Cezaevinden tahliye olan Gazeteci Esra Solin Dal, tecrit haberleriyle suçlandığını belirterek ‘Kürt basınının bölgede işlenen hak ihlallerini ve suçları ortaya çıkarması engellenmek isteniyor. Bir gazeteci olarak bu durumu topluma iletmek suç değildir” dedi
İstanbul merkezli soruşturma kapsamında 23 Nisan’da yapılan ev baskını ile gözaltına alındıktan sonra “örgüt üyeliği” iddiasıyla tutuklanan Mezopotamya Ajansı (MA) muhabirleri Esra Solin Dal, Mehmet Aslan ile gazeteci Erdoğan Alayumat, 21 Mart’ta tahliye edildi.
Yaklaşık 25 gün boyunca tek kişilik hücrede tutulan Gazeteci Esra Solin Dal, gazetecilere yönelik baskılara ve cezaevinde maruz bırakıldığı hak ihlallerine dair Mezopotamya Ajansı’na (MA) konuştu.
Özgür basına dönük baskılar
Türkiye’de Özgür Basın’a yönelik baskıların uzun yıllardır devam ettiğini ancak AKP ile daha da arttığını belirten Dal, Gelinen aşamada yaptığı haberler ve haber kaynaklarıyla yaptıkları görüşmelerin dahi kriminalize edilerek suç haline getirildiğine dikkati çekti.
Gözaltı sürecindeki hukuksuzluklara işaret eden Dal, “Telefonlarımıza ve diğer cihazlarımıza el konuldu, avukatlarımızla görüştürülmedik, dosyamıza gizlilik kararı getirildi. Neyle suçlandığımızı bilmeden dört gün boyunca gözaltında tutulduk. Dört günün sonunda avukatlarımızla görüşme imkanı bulduk ancak bu süre zarfında da çeşitli kötü muamelelerle karşılaştık” diye belirtti.
‘Emniyette izole edildim’
İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü’nde yaşadıklarına değinen Dal, “Arabadan indirildiğimde başımı eğmeye zorladılar ve bu durumu kameraya kaydettiler. Nezarette kaldığım süre boyunca avukatsız ifade vermem istendi. Avukatım olmadan ifade vermeyi reddettiğimde de tutumum ‘örgütsel tavır’ olarak değerlendirildi ve bu nedenle hedef gösterildim. İkinci günden itibaren gözaltındaki diğer arkadaşlarımdan izole edildim, hastaneye götürülürken ayrı götürüldüm, avukat görüşmelerine en son ben çıkarıldım ve arkadaşlarımla selamlaşmam dahi engellendi” ifadelerini kullandı.
Tecrit haberleri ile suçlandı
Dosyanın içeriğini ise savcılıkta öğrendiğini dile getiren Dal, kendisine yöneltilen suçlamaların birçoğunun PKK Lideri Abdullah Öcalan’a dönük uygulanan tecrit ile ilgili yaptığı haberler olduğunu söyledi.
“Savcı, bu haberleri niçin yaptığımı, amacının ne olduğunu, haber başlıklarını benim atıp atmadığımı sordu” diyen Dal, “Bu sorular, bir gazeteciye sorulmaması gereken türden sorulardı. Ayrıca, kadınlara ilişkin yaptığım haberlerden, kadın örgütlerinin basın açıklamalarını takip ettiğim için de suçlanıyordum. Açıklamaları niçin takip ettiğim ve kadın örgütlerini nereden tanıdığım soruldu.”
‘Tecridi yazmak suç değil’
Sadece basın değil toplumun genelinde büyük bir baskı olduğunu vurgulayan Dal, “İnsanlar bir tweet attığı için yıllarca cezaevine kalabiliyor. Gazetecilere yönelik baskı ve susturma politikası aynı zamanda toplumun bilgi alma hakkına yöneliktir. Tecrit konusu da bunun bir parçasıdır. Abdullah Öcalan’ın mevzuat gereği hakları vardır. Bu haklarının verilmemesi Türkiye hukukuna aykırıdır. Bir gazeteci olarak bu durumu topluma iletmek suç değildir.”
Kürt basınına yönelik baskılar
Kürt sorunundan kaynaklı Kürt basınına özel bir baskının söz konusu olduğunu dile getiren Dal, “Kürt basınının bölgede işlenen hak ihlallerini ve suçları ortaya çıkarması engellenmek isteniyor. Olayların ortaya çıkarılması, kamuoyuna iletilmesi ve hesabının sorulması elbette ki devlet erkini ve iktidarları rahatsız etmiştir. Bu yüzden gerçeğin açığa çıkmaması bağlamında özel bir baskı olduğunu söyleyebiliriz” diye belirtti.
‘Yazdığım çıplak aramaya maruz kaldım’
Tutsaklara dair yaptığı haberlerdeki hak ihlallerine birebir maruz kaldığını söyleyen Dal, böylece haberlerinin doğruluğuna tanıklık etmiş olduğunu belirtti. Dal, cezaevinde yaşadıklarını şöyle anlattı: “Çıplak aramayı haberlerimizde defalarca yazdık, bunun bir hak ihlali olduğunu söyledik. Ancak kendim de maruz kaldım. İtiraz etmeme rağmen iki kez çıplak aramaya zorlandım. Kesinlikle karşı çıkmak ve kabul etmemek gerekiyor.
Cezaevindeki psikolojik baskının birçok yönü olduğuna dikkat çeken Dal, “Yine hücreye ‘oda’, kapıya ‘mazgal’, havalandırmaya ‘bahçe’ denmesi var olan psikolojik baskıyı gözler önüne seriyor. Cezaevinde her şey manipüle edilmiş” ifadelerini kullandı.
‘Dayanışmayı büyütelim’
Gazetecilere dönük 1990’lı yıllardaki fiziki saldırıların AKP iktidarıyla birlikte psikolojik saldırıya dönüştüğüne dikkati çeken Dal, buna karşı dayanışmanın büyütülmesi gerektiğinin altını çizdi. Dal, “Bu tür baskılar gazetecilerin işlerini yapmalarını zorlaştırmak ve Özgür Basın’ı susturmaya yöneliktir. Ancak Özgür Basın, kuruluşundan bu yana hakikati yazmaktan hiçbir zaman geri durmadı. Bu süreçte dayanışma gösteren gazetecilere, hak örgütleri ve sivil toplum kuruluşlarına teşekkür ediyorum. Bu baskı politikası devam edecek gibi görünüyor o nedenle dayanışmayı büyütelim” çağrısında bulundu.
HABER MERKEZİ