Türkiye’de toplam 10 bin 500 adedi aşan güneş, 752 adet hidroelektrik, 384 adet biyokütle, 363 adet rüzgar, 95 adet atık yakma, 63 adet jeotermal santrallerden elektrik üretimi yapılırken, 343 adet doğal gaz santrali ile 68 adet kömür ve asfaltit santrallerinde elektrik üretiliyor. Enerji üreten santrallerin toplam sayısı ise 2023 yılı ekim ayı itibarıyla 12 binin üzerine çıkarken bu sayı her geçen gün artmaya devam ediyor.
2024 yılında “piyasa şartlarında çalışması zorlaşan” 43 kömür ve doğalgaz yakıtlı santrale kapasite mekanizmasından milyarlar aktarılmaya devam ediliyor. TEİAŞ’ın yayınladığı 1 Ocak 2024 tarihinden itibaren kapasite mekanizmasına dâhil edilecek santraller listesine göre, 2024 yılında 25 kömür yakıtlı santral ile 18 doğal gaz yakıtlı santral olmak üzere toplamda 43 santral kapasite mekanizması içine alındı.
En son açıklanan listeye göre “piyasa şartlarında zorlanan” daha doğrusu kapasitelerine göre ya hiç elektrik üretmeyen yada düşük miktarda üretim yapan şirketlere “üretmedikleri elektrik” bedeli olarak Nisan ayı için toplam 539 milyon 539 bin 782 lira ödendi. Mart ayı içinse 501 milyon TL ödeme yapılırken, Mayıs ayı için açıklanması gereken ödeme miktarının 1 Haziran’dan bu yana 15 gün geçmesine karşın açıklanmamış olması dikkat çekici.
Kamunun yatırım için kaynağı yok gerekçesiyle özelleştirilip piyasalaştırılan elektrik üretimlerinin ardından dağıtım ve satışında elektrik üreticisi şirketlerin sahibi olduğu elektrik dağıtım şirketlerinin eline verilmesiyle elektrik faturaları halkın kabusu haline gelirken Kürt coğrafyasında çiftçi üretim yapamaz durma sürüklendi. Bu şirketlere uygulanan yüksek yatırım teşvikleri ve alım garantileriyle büyük bir kamusal soygun süreci işletildi ve aralıksız işletiliyor.
Elektrik faturalarının yükü altında ezilen, enerji maliyetlerinin artması nedeniyle tüm mal ve hizmetlere fahiş fiyatlarla ulaşmak zorunda kalan yurttaşlardan toplanan vergilerle oluşturulan kamu kaynaklarının şirketlere aktarılma süreci her geçen gün büyürken, yaşamın her alanı şirketlerin yağma alanı halini aldı. Piyasa şartlarına uygun maliyetten elektrik üretemediği veya ihtiyaç olmaması nedeniyle şirketlerin beklentisi altında kalan enerji alımları gerekçesiyle yılın büyük bölümünde çalışmayan ya da çalıştırılmayan santrallere verilen destek kamu geliri üzerinden yapılan anlaşmalara dayanılarak gerçekleşiyor.
110 bin MW’ı aşan enerji üretim kapasitesine rağmen bu kapasitenin en çok 1/3’ünün piyasalaştığı Türkiye’de, yapılan ödemlerin gerekçesini enerji arz güvenliğine bağlama çabaları ise soygun düzenini maskeleyemiyor. Şirketlere aktarılan para miktarı her yıl artarken, tüketilen ortalama güç ise 25 ila 35 bin MW arasında kalıyor. Bu yağmanın gerekçesi olarak sunulan arz güvenliği ya da yedek güç gerekliliği ise izah edilemeyecek boyutlarda.
Su, toprak ve hava canlı yaşamının sonlanmasına neden olabilecek biçimde kirletilip adeta yok edilirken bu süreçte enerji üretimleri ve madenler başrolü üstleniyor. 12 bin adedi aşan sayıda elektrik santrali sahibi şirketleri beslemek adına şirketlere her ay aktarılan paralar, teşvikler ve desteklerin tamamı halkın cebinden çalınırken, halk ise açlığa ve sefalete itiliyor.