Kobanê Davası’nda ceza alan siyasetçilerden Alp Altınörs, davanın hukuken çürüdüğüne işaret ederek, ‘Demek ki, Demirtaş, Yüksekdağ ve HDP MYK’sı Yasin Börü’nün ölümünde hiçbir hukuki sorumluluk taşımıyormuş. Sadece tivit atmışlar!!’ diye yazdı
Geçtiğimiz hafta karara bağlanan Kobanê Davası’nda 22 yıl 6 ay hapis cezası alan Halkların Demokratik Parti’li (HDP) siyasetçilerden Alp Altınörs Artı Gerçek’te yazdığı köşesinde dava sürecini değerlendirdi.
Altınörs, “Kobani – Kumpas Davası’nda hukuk katliamı” başlıklı bugün yayınlanan yazısında dava sürecinde ilk etabın bittiğini ifade ederek, atılan bir tivit için ceza yağdırıldığını belirtti.
AİHM suç unsuru görmedi
Altınörs, “16 Mayıs’ta açıklanan karar ile Kobani – Kumpas Davası’nın ilk etabı sona erdi. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin ta Aralık 2020’de (4 yıl önce) verdiği kararla hiçbir suç unsuru içermediğine, şiddeti teşvik etmediğine ve siyasi ifade sınırları içinde kaldığına hükmettiği bu tivit için, HDP MYK üyelerine ve eş genel başkanlarına 20,5 ila 24,5 yıl arasında ceza verildi!” diye yazdı.
Hukuk tarihinde örneği yok
Bu kararın Türkiye hukuk tarihi açısından hiçbir örneği bulunmadığını belirten Altınörs, “İlk kez, cebir fiili olmaksızın, sadece bir tivit atmaktan dolayı TCK 302’den ceza verdi! Oysa TCK’nın en ağır maddesi olan 302, mutlaka cebir fiili, hem de “vahim nitelikte” (bombalama, silahlı saldırı vs.) bir cebir fiili gerektirir. HDP’lilere ise ifade özgürlüğü kapsamındaki bir tivitten 302 cezası verildi” dedi.
Kimsenin ‘katili’ değillermiş
Altınörs yazsında sadece bir tivit atmaktan ceza aldıklarını belirterek, şu ifadeleri kullandı:
“Aynı mahkeme, tüm sanıkları, 6-8 Ekim 2014’te yaşanan 5000’den fazla suç iddiasından ise beraat ettirdi. Oysa Kobani – Kumpas Davası, Demirtaş’ın ve HDP MYK’sının ’54 kişinin katili’, ‘Yasin Börü’nün katili’ ilan edilmesiyle başlamıştı. Dönemin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ‘Katiller için hesap vakti’ tivitini atmıştı (ve yargıya müdahale suçu işlemişti). Demek ki, Demirtaş, Yüksekdağ ve HDP MYK’sı Yasin Börü’nün ölümünde hiçbir hukuki sorumluluk taşımıyormuş. Kimsenin de ‘katili’ değillermiş. Hiçbir şiddet olayına da karışmamışlar! Sadece tivit atmışlar!!
Başından beri, bu dava, tek bir tivitin etrafında döndü. 6 Ekim 2014 günü toplanan HDP MYK’sı, Kobani’de yaşananlara duyarsız kalmadığı ve IŞİD’in göz göre göre gelen soykırımını engellemek üzere demokratik protesto çağrısı yaptığı için, bugün 20 ila 24 yıl hapse çarptırıldı. Bir tivite 20 – 24 yıl ceza! Davanın özeti budur. Bu hukuk katliamıdır. Bu siyasi amaçlı bir cezalandırmadır.
‘Terör suçu’ kumpas davasının en çarpıcı yanıydı
Ayrıca davanın en tartışmalı yönlerinden birisi de, o gün mazereti sebebiyle toplantıya katılmayan MYK üyelerine beraat, rutin görevini yerine getirip toplantıya katılanlara ise ceza verilmesidir. Mahkeme, daha ilk duruşmadan itibaren şiddet olaylarıyla, ölümlerle, yaralanmalarla ilgili bir şey sormadı. Sanıklara tek sorduğu; “toplantıya kim katıldı?” sorusuydu. Yasal bir partinin, tüm ülkeye duyurulmuş, yasal bir MYK toplantısından “terör suçu” türetilmesi, kumpas davasının en çarpıcı yönlerinden birisiydi.
Soykırım suçu engellenmek istendi
AİHM Demirtaş ve Yüksekdağ kararları, özellikle de 6 Ekim HDP çağrısının ‘suç işlemeye tahrik’ (TCK 214/1) oluşturduğu iddiasını inceleyerek bu suçun söz konusu olmadığına hükmetmişti. Ankara 22. ACM ise bu noktada da açıkça AİHM kararını (ve anayasasının 90. Maddesini) çiğneyerek, toplantıya katılan MYK üyelerine ‘suç işlemeye tahrik’in en üst sınırından, 4,5 yıl hapis cezası verdi. TCK 302’den verdiği cezayı da ‘suç işlemeye tahrik’e dayandırdı. Oysa çağrı, IŞİD’in işlemek üzere olduğu soykırım suçunu engellemek için yapılmıştı ve anayasanın 34. Maddesinde güvence altına alınan barışçıl gösteri hakkı kapsamındaydı. Yani HDP’nin çağrısı herhangi bir suçu tahrik etmediği gibi, soykırım suçunun işlenmesini engellemek amaçlıydı. Nitekim, birçok başka etkenle birlikte – ki bu etkenlerden birisi de hükümetin peşmergeleri Kobani’ye geçirmesidir – IŞİD Kobani’de soykırım yapamamıştır. Oysa, daha birkaç ay önce, Şengal’de Ezidileri soykırımdan geçirmişti. Yine Tuzhurmatu’da, Telafer’de Türkmenlere soykırım yapmıştı.
İddialar bir bir çürütüldü
Davayı özetleyecek olursak: Kobani – Kumpas Davası, iddianamede tüm sanıkların 31 ilde işlenen 37 cinayet ve 5000 adet şiddet olayından ‘azmettirici’ (TCK 38) olarak sorumlu tutulması ile başladı. Avukatlar ve siyasetçiler ‘azmettirme’ iddiasını hukuken çökertti. Bunun üzerine Mütalaada duruşma savcısı TCK 38’i bir kenara bırakmak durumunda kaldı. Bu kez PKK yöneticileriyle ‘müşterek fail’ (TCK 37) olduğu, yani şiddet eylemlerini birlikte gerçekleştirdikleri iddiasını öne sürerek, sanıkları 8 cinayetten sorumlu tuttu. Siyasetçiler ve avukatları, Esas Hakkındaki Savunmalarında bu iddiayı da hukuken çökertti. Mahkeme ise, neticeden, sanıkları tüm cinayet ve şiddet eylemi iddialarından beraat ettirdi. Ne var ki, ilk kez görülen tuhaf bir uygulama ile TCK 302 için, ‘suça yardım’ (TCK 39) maddesini uygulayarak, ‘toplantıya katılan’ MYK üyelerine ve eşbaşkanlara ‘cebir fiili olmaksızın’ 302’den ceza yağdırdı. Olmazı oldurarak açıkça, siyasi bir amaçla hareket etti.
‘HDP fikri’ biraz daha pişti
Neticede; çok farklı renkleri ve bileşenleriyle HDP, 4 yıllık bir dava boyunca, 302’den ceza tehdidi altında, tüm duruşmaları birer sinir harbi olan bir mahkemede, çağrısının arkasında durmayı ve bütünlüğünü korumayı başardı. İktidarın, bu dava eliyle HDP’yi dağıtma parçalama, siyasetten tasfiye etme planları akamete uğradı. ‘HDP fikri’ Kobani – Kumpas Davası’nda biraz daha pişti, olgunlaştı.
AİHM kararları çiğnendi
Dönemin HDP MYK’sı ve eşbaşkanları, gözlerinin önünde yaşanmakta olan bir soykırıma seyirci kalmadıkları, IŞİD terörüne dur demeye çalıştıkları, bu amaçla twitter’dan demokratik protesto çağrısı yaptıkları gerekçesiyle ağır hapis cezalarına çarptırıldılar. Düşünce ve ifade özgürlüğü çiğnendi. AİHM kararları çiğnendi. Demokratik protesto hakkı şeytanlaştırıldı. Adalet mücadelesine, bu kararla, yeni bir başlık eklendi.”
HABER MERKEZİ