Nevin Cerav/İstanbul
Kerem Sevinç anadili Zazaca’da besteler yapıp yorumlayan bir müzisyen. Yok olacak diller arasında gösterilen Zazaca’yı bilen, konuşan son jenerasyon olduğunu düşünecek kadar umutsuz bu konuda. Anadilinde müzik yapmasının en önemli nedenlerinden biri de bu. 1976 Diyarbakır Dicle doğumlu olan Kerem Sevinç birden fazla enstrüman çalabilen, bölgedeyken çevre ilçelerdeki konserlerine bisikletle giden, motorsikletiyle köyleri gezerek lokal bestecileri bulup derlemeler yapan sıra dışı bir müzisyen. Kasım ayının başında İstanbul’da verdiği konser öncesi görüştüğümüz Sevinç’le, anadil ekseninde konuştuk. Bize bir Kürt müzisyen olarak neler yaşadığını, bestelerini, dinleyicilerini ve nenesini anlattı…
Müziğin sizin için anlamı nedir? Özellikle de anadilinizde müzik yapmak size ne ifade ediyor?
En zor sorulardan biri bu ama bence, müzik insanın iç dünyasının bir şekilde ifade edilme şeklidir. Ben kendi müziklerimde hislerimi, iç hesaplaşmalarımı bir şekilde bestelerimle, enstrümanımla ifade ediyorum. İç dünyanın dışarıya yansıması demek oluyor bu, yani bana ait bir şey. Bunun arakasında durmak, bunu yaşamına yansıtmak, sahip çıkmak gerekiyor sonrasında da. Ben müziğe biraz böyle bakıyorum. Politik ortamları, toplumsal ve sosyal koşulları yatsımıyorum ama zaten bunlar grift şeyler. Müzik toplumun birçok alanını yansıtıyor. Benim müziğimde de bu dille yansıyor. Müzik yapıyorum, evet ama kendi anadilimde müzik yapıyorum. Anadilimde müziğimi yaparak var olmaya çalışıyorum.
Yaptığınız müzik klasik Kürt müziğinden biraz farklı, daha popüler tarzda sanki. Siz müziğinizi nasıl tanımlıyorsunuz?
Ben sıkı bir akustik müzik dinleyicisiyim. Yaptığım bestelerde de, akustik enstrümanları kullanarak, müziği şarkıların karakterlerine göre oluşturuyorum. Merkeze akustik enstrümanları alarak, çevresinde etnik perküsyonlar kullanıyorum. Keman, kırnata, mızıka, trampon gibi enstrümanlar koyuyorum. İçimden geldiği gibi yansıtıyorum. Ben konservatuar okudum, batı müziği eğitimi aldım. O nedenle enstrümanları çok iyi tanıyorum. Piyano gerekirse piyano kullanıyorum. Fakat yine de, yaptığım müziğin pek fazla benzeri yok, o nedenle kategorize etmiyorum. Tarz olarak biraz daha geniş bir kitleye hitap ediyor.
Kürt müzisyenlerle ilgili birçok engel var. Dinleyicilere ulaşmaları, bilinirliklerinin olması çok zor. Siz nasıl yaşıyorsunuz bunu?
Daha önce pek bahsetmediğim bir şey söyleyeceğim. Son albümüm Dej 3 yıl önce çıktı. O kadar zor bir süreçte çıktı ki.. Aralık ayıydı ve albümü çıkarmak istiyordum, çok ciddi, yıllar süren bir emek vermiştim. Ama o sırada Diyarbakır’da bombalar patlıyor, hem Diyarbakır’da hem de daha pek çok şehirde sokağa çıkma yasakları vardı. Tahir Elçi öldürüleli bir hafta olmuştu. Böyle bir gerçeklik vardı ve o durumda albüm çıkarmak zor bir şeydi. Bütün bunların farkında olan biri olarak, yaptığım işin kötü bir şey olmadığını, aslında bunun da mücadelenin, direnmenin bir yöntemi olduğunu düşünerek albümü insanlarla paylaştım. Dolayısıyla, evet bizim alanlarımız çok kısıtlı. Gazetelerimiz, dergilerimiz, televizyonlarımız kapatıldı. Konser yapacak salon bulmakta çok sıkıntı çekiyoruz. Bulduğumuzda da müzik yapmakta zorlanıyoruz. Hatta, bugün daha da zor bir ortamda müzik yapmaya çalışıyoruz. Konserlerimiz sabote edilebiliyor, polis basabiliyor.
Bu nedenlerle mi sosyal medyayı ağırlıklı olarak kullanıyorsunuz? Konserlerinizi, bestelerinizi duyurup dinleyicilerinizle iletişimi oradan sağlıyorsunuz.
Evet. Maalesef elimizde neredeyse kalan tek yer orası. Abartılı kitlelere ulaşamasam da, bir kısmının yüreklerine dokunmayı başardım. ‘Ben buradayım’ dedim onlara. Orayı sadece müziğime ayırdım, insanlarla şarkılarımı paylaştım. Hoyrat kullanmadım sosyal medyayı.
Şarkılarınızı anadilinizde bestelemeye karar vermenizin bir nedeni var mı? Yoksa doğallığında akan bir süreç miydi?
Üniversitedeyken bir müzik grubum vardı. Kültür merkezlerinde, eğitim kurumlarında, sendika ve STK’ların etkinliklerinde yer alıyorduk. Aslında tam o yıllarda anadilimde müzik yapma isteğim gıdıklanmaya başladı. Zazaca’yla olan hasbihalim o dönemlerde oluştu. Zazacayı hep takip ediyordum zaten. Zazaca atasözleri yazanları, bununla ilgili çeşitli yazıları okuyordum. Öyle bir çevrem de var. Sonra, yüksek lisansımı Kürdoloji’de Zazaca dil üzerine yaptım. Doktoram da hala devam ediyor. Şöyle bakıyorum buna, albüm arşivdir. Anadilde müzik sonraki kuşaklara aktarılmalı. Konserlerimde Farsça, Ermenice, İngilizce şarkılar da yorumluyorum ama albüm anadilimde olmalı. Ben nasıl dönüp 70’li yıllarda kim Zazaca müzik yapmış diye bakıyorsam, ileride de başka gençler dönüp bu yıllara bakacaklar. O yüzden bestelerim kalıcı olsun diye, ismimden bağımsız olarak, dili önemseyen eserler yapmak istedim.
Anadilinizde beste yaparken zorluk yaşıyor musunuz ve dinleyicilerden tepki alıyor musunuz?
Ben bu dille büyüdüm, 20 yaşıma kadar köyde yaşadım. Türkçe’yi sonradan öğrendim. Bu dile hakimim ve benim anadilim. Bunun üzerine akademik eğitimim de var, o nedenle zorlanmıyorum. Geniş kesimlerin dili anlamaması bir handikap fakat müzik insanların hoşuna gidince girip sözlerine de bakabiliyorlar. Ayrıca, Zazaca çok yakışıyor şarkılara. İlk albümüm 2010’da çıktı, konsepti yine Zazaca’ydı. İlk albümde 30 yaşındaydım. 10 yıl sonra 40 yaşımda yine Zazaca albüm yaptım. Kendime her zaman doğru soruları sorup bu sorulara doğru cevaplar vermeye çalıştım. İşin özü, Zazaca’ya sıkıca sarılmak ve o konuda direnç göstermek. Birçok insanın ilgisini dil üzerinden çekmek zor olsa da, bunu bir ölçüde başarmak bana güç verdi. Kerem denince, ‘Zazaca müzik yapıyor’ denilmesi, benim için çok güzel bir apolet.
Anadilde müzik yapmakla başka gençlere de yol açmış oluyorsunuz. Hangi kriterleri baz alarak beste yapıyorsunuz?
Müzisyenler çok iyi bilir, bir beste şiirle ya da sözlerle bütünleştiğinde, içine dokunduğunda, bırakmıyorsun onu. Mesela Bao’yu bir Dersim dönüşünde yapmıştım. Islık çala çala gelirken yaptım, ki kayıt cihazı da yoktu yanımda. Eve geldiğimde hemen oturup yazdım, besteledim. Her şarkının bir hikayesi, bir anısı var. Coğrafyayla birlikte, aslında bir hikaye anlatmaya çalışıyorum şarkılarda. Ayrıca, Zazacayı akademik olarak da bildiğim ve çok seyahat ettiğim için bestelerimi Bingöl, Dersim, Siverek, Çermik gibi birçok lokal yerle ilgili ağıza göre yapabiliyorum. Şarkılarımı bölgesine ve oranın ağzına göre yapıp okuyorum. Mesela hiç Zazaca bilmeyen biri eğer Kurmanci biliyorsa benim şarkılarımın en azından üçte birini anlar. Çünkü ortak kelimeler var.
Hikayesi olan bir şarkınızdan bir örnek verir misiniz?
Leyla diye bir şarkım var. Nenem, şimdi hayatta olmayan halamı büyütürken şöyle bir tekerleme söylerdi; ‘Leyla rında royo, Leyla vora koyo, Leyla awka éyno, Gula baxço Leyla.’ Türkçesi; ‘Leyla nehirler güzeli, Leyla dagların karı, Leyla çeşmenin suyu, Leyla bahçenin Gül’ü.’ Çok etkilemişti beni, 30 yıl sonra bu tekrelemeden Leyla şarkısını yazıp besteledim. Leyla’nın hikayesini soranlara da, ‘aslında bu benim nenemin hikayesi’ diyorum. Sokak dilinden bahsederken bunu da kast ediyorum.
Derleme de yapıyorsunuz bildiğim kadarıyla..
Evet, bu sıralar kuzey Dersim Zazaca’sını derlemeye çalışıyorum. Bunu yapan çok fazla müzisyen yok. Ben kökenlerimizde ne var, bilmek istiyorum. Bisikletimle, motorumla geziyorum, seyahat ediyorum çok fazla. Köyleri gezip amcalarla konuşuyorum, onlara soruyorum. Birini söylediklerinde de ona ulaşıp tanışıyorum. Bir bakıyorum ki, o kişinin 1000 tane bestesi var. Bazen hiç bilmediğim Zazaca bir kelime öğreniyorum. Hemen kullanıyorum. ‘Budela’ diye bir kelime varmış ve kuzey Dersim’de kullanılıyormuş mesela. Bunları insanlara ulaştırmak lazım.
Kürt bir müzisyen olarak Türkiye’yi nasıl görüyorsunuz?
Bu ülkede herkes mutsuz çünkü özgürlükler kısıtlanıyor. En basiti müzik yaparken bile izin almak zorunda kalıyoruz örneğin. Oysa müzik izne tabi olmamalı. İnsanlarda yüksek oranda endişe var. Toplumun bir kesimini sindirmekle uğraşan bir iktidar var. ‘Bizden olmayan bir şey yapmasın’ deniyor. Görmezden geliniyoruz. Halbuki, biz onlar için bir şey yapmıyoruz ki. Tek tip insan profili oluşturmanın arkasında ciddi sosyolojik nedenler var, insanlar sindirilmek isteniyor. Görevinden alınan, işinden atılan, cezaevine yollanan insanlar var. İnsanlar mutsuz olmaya mahkum ediliyor. Buna direnmemiz lazım, pes edip teslim olmamalıyız. Ben de konser vererek, beste yapmaya devam ederek direniyorum.
UNICEF yok olmaya aday dillerden birinin de Zazaca olduğunu açıkladı, siz de ‘Zazaca bilen son jenerasyon olabiliriz’ dediniz. Sizin yaptığınız katkı dışında ne yapılmalı bu konuda sizce?
Annemin bir lafı var; ‘Zazaca’yı konuşan az, okuyan yok, dinleyen çok’ diye. Gerçekten de tam böyle bir durumdayız. Okuyan yok, çünkü yazılan bir şey yok. Konuşan yok, çünkü öğretilmiyor ama dinleyen çok, evet. Bunun altını çizmek istiyorum. Anadili çocukken öğrenmek, ve en azından şimdiki çocuklara öğretmek gerekiyor. Biz bunu informel yapmaya çalışıyoruz, aile öğretmeye çalışıyor. Fakat anadilin çocuklara öğretilmesinin bir devlet politikası olması gerekiyor. Ben şarkılarımla Zazaca konusunda bir misyon oluşturmak istiyorum. Belki insanlar şarkılarımı dinlediklerinde merak ederler, ilgi gösterirler, belki bir katkım olur. Zazaca’yı kayıt altına alıp ileriki kuşaklara aktarmak lazım, çocuklara anadillerini öğretmek lazım. Maalesef ki, bu konuda politik bakışı olan bilinçli aileler bile anadili çocuklarına öğretmeyi bırakabiliyor.
İleriye yönelik planlarınız?
Bu uzun kış gecelerinde senaryo yazmak istiyorum. Bir film projesi var aklımda. Yazabilirsem çok iyi olacak. Zazaca diyalogların olduğu bir film düşünüyorum. Bu benim müzik dışında yapmak istediğim bir şey. Belki Zazaca bir film çekebilirim.
Kerem Sevinç kimdir?
1976 yılında Diyarbakır Dicle’de doğup büyüyen Sevinç, halen orada yaşıyor. 2010 yılında “Lome”, 2016’da ise “Dej” isimiyle çıkan iki albümü bulunuyor. İki albümünün içinde yer alan bütün şarkıların bestesi kendisine ait ve anadili Zazaca’dan oluşuyor. Aynı zamanda coğrafya öğretmeni olan Sevinç, daha sonra konservatuar eğitimi de almış. Yüksek lisansını Zazaca dili üzerine Kürdoloji’de yapan müzisyenin doktorası devam ediyor. 9 kişilik bir müzisyen ekibiyle, bölge ve batı illerinde zaman zaman konserler veriyor ve şu sıralar üçüncü albümünün çalışmalarını yürütüyor. Gitar, bağlama, akordion, mızıka gibi birçok enstrüman çalan müzisyen, motoruyla dere-tepe gezerek Zazaca derlemeler yapıyor.