TJA’nın gerçekleştirdiği ‘Mahpusta Kadın Olmak’ konulu çalıştay kitaba dönüştürüldü. 33 kadının hikayesinden oluşan kitabın yazarlarından ve editörlerinden Esra Çiftçi, kadınların hapishane gerçeğine ışık tutmak istediklerini belirtti
Kurdistan ve Türkiye gerçekliğinin bir parçası olan cezaevlerinde yaşananlar gün yüzüne çıkarılarak, kaybolmasına izin verilmiyor. Bu sefer cezaevi gerçekliği kadınlar gözüyle anlatıldı, kadınların anlatılmayan cezaevi tarihi anlatıldı. Kadınlar tarafından hazırlanan bu çalışma “Mahpusta Kadın Olmak Çalıştayı” kitabı. Tevgera Jinên Azad’ın (TJA), 2022 yılında gerçekleştirdiği “Mahpusta Kadın Olmak” konulu çalıştayının ardından hazırlanan “Mahpusta Kadın Olmak Çalıştayı” kitabı tutsak olan ve cezaevi gerçeğine tanık olmuş 33 kadının hikayesinden oluşuyor. Kitabın yazarlarından ve editörlerinden bir olan gazeteci Esra Çiftçi, kitabı yazma amaçlarını JINNEWS’ten Rozerin Gültekin’e anlattı.
TJA’nın, 2022 yılında gerçekleştirdiği çalıştayda kitap çalışması önerisinin ortaya çıkmasının ardından çalıştaya katılan kadınlar ve cezaevindeki kadınların cezaevlerine dair yazdıkları yazıların yer aldığı bir kitap oluşturulduğunu ifade eden Çiftçi, kitabı oluşturma amaçlarına değindi. Çiftçi, “Mahpushanelerin hepimiz hem tanığıyız hem sanığıyız ama biz hep erkeklerden dinledik. Kadınlar da mahpushanelerde vardı ama kadınların hikâyeleri çok kamuoyuna, kitaplara yansımadı. Kadınlar da direndiler, hayatlarını kaybettiler, işkencelere maruz kaldılar. Mahpushaneler fiziki açıdan da erkeklere göre yapılmış bir yerdir. Kadınlar bu açıdan da sıkıntı yaşıyorlardı, bunları da yansıtmak istedik. Türkiye’nin mahpushaneler gerçekliği 100 yıllık bir başat sorun. Her dönem biçimler ve yöntemler değişebilir ama özü itibari ile mahpushane gerçeği hiçbir zaman değişmedi. Bugünün mahpushanelerinin 12 Eylül’den bir farkı olmadığını görüyoruz. Eskiden muhalif olanlar tutuklanıyordu ama bugün herkes mahpushane gerçeği ile karşı karşıya” dedi.
Çalıştaya katılanlar bugün cezaevinde
Kitabı bir süre önce çıkardıklarını ve kitabın tanıtım lansmanına yoğun bir ilgi olduğunu dile getiren Çiftçi, “Kitap için cezaevinde olan kadınlardan da yazı istemiştik. Gültan Kışanak da cezaevinde kitap için yazı yazanlardan biriydi. Lansman için cezaevindeki arkadaşlardan mesaj istedik. Gültan Kışanak da mesaj gönderdi ama güzel bir şey oldu, kendi mesajını kendisi okudu. Mesela Nesrin Akgül çalıştaya fiziki olarak katıldı ve konuşma yaptı ama bugün cezaevinde ve o cezaevinden mektup yazdı. Kitap çıktı bitti ve cezaevi sorununu çözdük diye bir şey yok. Mahpushane gerçeğini ne kadar çok insana anlatabilirsek, duyurabilirsek bir damla da olsa sevindirici olur. Mahpushane meselesi sadece mahpusların ya da onların ailelerinin meselesi değil, bu hepimizin meselesi. Bu çalışmalar devam edecek” diyerek gerçekleşecek çalışmalara destek vereceklerini belirtti.
Cezaevinin temel sorunları
Cezaevinde yaşanan sorunlara dikkat çeken Çiftçi, “Mahpushanelerin en önemli sorunu hasta tutsaklar. Hasta tutsaklar yaşamını idame ettiremeyecek kişiler. Adli Tıp Kurumu ‘cezaevinde kalabilir’ raporu vererek aslında birçok hasta mahpusu ölüme terk ediyor. 90’larda tutuklanıp müebbet hapis cezasına maruz kalan insanlar 30 yılı doldurmasına rağmen keyfi nedenlerle cezaları uzatılıyor. Mahpuslar ailelerinden çok uzak yerlere götürülüyor. Kantinler çok pahalı. Toplum olarak bu konuya duyarlılık olması gerekiyor” dedi.
‘Katkıda bulunmak istedik’
“Biz sadece küçük bir damla katkıda bulunmak istedik. Kadın mahpusları ve yaşadıkları sorunları anlatmak istedik” diyen Çiftçi, şunları belirtti:
“Cezaevinde kalmış kadınlardan, cezaevinde kalmamış ama cezaevi gerçeğine uzak olmayanlar yazdı. Mahpushane deyince mahpusları ele alırız ama mahpus aileleri de bir o kadar o cezayı bir şekil yaşıyorlar. Bir kitapla yüz yıllık sorunu anlatamayız. İnsanlar gerçekliği anlattılar. Bu ülkenin mahpushane gerçeği var. Bu insanlar da bunun canlı tanıkları. Bu sorun katmerleşerek devam ediyor, bu gerçekliği bilin. Bu sorunu toplumun belli bir kesimi yaşamıyor. Bu insanları görün. İnsanların vicdanına seslenmek istedik. Diyarbakır gerçeğini yansıttık. En büyük katliamların yaşandığı cezaevi Diyarbakır Cezaevi’dir. Biz hep Diyarbakır Cezaevi’ndeki erkek arkadaşlarımızın hikâyelerini dinledik ama orada kadınlar da direndi, o cezaevinde direnen kadınlar yazdılar.”
‘Yazılarda direnmeyi görüyoruz’
Son olarak kadınların cezaevini ve tutsaklığı nasıl tanımladığını dile getiren Çiftçi, “Yaşadıkları mahpusluğu asla bir trajedi, pişmanlık olarak görmüyorlar. Gültan Kışanak demişti; ‘onlar bizim üzerimize kapatıyorlar ama asla o kapıları kapalı görmüyoruz’ diye. Mahpushanede de bir hayat var. Müthiş bir dayanışmadan bahsediliyor. Yazılarda da direnmenin ne olduğunu görüyoruz. Tek başına kaldıklarında nasıl hayatta kalınması gerektiğinin formüllerini yaratmışlar. Mahpusları ayakta tutan birliktelik ve dayanışma. Diliyorum ki oradaki dayanışma dışarıdaki bizlere de daha fazla bulaşır” dedi.
İSTANBUL