DEM Parti, 7 Haziran 2015 seçimleri sonrası devreye konulan güvenlikçi politikaların maliyeti ile söz konusu politikaların ekonomik krize etkisinin araştırılması için Meclis’e araştırma önergesi verdi
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Grup Başkanvekilleri Gülüstan Kılıç Koçyiğit ile Sezai Temelli, Halkların Demokratik Partisi’nin aldığı yüzde 13 oy oranıyla AKP’ye tek başına iktidar olmayı kaybettirdiği 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra AKP’nin yöneldiği güvenlikçi politikaların maliyetinin araştırılmasını istedi. DEM Parti Grup Başkanvekilleri, 2015 seçimleri sonra, seçimi 1 Kasım’ta yenileyen AKP’nin bu süre içinde uyguladığı politikanın ülkeye maliyetinin ve yaşanan ekonomik krize etkisinin anlaşılması için Meclis araştırması yapılması talebiyle önerge verdi.
Çöktürme planı
Önergede, 7 Haziran 2015’te yapılan genel seçimler, günümüz siyasetini, siyasi kompozisyonunu, anti demokratik uygulamaları ve ekonomik krizini anlamak açısından önemli bir dönüm noktası olduğu vurgulandı. Bu seçimlerde, HDP’nin oylarını yüzde 13,12’ye çıkararak Meclis’te 80 sandalye kazandığı, AKP’nin ise bir önceki seçimde aldığı yüzde 49,83 oy oranın 9 puan gerilediğini hatırlan önergede, yaşanan kayıpla AKP’nin sandalye sayısının 258 düşerek iktidarı kaybettiği vurgulandı. Önergede, HDP’nin başarı gösterdiği 7 Haziran 2015 seçimlerinin ardından, 2014 yılının Ekim ayındaki Milli Güvenlik Toplantısı’nda karar altına alınan Çöktürme Planı ile Erdoğan tarafından müzakere masasının devirmesiyle devlet aklının sarsıldığı ve Türkiye’de bir hegemonya krizinin açığa çıkmasına sebebiyet verdiği, Kürt sorununda güvenlikçi politikalara dönüldüğü kaydedildi.
‘Pek çok alanda alt üst yaşandı’
Seçimlerin ardından Suruç, Ankara Gar katliamlarının yaşandığı, çatışmasızlık sürecinin bozulduğu ve bu süreçte toplum şiddet kıskacı ile büyük bir korku iklimiyle yönetilmeye çalışıldığı vurgulanan önergede, seçim sonuçlarını kabul etmeyen iktidarın böylesi ağır koşullarda 1 Kasım 2015’te seçimleri tekrar ederek, “Kürt korkusu” propagandasıyla tekrardan tek başına iktidara geldiği hatırlatıldı. 2015 seçimlerinden sonra iktidarın otoriterleşmenin dozunu artırdığı, demokrasiyi rafa kaldırdığı, başta ekonomi olmak üzere Türkiye’de pek çok alanda alt üst oluş süreci başladığı vurgulanan önergede, Dolmabahçe Mutabakatı’nın inkar edilerek Çözüm sürecinin bitirildiği anımsatıldı. Bunla birlikte Kürt sorununda çatışma politikalarına dönüldüğü, bu dönüşünde darbe mekaniğini de aktifleştirdiği ve 15 Temmuz 2016’da darbe girişimi yaşandığının altı çizilen önergede, bu girime karşı, Türk ulus-devlet aklının bugün de varlığını devam ettiren AKP-MHP iktidarı etrafında milliyetçi-dinci bir koalisyonda birleştiği belirtildi.
‘Sınırlı olan demokrasi rafa kaldırıldı’
Devam eden süreçte, HDP’ye yönelik baskının arttığı, milletvekillerinin dokunulmazlığı kaldırılarak, aralarında HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ın bulunduğu HDP’lilerin 4 Kasım 2016 tutuklandığı hatırlatılan önergede, 20 Temmuz 2016’da ilan edilen Olağanüstü Hal’le sürecin farklı bir aşamaya geçtiği kaydedildi. Bu süreçte anti demokratik uygulamaların hız kazandığı Kanun Hükmünde Kararnamelerle Kürtlere ve muhaliflere muazzam bir saldırı başlatıldığın altı çizilen önergede, dernekler, vakıflar, gazeteler, televizyon kanalları, radyolar ve sivil toplum örgütleri kapatıldığı, on binlerce insanın işten atıldığı hatırlatıldı. Yine bu süreçte Barış İçin Akademisyenler üniversitelerden uzaklaştırıldığı, Olağanüstü Hal ilanıyla temel hak ve özgürlükler tümden rafa kaldırıldığı ifade edilen önergede, “Derinleşen hegemonya krizi toplumsal alanlarında büyüyen bir kriz halini ortaya çıkarmıştır. Adına ‘Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ denilen bu yeni sistemle birlikte otoriterleşmenin dozu arttırılarak en temel hak ve özgürlükler engellenmiş, zaten sınırlı olan demokrasi rafa kaldırılmıştır” denildi.
‘Emeğin payı azaldı, sermayenin payı arttı’
Çözüm Sürecinin sona ermesinden sonra AKP-MHP iktidarının Kürt sorununda güvenlikçi politikaları yükselttiği bunun emeğin milli gelirden aldığı payı dürdüğü, sermayenin aldığı payı ise yükselttiği tespiti yapılan önergede, bu konudaki rakamlar şu ifadelerle paylaşıldı: “Gayrisafi Yurt İçi Hasıla (GSYH) verilerine göre emeğin GSYH’den aldığı pay yani işgücüne yapılan ödemelerin payı 2018 yılında yüzde 33,5 olarak gerçekleşmişken bu oran 2022 yılında yüzde 26,3 olmuştur. Böylelikle sadece son 5 yılda emeğin milli gelirden aldığı pay yüzde 7,2 puan düşmüştür. Buna karşılık ‘net işletme artığı/karma gelirin payı’ yani sermayenin milli gelirden aldığı pay ise 2022 yılında yüzde 53,7’yee yükselmiştir. Bu pay 2018’de yüzde 49,5, 2019’da yüzde 47,4, 2020’de yüzde 49,3, 2021’de yüzde 50,3 olarak gerçekleşmişti. Böylelikle sermayenin milli gelirden aldığı pay yani işgücü ödemeleri, adına cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi denilen sisteme geçildikten sonra 2018-2022 yılları arasında yüzde 4,2 puan artış göstermiştir. 2018-2022 yılları arasında emeğin milli gelirden aldığı pay ile sermayenin milli gelirden aldığı pay arasındaki makas sermaye lehine 11,4 puan açılmıştır.”
‘Ekonomik krizi anlamak için meclis araştırması gerekir’
Emeğin toplam milli gelirden aldığı payın 2023 yılının 4’üncü çeyreğinde de gerileyerek yüzde 30’un altında, sermayenin aldığı payı ifade eden net işletme artığının ise yüzde 50’nin üzerinde seyretmeye devam ettiği belirtilen önergede, bunun sebebi olarak güvenlikçi politikalar olarak gösterildi. Önergede, Meclis araştırması şu ifadelerle talep edildi: “Tüm bu süreç değerlendirildiğinde günümüz siyasetini, siyasi kompozisyonunu ve ekonomik krizini anlamak açısından önemli bir dönüm noktası olan 7 Haziran 2015’te yapılan genel seçimlerin ve sonrasında yaşananların araştırılarak Türkiye’nin yakın tarihinin daha iyi anlaşılabilmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılması gerekmektedir.”
Kaynak: MA