Onaylanan yeni müfredatın tekçi zihniyetin son aşaması olduğunu dile getiren Eğitim Sen 4 No’lu Şube Kadın Sekreteri Mürüvet Yılmaz, ‘Bilimsel, anadilde ve cinsiyet eşitliğine dayalı eğitim için mücadele etmeliyiz’ çağrısı yaptı
Ercan Kaplan
Türkiye’nin kuruluşundan beri eğitim sisteminde “tekçi” bir anlayış benimseniyor. Ulus-devlet mantığının hakim olduğu eğitim sistemiyle yıllardır “tek dil”, “tek devlet”, “tek millet” ve “tek din” anlayışı dayatılıyor. Milliyetçilik kodlarının güçlü olduğu eğitim sistemleri çok dilliliği, bilimselliği, özgürlükçü ve demokratik bir sistemi kabul etmez. Türkiye’de bu temelde yıllardır eğitim sistemi sürekli değiştirilmesine rağmen hep daha gerici, dinci bir eğitim sistemi dayatıldı. 20 yılı aşkın AKP iktidarında defalarca müfredat değiştirilmesine rağmen eğitimde çok geriye gidildi. Anadilde eğitimin reddedildiği, zorunlu din eğitiminin dayatıldığı sistemde “kindar” bir nesil yetiştirildi. Öğrenciler zorla İmam Hatip Liseleri’ne yönlendirildi, eğitim kurumları cemaatlere, tarikatlara teslim edildi. Gerici bir eğitim sisteminin dayatılmasıyla öğrenciler eğitim ve öğretim göreceği kurumlarda tacize, tecavüze uğradı.
Gelecek için tehdit oluşturuyor
18 kez müfredat değişikliği yapan AKP iktidarı, 4+4+4 sistemiyle eğitime bir darbe daha vurdu. Son olarak ise tartışmaların odağındaki “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” adlı yeni eğitim müfredatı, veli ve eğitimciler başta olmak üzere toplumun tepkisine rağmen 27 Mayıs’ta onaylandı. Laik, bilimsel, demokratik ve cinsiyet eşitliği temelli eğitimi geri plana iten, “milli ve manevi değerler” çerçevesinde şekillenen müfredat, eğitimciler tarafından “toplumun geleceğine tehdit” olarak değerlendirildi. Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim Sen) 4 No’lu Şube Kadın Sekreteri Mürüvet Yılmaz, iktidarın eğitim politikalarına dair değerlendirmelerde bulundu.
‘Yangından mal kaçırır gibi’
“Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” adı verilen müfredatın aceleye getirilerek onaylandığını ifade eden Yılmaz, “Türkiye Yüzyılı Maarif modeli adından başlayarak yetkin ve erdemli insan gibi sorgulanması olanaklı olmayan kavramlar açısından aile temelli olması, kadınlar, LGBT+’lara karşı ayrımcı olması gibi birçok konuda eleştirildi. Kaldırılması gerektiğine yönelik eleştiriler devam ediyor. Yangından mal kaçırır gibi onaylanması ilk önce toplumda derinleşen tartışmaların önünü kesmeye yöneliktir” değerlendirmesinde bulundu.
Tekçiliğin son aşaması
12 Eylül askeri darbesiyle yükselen tekçi zihniyetin yani Türk-İslam sentezinin son aşamasının yaşama geçirilmeye çalışıldığına dikkati çeken Yılmaz, “AKP, 2012-2013 eğitim-öğretim döneminde 4+4+4 sistemini uygulamasıyla ırkçı, gerici, piyasacı eğitim okullarda yaşam bulmaya başladı. 2017’de tek adam sistemiyle AKP, devletle özdeşleşmiştir. Böylece AKP’nin ideolojik yaklaşımı eğitim müfredatı adı altında okullar aracılığıyla topluma dayatılmaktadır. ‘Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum’ (ÇEDES) projesi de imamların okullara girmesi sağlayan, çocukların seminer adı altında dini telkinlerde bulundukları uygulamalardan biri” ifadelerini kullandı.
Hedef itaatkâr bir toplum
Yeni müfredatla bir toplum mühendisliği yapıldığını belirten Yılmaz, “Nasıl bir toplum? İtaatkâr, şükreden, milliyetçi, girişimcilik, rekabet, dindar, cinsiyetçi, heteroseksist bir toplum. Tek din, tek dil, tek mezhep, aile bütünlüğü, sabır, biat, edep, haram, helal, hikmet, kader, bu da benim sınavım gibi kavramlarla gerçeklere gözlerini, kulaklarını, ağzını kapatan, tıpkı Platon’un mağara metaforunda olduğu gibi güneşten, aydınlıktan korkan bir toplum” şeklinde konuştu.
‘Okullarda din dersleri olmamalı’
İnsanlığın din ve devlet işlerinin birbirine karıştırılmaması gerektiği sonucuna acı deneyimler yaşayarak vardığını ifade eden Yılmaz, “Anayasa’nın 2’nci Maddesi din ile devlet işleri ayrıdır demektedir. Bu nedenle kamu ve özel tüm okullarda din derslerinin olmaması gerekir. Zorunlu olan Din ve Ahlak Bilgisi, ÇEDES uygulaması, seçmeli ders adı altında Muhammed’in Hayatı, Kuranı Kerim gibi derslerle çocuklara tek din ve tek mezhep dayatılmaktadır. Yeni müfredat cami-okul projesidir. Çocukları sabah namazı için camiye götürmek, okul saatlerini cuma namazlarına göre düzenlemek…” diye belirtti.
Akran zorbalığına sebep oluyor
“Çocuklara haram-helal, günah-sevap, cennet-cehennem ikilemi üzerinden yaşamaları dayatılıyor” diyen Yılmaz, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Bunun sonucunda oluşan korku çocuğun düşünme sistemini, davranışlarını belirliyor. Yaşadığı bir olayın nedenlerini sorgulamak yerine ‘Benim sınavımdır’ diyerek rıza gösterebiliyor. O güne kadar yediği bir yiyeceğe, içtiği içeceğe birileri haram dediğinde suçluluk duygusuna kapılıyor. Çocuk, arkadaşları arasında dışlanmamak için susuyor. Kendi içine kapanıyor. Akran zorbalığıyla karşı karşıya kalıyor.”
BM sözleşmesine aykırı
Yılmaz, okul öncesinde çocukların bilişsel gelişim açısından somut düşünme döneminde olduğunu ve somut olarak edindikleri deneyimlerle akıl yürüttüklerini belirterek, “Bu nedenle okul öncesinde değerler eğitimi adı altında din, ahlak eğitimi Türkiye’nin de taraf olduğu Birleşmiş Milletler’in (BM) Çocuk Haklarına Dair Sözleşmesi’nde yer alan çocukların doğuştan devredilemez haklara sahip olduğu ve çocuğun yüksek yararının taraf devletler tarafından gözetilmesi temel argümanına ters düşmektedir. Sözleşmenin 12.14. 36. Maddelerinin de ihlali anlamına gelmektedir” diyerek iktidara tepki gösterdi.
‘Alevi çocukları yok sayılıyor’
Bu sözleşme maddelerinin ihlal edilmesi tüm çocukları kapsamakla birlikte Alevi ve diğer inançlardan olan çocuklarda travma yaşatacağına dikkati çeken Yılmaz, şunları ifade etti:
“Eğitim, dolayısıyla okullar bir çocuğun kendini güvende hissedeceği, eleştirmeyi, barışı, bilgiyi sevmeyi, demokrasiyi, saygı görmeyi ve göstermeyi öğreneceği yerler olmalı. Oysa özellikle bu konuda önceki uygulamalar da dahil edilerek yeni müfredatta Alevi ve farklı inançlardan, kimliklerden olan çocuklar yok sayılıyor. Daha okul öncesinden başlayan öteki olma hali. Bir çocuğun konuşurken ‘Biz de Müslüman’ız’ demek zorunda kalması bir travmadır. Ya da okul etkinliği diye topluca gidilen sabah namazına yalnız kalmamak, dışlanmamak için gitmek zorunda kalmak bir travmadır. Okullarda dini bayramlarda dayatılan bayramlaşma törenleri, iftar yemekleri vb. çocuklarda boğulma duygusu yaratıyor.”
Eğitim Sen uyarı eylemi yapacak
Eğitimde yaşanan sorunlara karşı Eğitim Sen’in mücadele ettiğini ve dayanışma gösterdiğini belirten Yılmaz, “TÖB-DER’den Eğitim Sen’e bir mücadele geleneği olarak bilimsel, anadilde demokratik, laik, cinsiyet eşitliğine dayalı eğitim anlayışını yaşamsal kılmaya çalışıyor, bunun mücadelesini veriyoruz. Eğitim Sen Merkezi Kadın Meclisi olarak basın açıklamaları yaptık. İş yerlerinde güncelleştirilmesine yönelik çalışmaları sürdürüyoruz. Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası’nın nöbet eylemleriyle düzenli olarak dayanışıyoruz. Eğitim Sen Genel Başkanımız Kemal Irmak da “Yeni müfredat geri çekilmezse okullar kapanmadan önce biçim ve şeklini oluşacak komisyonun belirleyeceği bir uyarı eylemi olacak” dedi. Milimlik bir mücadele yürütmek gerektiğini düşünüyorum. Ayrıca halk olarak bilimsel, laik, parasız, anadilde, demokratik, cinsiyet eşitliğine dayalı bir eğitim, eğitim hakkımız için mücadele etmeliyiz” sözlerine yer verdi.