İklim değişikliği ile mücadele iddiasıyla tarım arazileri ve meralar GES ve RES’lerle işgal edilirken, karbon yakıtlarda büyüme sürüyor. Bu ikiyüzlü politikaların en çok gözlemlendiği yerler olan Şirnex, Colemêrg, Sêrt’ten sonra şimdide Wan dikkat çekiyor
Dünyanın hemen her köşesinde ortaya çıkan aşırı sıcaklar nedeniyle orman yangıları, kuraklık ve sel gibi yaşamı zora sokan gelişmeler yaşanıyor. Sahra Altı Afrika, Ortadoğu, Latin Amerika, Güney Asya ve Güneydoğu Asya gibi bölgelerde sorunlar artarken, göç dalgaları ise büyüyerek genişliyor. Bunun başlıca nedenleri petrol ve kömür olurken, tüm dünya da ve özelde Türkiye’de kömür üretimleri artıp termik santraller çalışmaya ve yenileri yapılmaya devam ediyor. Diğer yandan iklim zirvelerinde petrol üreticisi ülkeler ağırlığını koyup karbon yakıtların önlenmesine yönelik politikaları tersine çevirdi. Şirnex (Şırnak) coğrafyasının en değerli ekosistemleri petrol sahası olarak belirlenirken Colemêrg’in (Hakkari) ardından Wan’da 241 bin hektar yani 2 milyon 400 bin dönüm arazi petrol alanı olarak aramaya açıldı.
Elbak’da petrol işgali
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar geçtiğimiz yıl ağustos ayında yaptığı, “Hem metalik madenlerde hem de petrol ve gaz aramasında önemli projeler önümüzde. Bunlardan ilkini inşallah 2023 bitmeden hayata geçireceğiz. İlk petrol sondajımızı Van’da yapacağız” açıklaması sonrası bölgede sondajlar başlıyor. Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü (MAPEG), Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’nın (TPAO) Wan’ın Elbak (Başkale) ilçesinde 4 arazide 60’ar bin hektar alan için petrol arama ruhsatı talebi onaylandı ve her saha için 5’er yıllık yeni ruhsat verildi. Wan Elbak’ta 60 bin 247, 60 bin 240, 60 bin 448 ve 60 bin 455 hektar 4 ayrı arazi için ruhsat verilirken, toplam 2 milyon 413 bin 90 dönüm yani 2 milyon 390 bin dönüm mera ve tarım arazisi petrol sahası haline getirilecek.
Şirnex yerle bir ediliyor
Şirnex’te sömürge uygulamalarının tipik örnekleri yaşanırken, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) bölge coğrafyasını delik deşik edip adeta yok oluşa bağlıyor. Sondaj çalışmalarını aralıksız sürdüren TPAO elde edilen veriler doğrultusunda petrol üretimleri için dünya petrol tekelleriyle de kol kola girerek bölgeyi yerle bir etmeyi sürdürüyor. Bölge halkına hiçbir katkısı olamayan ve yaşam alanlarının işgali ile süren petrol sondajlarıyla bölgenin ekosistemi büyük bir yıkım yaşıyor. Gabar’da başlatılan sondajlar Cudi ve diğer bölgelere doğru genişlerken diğer yandan Colemêrg’de geniş bir alanda petrol sondajlarıyla birlikte Sêrt ve Wan’da da aynı süreç başlatıldı.
Gabar cehennem oldu
İktidarın basın yayın organlarında, Türkiye’nin enerji üssü olması hedefi doğrultusunda Gabar Dağı’nda petrol üretiminin giderek arttırıldığı reklamları yapılıyor. Bu yayınlarda, geçmişte ‘Cehennem Deresi’ olarak nitelendirilen bölgenin ‘Cennet Deresi’ olarak anılmaya başlandığı iddia edilirken, bölgenin sermaye için bir ‘cennet’ doğal yaşam ve halk içinse tam bir cehenneme dönüştüğü izleniyor. Günlük petrol üretiminin 42 bin 500 varile yaklaştığı ve üretimin Haziran sonuna kadar 50 bin varile çıkacağı ve yılsonu hedeflerinin de 100 bin varil olduğu ifade ediliyor. Bölgeden Hezex’e (İdil) kadar sevkiyat için 37 kilometrelik boru hattının inşa süreci başladığı ve petrolün inşa edilecek olan yeni hat ile Hezex’ten Adana Dörtyol ve Ceyhan’a ulaştırılacağı belirtiliyor.
Kapitalizmin bekası için!
İklim değişikliği ve küresel ısınma, aşırı üretim ve tüketimlerin doğal yaşam üzerinde oluşturduğu yıkımın bir sonucuyken, aşırı üretimlerden asla vazgeçemeyecek olan kapitalizmin küresel ısınmaya çare bulacağız iddiasıyla düzenlediği zirvelerde kapitalist büyümeyi sağlamak dışında hiçbir hedef olmadığı gibi fosil yakıtlardan vazgeçmek gibi bir niyette yok. Kapitalizm, büyüyememe sorununu iklim sorunu üzerinden fırsata çevirip yeniden yüksek büyüme olanaklarını yaratmak istiyor. Çin’in “enerji depolama gibi temel teknolojiler henüz olgunlaşmamışken” ifadelerinde kendini bulan, lityum vd. nadir toprak element ve mineral madenciliği; süren konvansiyonel madenciliğin yarattığı yıkımları çok aşan bir yıkım ortaya çıkarılacak olması ise dünya da her geçen gün büyüyen ekolojik krizi çöküşe taşıması ise kapitalistlerin gündeminde hiç yer almayacak.
İklim zirve oyunları
1992’de Rio De Janeiro’da yapılan Dünya Zirvesi’nda kabul edilen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ne (BMİDÇS) ek olarak kabul edilip, 1997’de Japonya’nın Kyoto şehrinde karara bağlanan Kyoto Sözleşmesi 16 Mart 1998’de imzaya açılmış ve 15 Mart 1999’da son halini almıştı. Rusya’nın 18 Kasım 2004’te katılmasının ardından 16 Şubat 2005 tarihinde sözleşme yürürlüğe girdi. Aralık 2006 tarihinde ise toplam 169 ülke ve devlete bağlı örgütler anlaşmayı imzaladı. Türkiye ise Şubat 2009 alınan meclis kararı sonrası 2013 yılında protokolü imzalarken, ABD protokolü imzalamayan ülke.
Yalanlar eşliğinde zirveler
Dünyadaki birçok ülke Birleşmiş Milletler’e sundukları raporlarında sera gazı emisyonlarını eksik bildirdiği belirlenmişti. Washington Post’ta yayınlanan bir araştırmada, 196 ülke raporunun incelenmesi sonucunda ülkelerin emisyonlarını beyan ettikleri ile atmosfere gönderdikleri sera gazları arasında devasa bir uçurum olduğunu ortaya koyarken, kapitalizmin yalanlarını asla bitmeyeceği açığa çıkıyordu. 8,5 milyar ton ile 13,3 milyar ton arasında verinin eksik rapor edildiği ve bu gizlenen verinin karbon kirliliğinin yaklaşık yüzde 25’ine tekabül ettiği bağımsız araştırmacılar tarafından belirlenirken, küresel ısınmanın 1,5 derece olmazsa 2 derece ile sınırlanmasının çok aşıldığı bir gerçek iken, ısınmayı önlemenin mümkün olamayacağı net olarak görülebilmektedir.
EKOLOJİ SERVİSİ