PKK Lideri Öcalan’ın ‘darbe’ olarak nitelendirdiği İmralı’da yerinin değiştirilerek daha dar bir hücreye alınmasının üzerinden 9 yıl geçti. Öcalan’ın avukatı Emekçi, o tarihten bu güne tecridin 4 aşamada ağırlaştırılarak devam ettiğini söyledi.
Ferhat Çelik/İstanbul
İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan, 27 Temmuz 2011’den bu yana avukatlarıyla, 5 Nisan 2015’ten sonra İmralı Heyeti’yle ve 11 Eylül 2016 tarihinden itibaren ise ailesiyle görüştürülmüyor. Ayrıca Öcalan’ın tüm iletişim hakları da (telefon, mektub vb.) yasaklanmış durumda. Öcalan’ın “darbe” olarak nitelendirdiği İmralı’da yerinin değiştirilerek daha dar bir tek kişilik hücreye alındığı tarih olan 17 Kasım 2009’un üzerinden 9 yıl geçerken, avukatları, insan hakları savunucuları ve siyasetçiler İmralı’da şu an yaşanan durumu mutlak tecrit olarak nitelendiriyor ve 1999 yılından bu yana İmralı’da uygulanan tecridin, dördüncü aşamada olduğunu söylüyor.
Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından Emran Emekçi, 17 Kasım’ın 9. yılında İmralı’da yaşananları Yeni Yaşam’a anlattı. Öcalan’ın avukatı Emekçi, Öcalan üzerindeki yürütülen tecridin 4 aşamalı olduğunu söyledi. Emekçi, tecridi aşamalara ayırma nedeninin zaman içerisinde Öcalan üzerindeki baskının ağırlaştırılarak devam etmesinden kaynaklı olduğunu söyledi. Tecridin birinci aşamanın Öcalan’ın İmralı Ada Cezaevi’ne konulmasıyla başladığını belirten Emekçi, bu süreci şöyle anlattı: “9 Şubat 1999’da Türkiye’ye gelen bir CIA ekibi ve MİT arasında gizli bir anlaşma yapıldı. O tarihten itibaren İmralı Cezaevi boşaltılmaya başlandı. Ondan sonraki süreçte ortak operasyon sürecidir. Bu temelde Türkiye, ABD, Kenya ve Yunanistan hükümetinin işbirliğiyle Sayın Öcalan Kenya polisi tarafında kaçırılıp Nairobi Havaalanı’nda bulunan Türk uçağına teslim edildi. Daha sonra ise İmralı tek kişilik cezaevine götürüldü.”
‘İradeyi daha güçlü sürdürdü’
Tecridin birinci aşamasının bir diğer boyutunun ise Öcalan hakkında verilen idam kararı olduğunu belirten Emekçi, şunları söyledi: “İdam tartışmaları üzerine Adalet Bakanı ‘Öcalan tek kişilik tabutunda kalmalıdır’ dedi. Öcalan’ı idam etmek yerine tecrit içerisinde zamana yayılı baskıyla iradesini kırmayı amaçladılar. Ama Öcalan buna karşı direndi. Demokratik çözüm denemesine girişti. Yani süreci en kötü koşullarda bile lehe çevirmek için büyük bir direniş içine girdi. Bırakalım iradesini teslim etmeyi tam tersine bu iradeyi daha güçlü ideolojik politik donanımlara kavuşturarak sürdürmeye devam etti.”
‘AİHM kararıyla tecrit derinleşti’
Tecridin birinci aşamasından sonuç alınamadığı için ikinci aşamaya geçildiğine dikkat çeken Emekçi, bu aşamada tecridin daha da ağırlaştırılarak sürdürüldüğünü söyledi. Emekçi bu aşamayla ise “Öcalan’ın sağlığını bozarak iradesinin teslim alınmasının” hedeflendiğini söyledi. Bu politikanın 2005’e kadar fiilen uygulandığını bu tarihten sonra ise AİHM kararı ile resmileştirildiğini söyledi.
Emekçi ikinci aşamaya dair şunları belirtti: “1 Haziran 2005 yasaları dediğimiz yasalar Öcalan’a özgü getirildi. Ve bu Meclis’te de açıkça ifade edildi. Bu yasalarla birlikte o güne kadarki sınırlı hakları bile ellerinden alınıyordu. Mesela avukat görüşmelerini üçüncü bir kişinin dinlemesi ve izlemesini yasal hale getirdiler. Avukatlarla görüşmeye çeşitli nedenler üretilerek engellendi. Düşüncelerinden dolayı Öcalan’a toplamda 240 gün hücre cezası verildi. Elindeki tek radyosu, kitapları alındı.”
Emekçi, Öcalan’ın ise ikinci tecrit aşamasına ilişkin “İrademi kırarak beni teslim almak istiyorlar ama buna karşı direnişimi sürdüreceğim. İmralı’daki sistemi boşa çıkarmanın yolu ancak demokratik çözümden geçiyor. Bu konuda ısrar ediyorum. Bunun için yaşıyorum ve direniyorum” dediğini söyledi. Emekçi, “Sayın Öcalan hücre cezalarındayken ‘Bir Halkı Savunmak’ ve ‘Demokratik Modernite’ savunmalarını ilk başta kafasında tasarladı sonra yazıya döktü.”
‘17 Kasım Darbesi’
Tecridin üçüncü aşamasının 17 Kasım 2009 yılında Öcalan’ın yerinin değiştirilip daha dar, havasız bir odaya alınmasıyla başladığını söyleyen Emekçi, bu aşamanın 2006 yılında Öcalan’ın çağrısıyla başlayan ateşkes sürecinin sona erdiği dönemi ifade ettiğini söyledi. Öcalan’ın bu süreci “darbe” ve “diyaloğun son bulduğu süreç” olarak tanımladığını belirten Emekçi, Öcalan’ın yeni alındığı hücreyi ise “Ölüm çukuru” olarak nitelendirdiğini hatırlattı. Emekçi, “Tepkilerle birlikte hücreye bir pencere açmak zorunda kaldılar. Bu darbeyle Öcalan’ın iradesini tamamen teslim almaya çalıştılar. O dönemde devlet yetkililerinin Öcalan üzerinde Kürt hareketini tasfiye etme gibi bir yaklaşımları vardı. Bu planları tutmayınca ölüm çukuru denilen uygulamayı devreye koydular” dedi.
‘Görüşler engellendi’
Bu süreçle birlikte Öcalan ve avukatları arasındaki görüşmelerin daha sık engellendiğine dikkat çeken Emekçi, ‘koster bozuk’ ve ‘hava muhalefeti’ gibi gerekçeler nedeniyle görüşmelerin ancak 3 ayda bir yapılabildiğini hatırlattı. Bu uygulamaların avukat görüş odasına da yansıdığını söyleyen Emekçi, “Odada avukatlarla Öcalan arasındaki mesafe daha da uzatılmıştı.
Bağırarak konuşmak zorunda kalıyorduk. Çünkü birbirimiz duyamıyorduk. Tokalaşmak zaten mümkün değildi. Avukatlara dönük çıplak arama dediğimiz yasalara aykırı keyfi bir uygulama vardı. Buna itiraz ettiğimizde ‘Ya aramayı kabul edersiniz ya da görüşemezsiniz’ deniliyordu. Biz o dönemde Öcalan’ın yaşamından kaygı duyduğumuz için bu yönetmeliğe aykırı durumu sonradan dava açmak kaydıyla kabul etmek durumunda kalmıştık.”
‘Tecridin son aşaması’
Dördüncü aşamanın ise son üç yıldır Öcalan üzerinde uygulanan mutlak tecrit olduğunu belirten Emekçi, “Ağırlaştırılmış mutlak tecrit idam cezasının post modern uygulama biçimidir.İdamda kişiyi fiziken asarsın üç dakikada ölümle sonuçlanır. Ama bu sistemde ölümü zamana yayarak, kişinin sağlığını bozarak, irade kırmaya dayanıyor. Bu ağırlaştırılmış tecridin son aşamasıdır. Bundan ötesi yok” dedi.