Hiç denk geliyor musunuz? ‘Köşe yazılarını okuyun, takip edin’ diye tembih edenler oluyor mu hiç? Gençler birbirini ‘Nasıl okumazsın?’ diye eleştiriyor mu?
Bedri Adanır
Hiç unutmuyorum; 10 yaşlarındaydım, o meşhur Diyarbakır Cezaevi’ne görüşe götürmüşlerdi beni. Giderken heyecanım iyice artmıştı, orada gerillalar var, demişlerdi.
O zaman şimdilerde olduğu gibi çift cam, ahize falan yok; çift tel örgü var, parmaklar uzun olsa temas da mümkün, o kadar… Kabinler var ama ortalık ana baba günü, bir kabinde 5-10 kişi falan.
Ben kabin kabin gezip gerilla arıyorum tabi. Neyse ki sonunda üzerinde gerilla kıyafetleri olan birini gördüm, hemen koşup haber verdim, “Gelin, gerilla gördüm.” “Ama keleşi yok!” Hayal kırıklığı… Herkes gülmüştü ama ben bozulmuştum: “Keleşsiz gerilla olur mu?”
Deniz Güzel’in görüşüne gitmiştik. Deniz Güzel şimdi 30 yılı devirip infazı yakılanlardan… Deniz sürekli bir şeyler anlatıyordu, kabindekiler de dikkat kesilip dinliyorlardı. Ben hiçbir şey anlamıyordum tabi ama şu sorusunu hiç unutmadım: “Köşe yazılarını takip ediyor musunuz?”
Birkaç yazardan bahsetmişlerdi, sonra yazılar üzerine uzunca değerlendirmeler… Ayrılınca Deniz Güzel bu defa, “İhmal etmeyin, köşe yazılarını takip edin,” diye tembih etmişti, ben bile önemli bir şey olduğunu anlamıştım. Öyle bir yer etti ki bu bende, kendimce seçtiğim bazı köşe yazarlarını yıllardır okurum.
Şimdilerde daha iyi anlıyorum Deniz Güzel’in sıkı sıkı tembih edip “Köşe yazılarını okuyun,” demesini… Sonraları siyasi sohbetlerde köşe yazılarına atıf yapıldığında, “Falankesin son yazısını okudun mu?” sorularına sıkça rastladım. Hatta okumayanların ayıplandığına da şahit oldum. Ayıplananların utandığına da… “Üniversite öğrencisi olacaksın ama takip ettiğin hiç olmazsa birkaç tane köşe yazısı olmayacak…” 90’lı yıllarda, 2000’lerin ilk 5-10 yılında da benzer muhabbetler sık sık olurdu. Sonra mı?
Hiç denk geliyor musunuz? ‘Köşe yazılarını okuyun, takip edin’ diye tembih edenler oluyor mu hiç? Gençler birbirini ‘Nasıl okumazsın?’ diye eleştiriyor mu?
Ben denk gelmiyorum. Bazen yeğenlerime okuyun, dediğimde de bana uzaylıymışım gibi bakıyorlar, kafalarını tabletten kaldırmaya takat bulurlarsa… Ancak birbirlerine komik video atsınlar, ekranı kaydırsınlar… Birbirilerine “Bunu nasıl izlemedin?” diye hayret etsinler.
Ya işte… Köşe yazısı okumuyor diye eleştirmek nere, “Kanka o videoyu nasıl izlemedin!” diye ayıplamak nere… Yahu tamam, izle, izle de iki satır da oku! Bak ne oluyor ülkende, dünyanda? Belki dünyanın ekseni kaymıştır, atmosfer delinmiştir, “uzaylıların” dünyayı istila etmesi an meselesidir…
Hoş, ana akımdaki köşe yazarlarının da hiç tadı yok artık. Yüzde 92’si iktidarın elinde hem çalıp hem söylüyorlar, olmadı söyletiyorlar. Birçoğu tırsmış… Daha kötüsü okuyan yok, okuyanların da bir kısmı göçüp gitti Avrupa’lara…
Ama Özgür Basın’da, diğer sol gazetelerde hala o tadı almak mümkün. Gündelik olarak gelişmeleri takip eden güçlü kalemler, adeta bir köşe yazısıyla brifing veriyorlar okuyucuya. Bundan kıymetli bir şey olabilir mi?
Köşe yazılarının kıymetini unutanlara bir hatırlatma yazısı olan bu yazıyı, Deniz Güzel’in tembihiyle bitireyim: “İhmal etmeyin, köşe yazılarını takip edin.” Olur mu?