Bu günlerde 1. Dünya Savaşı’nın sona ermesinin yüzüncü yıldönümü dolayısıyla programları savaşı çıkaran iktidarların devam edenleri yapmakta. Saltanatları için önce birbirine öldürt sonra da ‘anarak’ üzerinden siyaset yap.
Tam da bu günleri tahmin eden devletsizler, 2014 Haziran’ında, 1. Dünya Savaşı’nın yüzüncü yıldönümü dolayısıyla bir araya geldi. Dünyadan sivil kadın hareketleri, ekolojistler, gençlik, inisiyatifler, STK’lar 1. Dünya Savaşı’nın başlamasının yüzüncü yılında, Saray-Bosna’da barış için mücadele vurgusuyla organizasyon gerçekleştirdiler. Bugün iktidarlar da yakıp yıktıktan sonraki yüzüncü yılını organize ediyor. Garip olan, bugün üçüncü dünya savaşının yürütücüleri, 1. Dünya Savaşı’nın sona erişinin yüzüncü yılını bir dizi ‘anma’ programlarıyla organize ediyor. Bunun anlamı üçüncü dünya savaşının kriz ve kaosunda boğulma halidir. İlk sarıldıkları yol ise, iktidarını korumak için yeniden kurbanlara ölme ve öldürmeyi kutsallaştıran anma programları düzenlemektir.
Ancak 2. Dünya Savaşı’na neden olan birincisi, üçüncüye neden olan da ikicisi olduğu bilinmesine rağmen, halen özgürlük talepleri karşısında hegemonlar ömrünü uzatmak için savaş cephelerini netleştiremiyor. İstihbarat oyunlarıyla oluşturdukları özel savaş siyasetleri de yetmiyor. Açılan cephelerin karakterine bakıldığında hegemonlar direkt savaşa katılmıyor. Çünkü ulus devletin halkları sömürgeleştirme taktik ve stratejileri iflas ettiğinden, bir de epeyce iflas deneyimi kazandığından savaş cephelerini belirsizlikler ve çözümsüzlükler üzerinden oluşturma yoluna gidiyor.
1.Dünya Savaşı’nın cepheleri ile üçüncü dünya savaşı cephelerinin karakterlerine bakarak, bugün içerisine düşülen kaos ruh halini görmek mümkün. Sadece Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmamak için açtığı savaş cepheleri; ‘Kafkasya, Çanakkale, Hicaz, Yemen, Sina-Filistin, Irak, Galiçya ve Balkanlar’ (Balkanlar da kendi içinde birçok savaş cephesine dönüşmüştü)… yine de yıkılmaktan kurtulmadı.
Oysa bugün hegemonların üçüncü dünya savaşı cepheleri halkları, kadınları, inançları bölemiyor. Ülkenin bölünmez bütünlüğü siyaseti de iflas etti (kimsenin böyle bir derdi de yok). Tam tersine devletin talancı katliamcı, cinsiyetçi-ırkçı-sınıfçı-dinci zihniyetine karşı mücadele eden bu dinamikler ülkeyi birleştiriyor. Egemenlerin elinde kalan, her bir dinamiği tek tek savaş cephesine dönüştürmektedir. Bunlar: kadın kazanımlarına yönelik işgal savaş cephesi, kişi başına ödül koyma cephesi, doğayı ve tarihi yerleri imha etme cephesi, cezaevlerinde rehin alma cephesi, kayyum savaş cephesi, yerel demokrasilere el koyma cephesi, ittifak-itilaf değiştirme savaş cephesi, mutlak tecrit savaş cephesi…
Eğer bunlar savaş cephesi değilse, ‘kadınlara özgürlük’ diye Afganistan’a giren Amerika bugün kadın kazanımlarını işgal edenlerle ödül siyasetiyle ittifaklar kuruyor. ABD artık ikiyüzlü siyasetini kadın özgürlük mücadelesine karşı yürütemediğinden, kadınlara karşı devletlerarası ittifak savaş cephesini ilan mı etti(?) Kadın özgürlüğü devletin bölünmez bütünlüğünü mü bölüyor, bu bölme devlet kurmak mıdır, kadın devlet mi kuruyor(?)