Kaybediyorlar; iktidarın 17 yıldır süren şatafatı sona yaklaşıyor. Sistemin yürütücülüğünü sürdürenler oluşturdukları faşist yapılanmaya rağmen kaybediyor. İnşaat, enerji, maden, su şirketleri ile doğal ve kültürel alanları, varlıkları sermayeye aktarma stratejileri üzerinde sürdürdükleri yağma artık faşist-kapitalist ittifakı kurtarmıyor. İşsizlik, yoksulluk hızla artıyor.
Yerel seçimlere kadar bu gidişatı maskeleme, halklara hissettirmeme çabası tutmayacak. Tüm ana akım destekçilerinin gerçekleri karartan, iktidarı öven reklamlarına rağmen, bu ülkede yaşayanlar; hayatını her geçen gün derinden etkilemeye başlayan bu süreci daha fazla fark etmekte. Yaşam alanlarını sermayeye kolaylıkla aktarmak için her türlü zulmü kullanarak, halkla savaşarak yürüttüğü yıkım ve baskı artık iktidarı kurtarmıyor. Kaybetme korkusuyla, saldırının dozunu her geçen gün daha da artıyorlar. İş cinayetleri artarken bununla mücadele eden işçileri o yüzden tutukluyorlar.
İktidar yöneticisinin katıldığı her toplantıda iktidara karşı duranlara, özgürlük mücadelesi veren halklara ve devrimcilere terörist diye haykırması o yüzden. Suyu sermayesine aktaran, derelere ve onu besleyen havzalara el koyan şirketlerin sahibinin önce enerji bakanı sonra ekonomi bakanı olması, sürecin aşamalarını da, hırsla artan saldırının boyutunu da ortaya koyuyor. Kriz derinleştikçe, kaybetme korkusu arttıkça bir taraftan saldırganlaşırken diğer yandan yeni para kaynaklarını bulmak için çırpınıyorlar. Sıkışmış durumdalar.
Bu süreci görünür kılanlara sistemin tüm organları ile saldırmaları boşuna değil. Sur, Cizre yıkılırken, kadim halklar oradan koparılıp, öldürülürken; -Bu suça ortak olmayacağız- diye ortak barış çağrısı yapan araştırmacılara, akademisyenlere saldırı, onları ve halkların yanında olanları, KHK’ler ile bir gecede, emek verdiği, birikimi olan alanlarından koparıp, özlük haklarını alıp ardından ağır cezada yargılama çabaları boşuna değildi. Hızlarını alamadılar, kendi konularında yetkin, birikimi bulunan bu emekçilerin yaşamlarını özgünce sürdürmelerini kısıtlamaya çalışıyorlar. KHK’lerle işlerinden atılan sağlık emekçilerinin halka sağlık hizmeti sunmasını engellemek, eğitim emekçilerinin halka açık akademiler kurmasını önlemek için yasalar çıkarıyor, idare amirleri ile toplantılar basıyorlar.
Egemenliğini sürdüremediği, el koyamadığı alanlarda kadın siyasetinin görünür olduğu, halkın doğrudan söz sahibi olmaya başladığı her yerelde halklara saldırması bu gidişatın göstergesi. Kayyumlarla yerel yönetimleri ele geçirme çabası, kadın kazanımlarını, halkın iradesini yaşama geçiren siyasetçileri, örgüt temsilcilerini, parti yöneticilerini tutuklaması bu korku-saldırı dilemmasının bir parçası.
Mart seçimlerine kadar, süreci daha güçlü yürütmek için, demokrasiyi yok ettikleri Meclis’ten yasa ve bütçe tasarımlarını geçiriyorlar. Bugüne değin uyguladıkları saldırılarla birlikte, torba yasa tasarılarına bakınca yapacakları ortada; kentsel dönüşüme devam edecekler. Torba yasalarla doğal alanları daha fazla yapılaşmaya açmaya, yerel yönetimleri çevre ve şehircilik bakanlığının yetkisine bırakmaya inşaat şirketleri ile kentleri yıkıp yıkıp aynılaştıran, şirketlerin sermaye birikim alanı haline getiren bu bakanlığı yetkilendirmeye devam ediyorlar.
Tasarıya göre bakanlığın kendine ait özerk bütçesinin olması yasallaşmış olacak. Yerel yönetimlerin yönetimi bu bakanlığa bağlanacak. TBMM çevre ve bütçe komisyonunda tartışmaya açılan torba yasa ve 2019 bütçe taslağında; bakanlığın plan yapma, düzenleme ve onama yetkisini, iktidarın yerel yönetimi alacağını düşündüğü Antalya örneğinde nasıl uygulayacağını detayları ile görmek mümkün.
Meclis’te tartışılan tasarıda; sucul sistemlerin içi de, bir diğer deyişle göller, lagünler, denizler de yenilenebilir enerji santrallerinin, enerji nakil hatlarının kullanım alanına dönüşecek. Bu taslak yasa da iktidarın tüm çabaları da bizlere, halklara takılacak. Ülkenin tüm değerlerini hiçe saymak, yaşamın altını ince ince oymanın, kendine iktidar olmanın tarihte karşılığı olmadığına çok yakında yaşayarak tanık olacaklar. Kaybediyorlar, kaybedecekler.