Hiç beklenmedik bir şüphe, insanın ömrünü heder etmeye yeter. Bıkmadan yenilenir yeni bir yer bulma arayışı. Hesaplar, kitaplar birbirine pusu atıyor; yarınlarımız gibi. Buna yaşamak denilir, bir de savaş. Herkesin gördüğü bir başkasının kör olduğudur ve bu da dünyadır.
Savrulan umutlar insanı da savurur. Her şey birbirine bakıyor bu dünyada. Zaten yaşamak bir taklit, herkes bir rolde ya da yüzünde bir maske ile dolaşır yeryüzünde. Yollar ve yıllar peş peşe telef olurken, arada bir mırıldanma duyulur; duyana isyan, duyamayana hüsran.
Ertelenen her şey, bir günün herhangi bir anında insanın hayatında bir bumerang olabilir. Olmaz dediğimiz ne varsa olabilir, yıkılmaz dediğimiz ne varsa yıkılabilir. Tersi de olabilir çünkü bütün mümkünler herkesin kapı ağzında. Oradan bir cennet tasavvuru, bir de cehennem korkusu çıkabilir.
Soruların azabı, cevapların yetmezliği kahır kuyusu açar insanın önünde. İnfilak etmiş beklentiler, intihar etmiş ihtimaller, düpedüz bir kaybolmayı müjdeliyor. Yamalı teselliler, paramparça eden serzenişler kuşatırken bizi, kapı kapı dolaştırıyor her birimizi.
Tedavülden kalkmış nice duygu, insanın içinde mezarlar açıyor; yaşadıkça bakılacak, ölünce kaybolacak. Dünyayı ikiye ayırdılar; hatırlayanlar ve unutanlar. Biri diğerinden kaçarken, bir başkası yakalanıyor ve dünyalar birbirine karışıyor.
Uzak diye bir mesafe herkesin kalbinde ve gözlerinin önünde yolları kapatıyor. Mecalini yitirmiş yaşamak tutkusu, artık bir taziye evi. Kimilerinin gözünde acımak, kimilerinde alçalmak diye bir geçiş yapar harflerle ve anlamlarını taşıyarak. Buraya yeni bir isim, yepyeni bir fikir lazım, gitmek ve kalmak için.
Güç ve yavaşlık sınanıyor bir başkasının aklında, sonra da yüreğinde. Tesadüfler karşılaşıyor, birbirinden kaçıyor ve hayatın orta yerinde bir savaşı başlatıyor. Günler gecelere, yeryüzü gökyüzüne karışıyor. Herkesin duyduğu bir gürültü diyor; İnsan yaşamda kalsa da kaçsa da ölecek.
İnsan bir başkasına bir de hayata nasıl davranırsa, öyle anımsanacak ve anımsayacak diye bir buyruk; Bazen bir rüyayı çağırır, bazen de bir kabustan medet umar. Herkes bir gün uyanacak yaşamak rüyasından ve cezası bitecek. Çünkü ölmek, hayata dokunmanın lakabıdır.
Biz buraya kadar türlü türlü nedenleri kurşuna dizdik, kimisini dağarcığımızla darağacına astık. Elbette yetecek her şeyi bitirmeye. Vaziyet istikrarlara tahammül edemiyor. Taammüden ölmek ve tesadüfen yaşamak yetişecek herkese bir gün ya da bir akşam.
Hayıflandığımız gerçeklerin bu kadar ayan beyan orta yere serilmesi, bizi alıp ötelerimizde kurşuna dizmesi ve kederlerle heder etmesi çok sıradan. Alışınca ağrımıyor ve acıtmıyor oyalaması yarayı görene kadar geçerli. Sonra alışınca da ağrıyor ve geçmiyor aynasında herkes bir başına yalnız.
Sırası gelecek birçok şeyin, bazıları sırasını unutacak, kimisi gelmeden gidecek. Var olan ile yok olanın takası meşhur bir efsaneyi fısıldıyor: Dünyada kimse kalmayacak, dünya da kimseye kalmayacak.
Haftanın kitap önerisi; Burhan Sönmez, Masumlar / İletişim Yayınları