Sosyal yaşam alanlarında nereye elimizi atsak dökülüyor. Eğitim sisteminin içi iyice boşaltıldı. Yeni nesil, muhafazakâr eğitime mahkûm edilmekte ve çocuklarımızın geleceği karanlık bir tünele sürüklenmekte. Okullarda sanat dersleri, Kürtçe dersleri seçmeli olarak verilmekte. Üstelik bu dersleri öğrenciler değil, okul idaresi belirlemekte. Bu derslerin daha fazla verilmesi gerekirken her geçen gün ders saatleri daha da düşürülmekte. Bakanlığın bu derslere ne kadar önem verdiği ortada. Üniversitelerden mezun olan bu öğretmenler hangi okullarda çalışacaklar? Bu dersler için “Talep yok” deniyor, öğretmenin olmadığı yerde ders de olmaz. Okullarda dersler eksikliğe göre değil, var olan branşlara göre belirleniyor. Ondan sonra da atama için bekle babam bekle. Ama imamlar için sorun yok. İmamların çalıştığı yerler belli. Camiler, imam hatip liseleri ve medreseler. Buralarda dini eğitim doğal olarak verilir. Bunların dışında cemaatler, tarikatlar ve vakıflar da bu eğitim işine soyunmuşlar. Bu kadar din derslerinin verildiği bir ülkede bunlar yetmezmiş gibi okullarda da seçmeli ders adı altında birçok dini ders verilmekte. Bürokrasi zaten tepeden tırnağa ilahiyatçılardan oluşmakta. Mülakatlara girenler işte bu “din, ahlak ve değer” formatına takılıyorlar. Durum böyle olunca da liyakat rafa kaldırılıyor. 2018’den sonra İsmet Yılmaz, Ziya Selçuk, Mahmut Özer ve son olarak Yusuf Tekin. Altı senede dört bakanın değiştiği bir bakanlıkta eğitim sistemi delik deşik edildi. AKP’nin 22 senelik iktidarında 10 milli eğitim bakanı görev yapmış.
Bu ülkede AKP-MHP iktidarına muhalefet kararlılıkla cevap vermelidir. Kimse “Beka sorunu var” diyerek kendisini koruma altına almasın. Beka diye diye ülkeyi uçuruma sürüklediler. Esasında kendi “bekalarını” koruma altına alan bir sistem kurdular ve kurmaya devam ediyorlar. Ülke insanının bir dört yıl daha beklemeye niyeti yok. Muhalefet partilerine büyük görev düşüyor. İlginçtir Erdoğan’a muhalefet eden, hakaret eden parti liderlerinin daha sonra AKP içinde görev almaları muhalefetin ne olduğunu açıklıyor. Akşener’in muhalefet yapacak bir parti başkanı olmadığı belliydi, şimdi kesinleşti. Bahçeli ve Akşener namuslarının ve şereflerinin üzerine yemin ettiler, hakeza Soylu ve Kurtulmuş da. Ama bugün durdukları yere bakarsak ülkenin neden bu duruma düştüğünü anlarız. DEM Parti duruşu ve kararlılığıyla onun için çok önemli bir yer tutar muhalefet partilerinin içinde. Cezaevleri DEM Partili siyasilerle dolu.
Bir yandan savaş ortamı yaratılırken diğer yandan da siyasi kıyımlar devam ediyor. Kürt halkının haklı taleplerini uygulamayan hiçbir iktidar başarılı olamaz, inanmayan tarihe baksın. Kendi çıkarları için çalışanlar, halkların hakkını yiyenler ülkeye nasıl faydalı olur, aynen günümüzde olduğu gibi. Şimdi AKP-MHP iktidarı 3. kayyum dönemini başlatmakla halkın iradesine el koymaya çalışıyorlar. Bu haksızlığa bütün Türkiye halkları birlikte dur demezse ülke geri dönüşü olmayan felakete sürüklenir.
Diyarbakır’da Hizbullah yeniden devreye sokulmak isteniyor. Swingamed grubuna saldırı düzenleyenler bu gerici zihniyetin eylemcisidirler. 90’lı yıllarda insanların ensesine kurşun sıkanlar ve korunmak için karakollara sığınanlar aynı anlayışın ürünüdür. Tehlikeli oyunlar devreye sokuluyor. Gazze için gözyaşı dökenler, kendi ülkesindeki insanlar için İsrail’in Filistinlilere yaptığını yapıyor. 31 Mart sonrası hezimetin acısını nasıl çıkartacaklarının planlarının peşinde iktidar. Bugüne kadar yalanlarla insanları kandırmaya çalıştılar ama artık insanlar yeter demelidirler.