Ülke sorunlarının kaynağında 39 aydır İmralı’da sürdürülen mutlak tecridin olduğunu vurgulayan İHD Wan Şube Başkanı Mehmet Salih Coşkun, ‘Bu sorunların çözülmesi için Sayın Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin sonlandırılması gerekiyor’ dedi
Türkiye’de tecridin en yoğun uygulandığı yerlerin başında İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi geliyor. İmralı’da tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan ile tutsaklar Ömer Hayri Konar, Hamili Yıldırım ve Veysi Aktaş’tan 39 aydır haber alınamıyor. Aile ve avukatların yaptığı görüşme başvuruları ya yanıtsız bırakılıyor ya da “disiplin cezaları” gerekçesiyle 3 ya da 6’şar aylık periyotlarla reddediliyor. İmralı’daki mutlak tecridin kaldırılarak Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğünün sağlanması ve Kürt sorununun çözümüne dair dünyanın dört bir yanında çeşitli eylem ve etkinlikler ile başvurular yapılıyor.
Tecride karşı son yıllarda çeşitli girişimlerde bulunan İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) Wan Şubesi Başkanı Mehmet Salih Coşkun’a göre ülkenin en büyük sorunlarından biri olan Kürt sorununun çözümünün önündeki en büyük engel tecrit.
‘Tecrit topluma sirayet etti‘
Coşkun, tutsakların 4 Nisan’dan bu yana mahkemeleri boykot ederek, avukat ve aile görüşüne çıkmadığına işaret ederek, “Bu süreçte yaptığımız görüşmelerde tutuklulara yönelik disiplin soruşturmaları, hücre cezaları, sosyal etkinlere kadar birçok ceza verildiğini tespit ettik. Bu nedenle İmralı’daki tecrit bugün tüm cezaevleri ve topluma sirayet etmiştir. Kürt sorununun çözümsüzlüğü ülkede siyasi, toplumsal ve ekonomik sorunlara da neden oluyor. Bu sorunların çözülmesi için Sayın Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin sonlandırılması gerekiyor” diye konuştu.
‘İGK kararları umut hakkına vurulmuş darbedir’
Her tutsağın “umut hakkının” (müebbet veya ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alan tutukluya serbest kalma imkanının tanınması) olduğuna dikkati çeken Coşkun, “Umut hakkı insanın insan olmasından kaynaklı bir haktır. Bir kişi suçlu da olsa ömür boyu toplumdan tecrit edilemez ve cezaevinde tutulamaz. Ancak kimi tutsaklar 30 yıllık cezalarını bitirmesine rağmen İdari ve Gözlem Kurulu kararıyla tahliye edilmiyor. Bu durum tutsağın özgürlüğünden mahrum bırakılmasıdır ve ‘umut hakkına’ vurulmuş bir darbedir. Biz hukukçular olarak beklentimiz AİHM’in kararlarının (2014’te İmralı’daki uygulamalara dair ‘ihlal’ kararı) gereklerini yerine getirilmesidir. Devletler sözleşmeleri yapıyor ve yürürlüğe koyuyor ancak yerine getirmiyor. Bu nedenle ülkelerin, Türkiye’de AİHM kararlarının uygulanması için etkili bir politika yürütmesi gerekir” ifadelerini kullandı.
‘Tecridin derinleşmesi bir devlet politikasıdır’
Coşkun, PKK Lideri Abdullah Öcalan’la 2013-2015 yılları arasında yürütülen süreci hatırlatarak, “Erdoğan’ın ‘Dolmabahçe Mutabakatı’nı tanımaması ile devletin Öcalan’a, PKK‘ye, Kürt halkına bakışı farklı bir boyuta evirildi. Hala da sorunlar ve baskılar devam etmektedir. Kobanê Davası kararları, Öcalan’a yönelik tecridin derinleştirilmesi devletin bir politikasıdır. Sayın Öcalan ile iletişim Kürt sorununun çözümü açısından önemlidir. Sorunların çözümü için Öcalan şahsında derinleşen tecridin son bulması gerekiyor. Öcalan’ın ailesi ve avukatlarıyla görüştürülmemesi hukuksuzluktur. Yasal olarak ailesi ve avukat görüşleri yapılmalıdır. Bunun önünde hiçbir hukuki engel yok. Bunun yapılmaması hukuku tanımamadır” diye konuştu.
Kaynak: MA