Sözde demokratik ülke olan ve demokratik olduğunu her dönem sandık kurarak ispatlamaya çalışan bir ülkenin, sandıkta sistem partilerinin çıkmadığını görünce, uyduruk gerekçelerle belediyeyi, halkın iradesiyle kazanılmış bir belediyeyi gasp etmesi adil midir?
Sibel Sütpak
Önce halkın iradesini gasp et, sonra demokratik hak olan eylem-etkinlik yasağını ilan et, buna rağmen bu hakkını kullananı gözaltına al, gerekirse tutukla, sonra da demokratik ülke naraları at.
Oh ne ala!
Ama bu zulmü hem görmek hem de teşhir etmek gerekir.
Kayyım, kayyum, yıkım, gasp, talan, yolsuzluk, hırsızlık…
Adı her ne olursa olsun.
Biz bunun sömürgeci, zulümkâr anlamına geldiğini biliyoruz. İradenin ipotek altına alınması olduğunu, hizmetsizlik olduğunu, acizlik olduğunu, bizlere yapılan büyük saygısızlık olduğunu biliyoruz.
Ve her defasında lanetliyoruz.
Kayyumun, ilk ne olduğunu 2016 yılının Eylül ayında, Urfa’nın Suruç, Halfeti, Bozova ve Viranşehir ilçelerimize “Fiili Kayyum” atanmasıyla duyduk, öğrendik.
Bu kayyum çeşidine göre, belediye eş başkanlarımız, ilçenin mülki idare amiri olan kaymakamın izni olmadan, ödemeler yapamayacaktı. Yani müteahhit firmaya ödemelerin yapılması, taşeron işçilerin maaşının ödenmesi için, belediye ödeme kararlarının kayyum onayından geçmesi gerekiyordu.
Oysa diğer taraftan, halkın güven oyunu alarak, halk tarafından seçilerek göreve gelen belediye eş başkanlarımız vardı. Halkın gerçek iradeleri vardı. İpotek altına almak da neyin nesiydi?
Bu düpedüz zorbalıktı, bu durumu kabul etmek de mümkün değildi. Zaten belediye eş başkanlarımız da onu yaptı. Kayyumun rızasına başvurmadı. Çünkü onur kırıcı bir davranıştı. Hal böyle olunca, bu kez de “Fiili Kayyum” yerini sadece “Kayyum” kelimesine bıraktı.
Bu durumu onur kırıcı bir davranış olarak gördükleri için, ödenek dosyasını aylarca mülki idare amiri olan kaymakam kayyuma göndermediler. Birçok firma ve taşeron işçiler para alamadıkları için mağdur oldu.
Ve emekçilerin bu mağduriyeti, sanki belediye eş başkanlarımızın eksikliğiymiş gibi lanse edilmeye çalışıldı fiili kayyum tarafından.
Halk ve eş başkanlar karşı karşıya getirilmek istendi.
Birkaç ay gibi bir süre devam eden bu haksızlık, BDP’li (Barış ve Demokrasi Partisi) eş başkanları; Emrullah Cin, Zeynel Taş, Fatma Doğan ve Mustafa Bayram’ın tutuklanmasıyla doruğa ulaştı.
Belediye hesaplarında biriken işçi ve firma paraları toplu şekilde “Fiilsiz” olan yani sade Kayyumların eline geçti. Akabinde sistemin medya organları tarafından, sanki belediye eş başkanlarımız bu parayı kayyumlar için saklı tutmuş gibi bir algı oluşturmaya çalışıldı.
Ecdad dedikleri Osmanlı’da da oyunlar çoktu, torunlarında da…
İyi de, bu zulüm değil de neydi?
Demokratik ülke anlayışına aykırı değil miydi? Var mıydı yeryüzünde örneği?
Nerede görülmüştü bunca saygısızlık, bunca onur kırıcı davranış ve bunca zorbalık?
Pazar günü Hilvan ilçemizde seçim oldu. Hilvan tarihinde ilk kez, belediye gerçek sahiplerinin eline geçti. Bu sevinci daha tam anlamıyla yaşayamadan, Hakkari belediyemize kayyum atandığı haberiyle uyandık!
Kürd’e yine çok görülmüştü mutluluk, anladık.
Bu fiili kayyum tabirinden önce de, KCK adı altında operasyonlar yapılıp, halkın seçtiği başkanlar, hapsediliyordu. Tutuklanan başkan yerine, mevcut anayasadaki belediye mevzuatına göre; istifa eden, herhangi bir gerekçe ile görevden alınan ya da ölen seçilmiş belediye başkanının yerine (O zaman eş başkanlık sistemi henüz yoktu) on gün içinde, belediye meclisinden yani demokratik yollarla seçilen meclis üyeleri arasından, meclis oylamasıyla başkan seçiliyordu. Fakat bu uygulama da rahatsız etmiş olacak ki, eş başkanlık sisteminin devreye girdiği 31 Mart 2014 yerel seçimler sonrasında fiili kayyum uygulamasıyla başlayıp, kayyumun bizzat belediye başkanlık koltuğunu gasp etmesi ve belediye kapısını seçilmişlere kapatmasıyla devam eden, antidemokratik bir uygulama devreye konuldu. 2019 yerel seçimler sonrası da, kayyum politikasına başvurulup, HDP’nin kazandığı hemen hemen tüm belediyelere kayyum atandı.
Ve şimdi!
Yani 30 Mart’ta gerçekleştirilen yerel seçimlerden sonra, YSK’nın belirlediği, seçme yeterliliğine sahip olan, tüm şartları sağlayan Hakkari DEM Partili belediye eş başkanı Mehmet Sıddık Akış’a, tam da Hilvan’da 2 Haziran’da yenilenen ve büyük oy farkıyla, tarihte ilk kez gerçek sahiplerinin eline geçen, belediyenin DEM Parti’ye geçmesinin hemen ardından kayyum atandı.
Gelin de Hakkari halkına yapılan bu zulmün adil bir karar, adil bir politika olduğunu kabullenip, savunun!
Mümkün mü böyle bir şey?
Sözde demokratik ülke olan ve demokratik olduğunu her dönem sandık kurarak ispatlamaya çalışan bir ülkenin, sandıkta sistem partilerinin çıkmadığını görünce, uyduruk gerekçelerle belediyeyi, halkın iradesiyle kazanılmış bir belediyeyi gasp etmesi adil midir?
Demokrasi ruhuna, sandık adabına uygun mudur?
Tabii ki de değildir.
Tabii ki de kabul edilemez bir durumdur.
Peki ama ne olacak, bu antidemokratik politikalarla nereye varılacak?
Ülkedeki sorunlar çözülecek mi?
Refaha kavuşacak mı ülke?
Derinden hissedilen yoksulluk, işsizlik, açlık, çaresizlikten doğan intiharlar ortadan kalkacak mı? Beyinleri bu zifiri karanlıktan kurtarıp, aydınlatan bir eğitim sistemine vesile olacak mı?
En önemlisi de insanlar yarınını düşünmeden yaşayabilecekler mi?
Hayal kurabilecek mi insanlar?
Kayyumları tüm bunlara çözüm olacak mı?
Tabii ki de hayır!
Ülkede bunca can alıcı soruna rağmen, rollerini yerine getirmek yerine, kayyumlarla, kıyımlarla gündem saptırmayı düşünen anlayış bilsin ki, kaybetmeye, yenilmeye mahkumdur.