Yerel seçimlerde hezimete uğramasının ardından iktidarda kalma çırpınışları içinde bir siyasi iktidarla yönetiliyoruz. Bir yandan yaşam alanlarına saldırı ile diğer yandan kurdukları oyunun bozulmasının hezimetini, yerel seçimlere birkaç gün kala iptal ettikleri ihaleleri yeniden açarak (Köyceğiz yeraltı sularının şirketlere satışı gibi) çıkartmaya çalışıyorlar. Kayyım rejimiyle kurdukları el koyma operasyonları boşa çıkınca Kürt il ve ilçelerinde yaşam alanlarını GES, kaya gazı maden sletmelerine sunarak operasyonlarını sürdürmeye çalışıyorlar. Karakoçan Belediyesi’ne GES için tahsis edilen arsanın Kaymakamlığa geri alınması gibi, Mardin’de, Urfa’da ve ilçelerinde GES için alt ölçek imar planı yapma yetkisini aldıkları yerel yönetimleri devre dışı bırakma halkı istihdamla kandırma çabaları gibi.
Bu saldırı ve telaş operasyonlarını, mektup yazar gibi revize ettikleri yasalarda değişiklik yapmaya devam ederek, kapitalist sistemin devlet organlarını hızla oluşturarak sürdürmeye çalışıyorlar. Sadece Türkiye menşeli şirketlere değil uluslararası kapitalist sisteme doğal varlıkları, yaşam alanlarını sunmak için Nükleer üretimler için Rusya’yla başlattıkları diplomasiyi BAE ile COP28’in birkaç gün sonrasında sürdürdükleri gibi yaşam alanlarıni BAE’li şirketlere devrettikleri gibi, şimdi maden ve enerji yatırımları için rotalarını Çin’e çevirdiler. Savruluyorlar, saldırıyorlar, tutunabildikleri kadar siyasette kalmaya çalışıyorlar.
21 Mayıs 2024’te Enerji Bakanlığı medya hesaplarından yapılan açıklamaya göre; Çin Halk Cumhuriyeti temasları kapsamında iki ülke arasında “Enerji Dönüşümü Alanında İşbirliğine İlişkin Mutabakat Zaptı” imzalandı. Enerji, şirketleri ile yenilenebilir, yeşil hidrojen ve madencilik alanlarında büyük ölçekte yatırım yapmalarına yönelik fırsatları paylaştıkları ifade edildi. ENERGY CHINA, CATL ve POWERCHINA yetkilileriyle ülkemizde yenilenebilir, yeşil hidrojen ve madencilik alanlarında büyük ölçekte yatırım yapmalarına yönelik fırsatları paylaştıklarını belirttiler. Eti Maden ve BOTAŞ gibi kamu kurumlarıyla önemli projeler gerçekleştirmiş olan CMEC şirketi ile Çin’in önde gelen nükleer şirketlerinden CNOS yetkilileriyle ülkemizde inşa edilebilecek hem konvansiyonel hem de küçük modüler reaktörlere kadar ortaklaştıklarını da.
Çin Halk Cumhuriyeti Ulusal Enerji İdaresi Başkanı Zhang Jianhua ile bir araya gelerek başta nükleer enerji ve yenilenebilir enerji olmak üzere ortak çalışmalarını daha ileri bir noktaya taşıyacaklarını ve yeni iş birliklerine temel teşkil edecek fırsatları konuştuklarını da. İmzaladıkları “Enerji Dönüşümü Alanında İşbirliğine İlişkin Mutabakat Zaptı” ile somut projeleri en kısa sürede hayata geçirmeyi hedeflediklerini beyan ettiler. Enerji depolama sistemleri için Çin menşeli şirketlerle batarya depolama fabrikası kurulmasına yönelik farklı yatırım modellerine kadar görüştüklerini beyan ettiler.
Bu görüşmelerle eş zamanlı bakanlık temsilcileri ve STK’lar Ankara’da bir araya geldi. 22 Mayıs 2024’te Enerji Depolama Sistemleri Derneği (EDSİS) ve Enerjide Dijitalleşme Derneği (EDİDER) tarafından 2. Enerji Depolama Sistemleri Zirvesi adı altında yapılan toplantı katılımcılığın açık örneği, “kamu ve özel sektörde paydaşların katılımıyla zirve”.
Bakanlık yetkilisi bu paydaş toplantısında “Nisan sonu itibarıyla yenilenebilir enerji kaynaklarımızın toplam kurulu gücü 63 bin megavat değerlerine ulaşmış durumda. 110 gigavat civarındaki gücün yaklaşık yüzde 58’i yenilenebilir kaynaklı” dedi. Enerji Planı’na göre elektrikte toplam kurulu gücün 2025’e kadar 116 bin 200, 2030’a kadar 149 bin 100 hedeflendiğini bildirdi.
Hatırlarsanız Türk Akımı Boru hattı ve Rusya’dan buğday alımı ile Rusya’ya verdiği tavizle, Enerji Bakanlığı temsilcisi Sochi’de yapılan 12. Nükleer Zirvesi’nde Türkiye’de 4-6 reaktörün yetmeyeceğini beyan etmişti. Sinop’ta Nükleer santral yapmak için kararlar çıkarttılar bu surede, “olur” verip uluslararası görüşmelerde Rusya’da, Çin’de ve Kore’de planladıkları santralların pazarlığını yapmaya çalıştılar .
ABD Nükleer enerji danışmanı nükleer reaktör için Türkiye’de uygun alan olduğunu 35 adet modüler Nükleer Santralı (MNS) yollayabileceklerini 2022’de duyurmuştu.
Daha fazla Nükleer atık üretimi ticareti anlamına gelen diplomasiler, dünya Japonya’dan salınan radyoaktif atık suyun etkisi altındayken hala bu diplomatik arayışlar sürdürülüyor.
Son çıkartılan maden yasası değişikliğinde Şubat 2023’te kendilerinin taraf olduğu halka açık raporlama standardına (umrek’e) uymayacaklarını ve doğal alanları enerji ve maden işletmelerinde açaklarıni duyurdular.
AB ve BM organizasyonlarının yeşil-mavi fonlarından nemalanmanın ötesinde Türkiye’yi çok uluslu kapitalizme teslim ederek ve ulusal yönetişim sistemini inşa ederek (su kurulları, ihaleden sorumlu kurumlar, TOKİ, MUCEV, SUEN, EPDK vb), yeni yasalar ile (su yasası, iklim yasası gibi) yaşam hukukuna aykırı yaptıkları ne varsa tümünü meşrulaştırmaya çabalayarak siyasetlerini yürütüyorlar.
Çırpınan da savrulan da bu topraklarda yaşayan yaşamı savunan bizler değiliz, halklar, kadınlar, gençler, emekçiler değil, emek, meslek, ekoloji örgütleri değil. Savrulan, çırpınan, siyasi gücünü yitirmediğini ispat etmeye ve olabildiğince ayakta durmaya çalışan siyasi iktidar.
Kaybedenlerin çırpınışıdır bu savruluşlar. Oyunu kaybedenlerin sağa sola savrulurken ağzından dökülen, içinden geçen çırpınışlarıdır bu son anlarda açığa çıkan sancılı hala ayaktayım duruşlarına eşlik eden çabalar…
Oysa hepimizin aklı net. Siyasi iktidar; taşeronluğunu yaptığı, bazı yorumculara göre paralel devlet organlarını da üreterek kapitalizmi ve kendi siyaset stratejilerini rejime yedirdiği, Türkiye siyasetini ve devlet yapısını inşa sürecinde kendini kotaracak kaynağı buldu. Türkiye’deki yeraltı ve yerüstü varlıklarını, tarım, orman alanlarını, suları uluslararası sermayeye sunmak. Bunu yaparken en yeşil ve en çevreci kimliğini kuşanarak yeşile boyamaya çalıştığı ekonomiye mavi şeritler atmayı da hedeflemeyi ihmal etmemek… Ne de olsa bir yandan çöküşe geçen siyasi sürecini kurtarmaya çalışmakta kurtarsın/kurtaramasın Avrupa Birliği fonlarını almaya hak kazanarak, kendini kotararak ayakta kalmaya çalışmakta.
Halklar örtmeye çalıştıkları algı tülünü çoktan kaldırdı. Yapmak istedikleri, meşrulaştırma (yasa değişiklikleri, idari kurumların yapılanması, faşizmin inşası, eğitim sisteminin değiştirilmesi, tek adam idaresi ile hükmetme vd.) çabalarına rağmen siyaset alanında kalma çabaları tüm çıplaklığı ile görülüyor artık. Şüphesiz son anların saldırganlığının şiddetle yürütüleceğinin hepimiz farkındayız. Savaş rejimi ile varolacakları süreyi Türkiye ve Ortadoğu’da artırmaya çabalayacaklar.
Yineleyelim; boşuna çırpınışları yaşamı, yaşam alanlarını kapitalizme teslim etmeyeceğiz. Uygulayacakları tüm baskılar, aldıkları kararlar yok hükmünde. Biline…