Bir yandan Şam hükümetinin Arap ülkeleri içerisinde ilerleyen konumu, diğer yandan Suriye-ABD dirsek temasları ve yumuşama havası ve temmuz ayında Suriye’de yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimleri bir bütün olarak Şam hükümetinin Kuzey-Doğu Suriye Özerk Yönetimine yaklaşımını değiştirecek gibi bir algı yaratıyor
Zinar Yıldız*
Kuzey ve Doğu Suriye Yüksek Seçim Komiserliği, 28 Mart tarihinde Reqa’da bulunan Toplumsal İşler Kurulu binasında tarihi bir toplantı gerçekleştirdi ve önemli bir karar aldı. Belki o gün alınan karar olağan bir idari işleyiş olarak görülüyordu ancak ilerleyen zamanlarda bu kararın ne kadar önemli ve stratejik olduğu, bölge üzerinde ne kadar etkisi olabileceği anlaşılmış oldu.
Yüksek Seçim Komiserliği 28 Mart tarihinde Kuzey-Doğu Suriye kantonlarının genelinde belediye seçimlerinin yapılmasını kararlaştırmış ve seçim tarihini belirlemişti. Seçimlerin yürütülebilmesi için bir dizi kararlar da alarak 28 Mart’tan itibaren hummalı bir çalışma sürecine girmiş oldu. İlk günden itibaren basın organları olarak da bu çalışmaları yakından takip etmeye çalıştık.
Öncelikle gelen tepkiler içtendi. Karara karşı dışarıdan bir refleks gelişmedi. İçten gelen tepkiler ise daha çok idari olarak seçimlerin yapılmasına hazır olunmadığı görüşü öne çıkıyordu. Hatta içeriden bu duruma mesafeli yaklaşanların olduğu da gözlemlenebiliyordu. Ancak hem yüksek seçim komiserliği hem de Kuzey-Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi bu konuda ne kadar kararlı olduklarını yürüttükleri çalışmalarda ispatlamış oldular. İlk elden idari bölgeler kanunu hazırlanıp Halklar Meclisine sunuldu, daha sonra kantonlardan gelen itirazlar da göz önünde bulundurularak Kuzey-Doğu Suriye’de idari bölgeler belirlenerek kanton, büyükşehir, şehir ve beldeler belirlenerek bu bölgelerde seçim yapılacak belediyeler tespit edildi. Bir yandan bu çalışmalar devam ederken diğer yandan da seçmen kayıtları için kantonlarda komün ve meclislerin de katılımıyla yurttaşların seçmen kartları hazırlandı.
Bu yoğunluk içerisinde seçimlere girecek parti ve sivil toplum kuruluşları da bir yandan seçim hazırlıklarına başladı. Bir yandan ittifak çalışmaları için yoğun bir görüşme trafiği gerçekleştirilirken diğer yandan adaylar belirlendi. Bazı ittifaklar adaylarını ön seçimler yoluyla belirlerken seçimlere ittifaklar dışında giren partiler ise adaylarını daha çok merkezi bir yöntemle belirlediler. Ve seçim propagandalarının da serbest olması ardından yoğun bir propaganda sürecine girilmiş oldu.
Tüm bu gelişmeler yaşanırken bir yandan da hem uluslararası hem de bölgesel aktörler biraz da bekle-gör politikası izledi. Demokratik Özerk Yönetimin böyle bir seçim sürecinin üstesinden gelip gelemeyeceğini görmek istiyorlardı. Özerk Yönetim de nasıl bir yükün altına girdiğini fark etmişti. Hazırlıkların yetişmeyeceği anlaşılınca Yüksek Seçim Komiserliği asıl amaçlarının seçim sürecinde, şeffaflığı ve demokrasiyi uygulamak olduğunu vurgulayarak Kuzey ve Doğu Suriye’de belediye seçim hazırlıkları için belirlenen sürenin yeterli olmadığının görüldüğünü ve bu nedenle seçimlerin önemine istinaden 11 Haziran 2024’te yapılmasının uygun olduğuna dair bir karara vardıklarını yaptıkları yazılı bir açıklama ile duyurdular ve seçimler 11 Haziran’a ertelenmiş oldu.
O günden sonra tepkilerin daha açıktan dile geldiği görüldü. Bazı kaynaklar, özellikle Amerikan yetkililerinin Özerk Yönetimle yaptıkları görüşmelerde seçimleri ertelemelerini talep ettiklerini belirtiyorlardı. Bu ertelemede bu taleplerin ne kadar etkisi oldu bilinmez ama uluslararası güçlerin bu konuda çok da taraftar olmadıkları anlaşılıyordu. Daha sonra Hürriyet gazetesi yazarı ve AKP-MHP kalemşörü Abdülkadir Selvi “McGurk, Suriye’de PKK ile tehlikeli bir oyun oynuyor” başlıklı yazısı ile Kuzey-Doğu Suriye belediye seçimlerini gündeme taşıyarak Türk devletinin seçimlere dönük yaklaşımını açıkça dile getirmiş oluyordu. Yani Türk devleti ve AKP-MHP cenahı bu seçimlerin gerçekleşmemesi için ellerinden geleni ardlarına koymayacaklarını beyan etmiş oldular. Sonrasında yapılan bütün açıklamalar da bu minvalde gelişti. Birçok diplomatik görüşme ile bölge üzerinde bir siyasi baskı yaratmaya çalışırken diğer yandan da askeri saldırılar ile bölgeyi savaş ile tehdit ederek karardan geri dönmeyi sağlamaya çalışıyorlar.
Ancak bölgedeki tek aktör Türk devleti değil. Ve dengelerin sadece Türk devletinin hassasiyetine göre belirlendiğini de belirtmek mümkün değil. Bunun karşısında özellikle Şam hükümetinin son süreçte değişen pozisyonu da Kuzey-Doğu Suriye seçimlerini etkileyecek bir durum olarak görülüyor. Bir yandan Şam hükümetinin Arap ülkeleri içerisinde ilerleyen konumu, diğer yandan Suriye-ABD dirsek temasları ve yumuşama havası, temmuz ayında Suriye’de yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı seçimleri bir bütün olarak Şam hükümetinin Kuzey-Doğu Suriye Özerk Yönetimine yaklaşımını değiştirecek gibi bir algı yaratıyor. Birkaç gün önce BAAS partisine yakın bir gazeteci tarafından ortaya atılan bir iddia resmi yetkililer tarafından yalanlanmadı. İddia şu; gerçekleşen bir BAAS toplantısında Kuzey-Suriye Özerk Yönetimi ile uzlaşı çerçevesinde kısa bir zaman içerisinde ortak bir çözüme varılması. Zaten bir süredir bazı konular üzerinden görüşmelerin olduğu Kuzey-Doğu Suriye Özerk Yönetimi yetkilileri tarafından da dile getiriliyordu. Ancak görüşmelerin içeriği ve geldiği düzey halen bilinmiyor.
11 Haziran’da gerçekleşmesi beklenen seçimlerin bölge açısından tarihi bir dönemeç olacağı şimdiden anlaşılıyor. Her fırsatta Demokratik Özerklik projesinin tüm Suriye için en gerçekçi çözüm olduğunu dile getiren Özerk Yönetim yetkilileri seçimlerin bölge için kader belirleyici olduğunu da beyan etti. Bu anlamda Kuzey-Doğu Suriye seçimleri sadece Suriye değil bütün bölge üzerinde etkisi olabilecek bir seçimdir ve bu bölgede Kürtlerin elini daha da güçlendirecektir.
*Bu yazı ANHA’dan alınmıştır.