Türkiye’nin gündemi faşizmin yenilgisi ve bunun yerine demokrasi cephesinin inşaa edilmesine evrilmediği her an büyük bir kayıp ve faşizmin inisiyatifi eline almasına zemin sunmaktır
Abdulmelik Fırat
Türkiye halkları için kritik önemde olan 31 Mart Yerel Seçimleri geride kaldı. AKP-MHP faşizmi 14-28 Mayıs seçimlerinde elde ettiği sonuçların verdiği güç ve özgüvenle ittifakını koruyarak seçime girdi. Buna karşı muhalefet cephesi önceki seçimde yakaladığı ittifak ortaklığını koruyamadı. AKP-MHP faşizmi bariz birçok avantaj ve devlet olanaklarına rağmen tarihi bir hezimet yaşarken, ittifakımız başta olmak üzere CHP ise önemli bir başarıyı yakaladı. On ay önce yapılan seçimlerde açığa çıkan tablo ile on ay sonra yapılan yerel seçimlerde ortaya çıkan tablo arasındaki farkın siyasi ve sosyolojik okumasının iyi yapılması gerekmektedir. Muhalif bloğun bu seçimde daha dağınık ve avantajsız seçimlere girmesine rağmen tarihi bir başarı elde etmesinin nedenleri isabetli tespit edilmezse önümüzdeki dönemin stratejisi de doğru oluşturulamaz. CHP’nin aldığı sonuçlar 14 Mayıs sonrası içine girdiği değişim, politik, sosyal, kültürel ya da ekonomik olarak geliştirdiği yeni bir hikayenin de sonucu değildir. DEM Parti ve daha geniş anlamıyla Emek ve Özgürlük İttifakı (EÖİ) açısından da stratejik ve taktik olarak bir önceki seçimin ötesine geçilmesinin yarattığı bir sonuç değildir. Elbette DEM Parti 14 Mayıs Seçimleri’nin ardından ciddi bir muhasebe ve tartışma sürecine girmiş ve bunun 31 Mart Seçimleri’nde elde ettiği başarıdan hayati rol oynamıştır. Yine CHP ve diğer muhalif kesimlerde de birçok değişimin, yeni söylem ve çabaların olduğu inkara gelmez. Ancak 31 Mart seçim sonuçların ne kadarının buna bağlı olarak geliştiği de iyi analiz edilmelidir.
Hayat bulan hamleler
14 Mayıs Seçimleri öncesi hem Emek ve Özgürlük İttifakı hem de CHP öncülüğünde oluşan Millet İttifakı’nın stratejisinin ana hatlarıyla doğru olduğu 31 Mart Seçim sonuçlarıyla teyit edilmiştir. Taktik hata ve hamleler nedeniyle 14 Mayıs’ta gerçekleşmeyen başarı gecikmeli olarak 31 Mart seçimlerinde tam isabetle hayat bulmuştur. On ay önce başarının yakalanmamış olmasının asıl nedeni stratejinin yanlışlığı değil; bu stratejinin taktik adımlarının iyi atılmaması ve doğru zaman ve zeminde icra edilmemiş olmasındandır. Türkiye halklarının AKP-MHP faşizminde kurtulma isteği 2019 Yerel Seçimleri’nde yapılan ittifakla somutlaşmıştır. Bu talep o tarihten itibaren değişmemiş aksine giderek şiddetlenmiş ve toplumun büyük çoğunluğunun talebi haline gelmiştir. AKP-MHP faşizminin muhalefetin zayıflıklarından faydalanarak devlet olanaklarıyla 14 Mayıs Seçimleri’ni hileyle gasp etmesi, EÖİ’nin ittifak politikasını karalama ve boşa çıkarılma zemini haline getirilmiştir. İktidar medyası, özel savaşın aparatı haline gelen dinci, milliyetçi kesimlerin eliyle kapsamlı algı operasyonları yürütmüştür. Bu algı operasyonları EÖİ tabanı ve dahi bir kısım örgütlü kişi ve kesimler başta olmak üzere tüm muhalif kesimler üzerinden de etki etmiştir. Yanılgılı politik okumaların, örgütsel zayıflıkların, hatalı taktik adımların ve eksik icrasının faturası ittifak stratejisine kesilmiştir. 31 Mart Seçimleri’nde çıkan sonuç amiyane deyimle 14 Mayıs stratejisinin doğruluğunun teyidi olmuştur.
Bu temelde esas görülmesi gereken Türkiye halklarının faşizmin ekonomik, siyasi, sosyolojik ve kültürel çöküşün ve bunalımın müsebbibi olduğunun farkındadır. Kurumsallaştırılmak istenen otoriter sisteme karşı çıkış yolunun demokrasi olduğuna işaret etmiş ve gecikmeli olsa da buna dur demiştir. Sandıkta AKP-MHP faşizmine ağır bir darbe vurarak tutumunu ortaya koymuştur. 14 Mayıs Seçimleri’ne rağmen politik, örgütsel ve söylemsel olarak daha ileri bir aşamada olmamasına rağmen CHP’ye yönelmesinin sebebi, çözümü burada gördüğünden değil; faşizmin çıplak hale gelen çözümsüzlüğü ve vaat ettiği karanlıktan duyulan kaygıdan ileri gelmektedir. Tabiri caizse AKP-MHP faşizminin gösterdiği ölümü görerek sıtmaya rıza olarak CHP’ye yönelmiştir.
Dip dalganın görülmesi
Seçimlerde çıkan tablo niteliğini iktidar ve muhalefet başta olmak üzere herhangi toplumsal bir dinamik tarafından bu düzeyde öngörülmemiştir. Dip dalganın görülmemiş olması herkes için olsa da öncelikle EÖİ için ciddi anlamda ele alınmalıdır. Bu siyaset yapıcıların sosyolojiyi okuma biçimi ile ilgilidir ki toplumda yaşanan değişimin iyi ve isabetli okunmadığına işaret etmektedir. Yeni bir siyasi ve sosyolojik okumaya ihtiyaç olduğunu ve buna binaen ileriye dönük ihtiyaca cevap olacak yeni bir hale ihtiyaç vardır. Türkiye’de sol, sosyalist, demokratik güçler başta olmak üzere tüm muhalefetin bu yeni hal karşısında yeni bir muhasebeye ve buna göre yol haritasını çıkarmak en öncelikli görev ve sorumluluktur. En fazla da EÖİ’nin siyasi, toplumsal ve tarihsel sorumluğudur. EÖİ’nin üzerine bina edildiği stratejinin gereği yapılsaydı, istenilen başarının yakalanmamasına rağmen 14 Mayıs Seçimleri’nden sonra gelişen özel savaş saldırıları, algı operasyonlarına karşı korunabilseydi 31 Mart Seçimleri’nin birinci kazananı EÖİ olacaktı. Maalesef bu konuda İttifakın önemi, gerekliliği ve stratejik anlamı söylemde ifade edilerek kabul edilmiş olsa da faşizmin algı operasyonlarının dışta ve içte yarattığı tazyike karşı korunamadı ve tarihsel rolünü oynama fırsatı bazı yönleriyle kaçırıldı.
31 Mart Seçimleri Türkiye halklarının faşizm ve faşizmin yarattığı savaş, baskı, sefalet, yoksulluk ve yoksunluktan kurtulmak istediği, buna karşı bir alternatif aradığını en çıplak haliyle ortaya koymuştur. Bu amaca matuf parti, ittifak ve siyasete açık halde olduğu nettir. Öncülük edecek, çıkış yolu gösterecek ve alternatif, tutunacak bir dal aramaktadır. Milliyetçi, ırkçı, dinci sağ siyasetin mülkü olarak görülen, değişmez denilen kitlelerin değişebildiği görülmüş oldu. AKP-MHP faşizminin Türkiye’nin değişik yerlerinde çok etkili olduğu, faşist kilitlenmenin oluştuğu, insanların beyninin yıkandığı, ırkçı, milliyetçi, şoven bilinçle dolu oldukları, bunları değiştirmenin imkansız olduğu söyleminin siyaset üretmemenin neticesi olduğu teyit olmuştur. Seçimlerin birçok sonucu olmakla birlikte çıkarılması gereken derslerden biri de bu anlayışın yerle bir olmasıdır. Açıkça ortaya çıktı ki Türkiye toplumu değişime açık. Öyle kemikleşmiş, değişmez, kas katı kitle gerçekliği sanılandan çok daha az ve küçük bir azınlıktır. Büyük çoğunluk arayış içerisindedir. Faşizmin Kürt düşmanlığı ve savaş politikaları sonucunda ortaya çıkan çoklu kriz nedeniyle yaşayamaz duruma gelmiş ve çare arıyor.
Tabloyu değerlendirmek elzem
Faşizmin halklara yaşattığı karabasan, açlık ve sefaletin nedeni doğru temelde anlatılabilirse insanların kabulü ve rızası alınabilir. Bu anlamda Emek ve Özgürlük İttifakı, geniş bir barış ve demokrasi hareketini Türkiye’de geliştirebilir. İttifak politikası, stratejisi genişleme, büyüme perspektifi ve yaratacağı sonuçların iyi oluşturulması, anlatılması ve pratik sahada icra edilmesi halkların beklediği adresi göstermemesi, emek, özgürlük ve demokrasi umudunun somut gelişmelere dönüşmesi için olanaklar, siyasi, sosyolojik ve ekonomik zemin her zamankinden daha uygundur. Bu bakımdan Emek ve Özgürlük İttifakı Türkiye’de açığa çıkan yeni tabloyu iyi değerlendirebilir ve avantaj olarak görerek yeni bir yol açabilir. Açığa çıkan avantaj ve fırsatların iyi değerlendirmemesi telafisi mümkün olmayan kayıplara neden olabilir. Değerlendirmeyen her fırsat en iyi ihtimalle hayıflanmaya ve daha kötüsü büyük baskı ortamlara, faşist karakterli yapıların kendini toparlamasına, örgütlemesine ve güçlenmesine zemin olur. Hiçbir faşist iktidar darbe yedi diye pes etmez, yenildi diye bırakıp gitmez. AKP-MHP faşizmi de 31 Mart Seçimleri’nde yaşadığı yenilginin üstüne yatmaz, yatamaz.
Devlet gücünü elinde bulunduran faşizm bir darbe yedi ancak önümüzdeki dönemde devrimci demokratik çevreler hızlıca hareket etmez, oluşan siyasi boşluğu doldurmaz ve aksiyon almazsa; tarihi fırsatı kaçırmış olacaklardır. Faşizm bu süreci biraz soğumaya ve ilk şaşkınlığı geçirdikten sonra tekrar saldırı pozisyona geçerek yitirdiği psikolojik üstünlüğü sağlama çabasına girecektir. 7 Haziran 2015 ve 2019 Yerel Seçimleri sonrası gibi bir pratik sergilenirse, sürecin öncülüğünü CHP’nin keyfiyetine bırakan bir ortam ya da pasif duruş sergilenirse AKP-MHP faşizminin tekrar üstünlüğü ele geçireceği açıktır. Dolayısıyla bu sürecin önceliği sistem içi muhalefete ya da başka bir güce bırakılamayacak kadar önemlidir. Aksi bir durumun telafisi de tarihsel toplumsal vebali de büyük olur ve en fazla da sol, sosyalist, devrimci demokratik çevrelerin boynunda olacaktır.
Bu bağlamda faşizme karşı tek başına direnen ve 31 Mart Seçimleri’nin zeminini büyük bedeller vererek oluşturan Emek ve Özgürlük İttifakı’nın zaman kaybetmeden, geç kalmadan harekete geçmesi gerekir. Deyim yerindeyse Lenin’in dediği gibi “Dün erkendi yarın geç, zaman tam bugündür” şiarıyla yerinde ve zamanında hamle yapmak, adım atmak başarının ilk adımıdır. Tartışmayı ilk başlatan, sürece ilk giren ve harekete ilk geçen inisiyatifi de eline alır ve geleceği şekillendirir. Geçen süre açıkça gösteriyor ki AKP-MHP faşizmi şu an CHP ile tekrar bir oyalama, bazı zayıflıklarını yumuşama kılıfıyla aşma çabasındadır. Emek Özgürlük İttifakı gerekli tedbirleri almaz, alternatifi ortaya koymaz ve geleceğe dönük yol haritası, perspektifi ortaya koymazsa CHP’nin faşizmin değirmenine su taşıyacak bir zemine kayması yüksek olasılıktır. Büyüme, genişleme perspektifiyle harekete geçen Emek ve Özgürlük İttifakı gündemi değişim, emek ve demokrasi ekseninde kuracağı gibi bunun oluşturacağı tazyik ve baskıyla CHP’yi de demokratik tutuma çekecek ve demokrasinin gelişmesine katkı sunacak bir zeminde tutar. AKP-MHP faşizmi iktidarını kurtarmak için CHP’yi daha sağa bükmeye çalışırken buna karşı Emek ve Özgürlük İttifakı bu çubuğu tersinden demokratik değişime doğru bükebilmelidir.
Tüm kesimleri kapsamalı
Türkiye sorunlarının çözümünün ancak AKP-MHP’ye karşı alternatif demokratik bir yönetimin gelişmesiyle mümkün olduğu ve bunun da tek adresinin Emek ve Özgürlük İttifakı olduğu gerçeğinden hareketle ittifakın yeniden bir değerlendirme sürecine alınması en öncelikli gündem olmalıdır. Geçmiş dönemin pratiğinin muhasebesi doğru temelde yapılarak, yanlışlar, eksik ve yetmezlikler tespit edilmeli ve olabilecek en geniş kapsamda, yeni bir perspektifle büyümelidir. Emek ve Özgürlük İttifakı’nın seçim ittifakı olmadığı, Türkiye’de alternatif, demokratik yönetimin ittifakı olduğunun yeniden değerlendirme süreci başta olmak üzere temel stratejik hedef olarak gerçekleşmelidir. Bunun için de siyasi yapıların dışında faşizme karşı mücadele yürüten emek mücadelesini veren tüm yapılar, demokrasiye hassas sivil toplum alanı, kadın ve gençlik hareketleri, yapıları, ekolojik, kültürel ve inanç kesimleri dahil faşizme karşı tüm kesimleri kapsamına alacak bir yaklaşım olması önemlidir. EÖİ’nin tarihsel rolünü oynaması durumunda demokratikleşme süreci, demokratik bilinç, örgütlülük ve eylem sürecinin hızla gelişme zemini oluşmuştur. Halklar, inanç kesimleri, kadınlar, gençler, emekçiler, işçiler, işsizler ve ezilenler hazır. Önemli olan bunların kendini içinde bulacağı en geniş mekanizmaları oluşturmak, ortak mücadelenin yolunu göstermek ve birlikte yol yürümektir. Van’da gelişen ortak tutum, sol, sosyalist ve devrimci güçler için mücadele birliğinin somut örneği olduğu gibi, CHP başta olmak üzere Türkiye’nin değişime açık kesimleriyle de demokratik hassasiyetler üzerinden bağ kurma, temas etme ve buna bağlı olarak ülkenin demokratikleştirilmesi zeminini sunmuştur.
Bu bağlamda esas olan Emek ve Özgürlük İttifakı’nı emek, özgürlük ve demokrasinin adresi haline getirmekle birlikte CHP’nin de faşizmin yeniden toparlanma zemini olmasını engelleyecek bir strateji ve politikaya ihtiyaç vardır. CHP’yi demokratik bir cumhuriyete eğilimli hale gelmeye zorlamak, demokrasi ilkelerini kabule itmek ve bu temelde faşizmin kendini kurumsallaştırma çabasına karşı Emek Özgürlük İttifakı öncülük edeceği demokrasiyi inşa sürecine müzahir tutmak doğru bir politika olacaktır. Aksi 2015 ve 2019 seçimlerinden sonra açığa çıkan fırsatların tekraren heba edilmesi olacaktır. Seçim sonrası DEM Parti ve EÖİ’nin demokrasi cephesini genişletme ve faşizmin kurumsallaşma stratejisine karşı demokrasi cephesini büyütme, genişletme ve inşa tartışmaları olduğu muhakkak. Ancak hala bu tartışmaların bir yol haritasına kavuşmaması, topluma taşırılarak tüm kesimlerin dahiliyetinin sağlanmaması ciddi bir hata ve eksikliktir.
İnisiyatifi ele almak
Türkiye’nin gündemi faşizmin yenilgisi ve bunun yerine demokrasi cephesinin inşaa edilmesine evrilmediği her an büyük bir kayıp ve faşizmin inisiyatifi eline almasına zemin sunmaktır. Nitekim şu an olan da bu olmaktadır. Büyük oranda kazananlar değil hezimeti yaşayanlar hala gündemi belirlemekte. AKP-MHP faşizmi her gün şiddet diliyle sandıkta kaybettiğini yüksek sesle herkesi tehdit ederek telafi etmek çabasındadır. CHP ile yürütülen sözde, “yumuşama-normalleşme” hikayesi adeta faşizmin kendini toparlama ve yeni saldırı dalgası cephane toplaması sürecine dönüşmektedir. Bu temelde EÖİ geçmiş dönem eksikliklerini tekrarlamamalı, derhal harekete geçerek inisiyatifi eline almalıdır. İçte yürüttüğü tartışmayı faşizme karşı tüm kesimlerle birlikte bir yol haritasına kavuşturmalı ve sahaya inmelidir.