Bir devlet düzeni, bir devlet sistemi düşünün ki bir koca halka karşı düşmanlığı bir türlü bitmiyor. Bu halk ki savunmanda, kurtuluşunda, kuruluşunda seninle omuz omuza vermiş, seninle kader birliği yapmış, seninle ağlamış, seninle sevinmiş. Kurtuluş ve kuruluş gerçekleşince ne istemiş senden? Senin sahip olduğun hakların aynısını istemiş. Ne bir fazla ne bir eksik. Seninle ortak bir yurtta beraberce barış içinde kardeşçe ve de en önemlisi eşitçe yaşamak istemiş. Kendi diliyle, kendi kültürüyle, kendi değerleriyle, kendi coğrafyasında kendi kendisinin temsilcilerini, yönetimini seçme hakkına sahip olarak yaşamak istemiş. Sen ne yapmışsın karşılığında? Dilini, kültürünü, varlığını yok saymışsın. Diline, kültürüne, varlığına yönelen tehdide direnince, itiraz edince de kıyımlardan, sürgünlerden geçirmişsin. Yüz yıldır başına, taşına, aşına bomba yağdırıyorsun. Bir yüz yıl olmuş, bunların bir tekini bile yapmaktan vazgeçmemişsin. Bir yüz yıl önce liderlerini darağaçlarına çektiğin bu halkın liderlerini tam bir yüz yıl sonra bugün ölümden beter, ölümden de ömürden de uzun hapis cezalarına çarptırıyorsun. Daha dün binlerce faili meçhul cinayetle evlatlarını, gençlerini, aydınlarını, hukukçularını, gazetecilerini, yazarlarını katlettin. Çözüm süreci diye ektiğin barış umudunu, çökertme planlarıyla, güncellenmiş Şark Islahat fermanlarıyla zehirledin. Şimdi zindanlara tıktığın bu halkın evlatlarını insanlık dışı koşullarda tutarak, hastalandırarak, tedavilerini engelleyerek ölüme sürüklüyor, öldürüyorsun.
Peki, ne yapmalı bu halk, bütün bu onursuzlaştıran yönelim karşısında, bu insanlık dışı zulüm karşısında? Susup oturmalı mı? Susup oturdu mu peki bu halk bir yüz yıldır? Bir yüz yıl boyunca bir an vazgeçti mi onurundan, direnişinden. Susturabildiniz mi, boyun eğdirebildiniz mi, direnmekten vazgeçirebildiniz mi bu halkı? Dilinden, kültüründen, onu var kılan değerlerinden vazgeçti mi bu halk? Şairin dediği gibi her biçişinizde ekilip ekin gelmedi mi? Her ezişinizde ezilip un gelmedi mi? Her kıyımınızda bir gidince bin gelmedi mi? Bu halkı vurmak, kıymak, kırmak, zindanlara, sürgünlere göndermek kurtuluş mu? Bir ferdini dünyaya bedel saydığınız halkınız refaha, kurtuluşa erdi mi peki bir başka halka ölümlerden ölüm beğendirdiğiniz için? Şairin dediği gibi vatanı, savaştan beslenen bir avuç sermayedarın çiftliği yapmadınız mı? Vatanı, bir avuç seçkinin kasasına, çek defterlerine dönüştürmediniz mi? Vatanı, milyonlarca insanın köle gibi ölümüne çalıştırıldığı, çarpıştırıldığı arenalara dönüştürmediniz mi?
Yanı başındaki soydaşları, akrabaları, komşuları Orta Çağ’dan fırlayıp gelmiş bir dinci, gerici, insanlık düşmanı canavarın kıyımına uğramasın diye kıyam etmiş bir halkın liderlerini, adına mahkeme dediğiniz ucuz bir vodvilden farkı olmayan yargılamalarınızla bir ömrü aşan hapis cezalarına mahkûm ettiniz. Peki, onlar boyun eğdiler mi size? Sizlerden aman dilediler mi? Doğru bildiklerinden bir adım geri attılar mı? Onurla dikilen başların bir dirhem düştüğünü gördünüz mü? Yüzlerde bir dirhem pişmanlık emaresine rastladınız mı? Dudaklarından direniş türkülerini eksik ettiler mi?
Sizin gücünüz zalimliğinizden, merhametsizliğinizden, arsızlığınızdan. Tarih, arsız zalimleri gönderdiği çöplüğe gönderecek bir gün sizi mutlaka. Kaybedeceksiniz. Kaybediyorsunuz hatta en güçlü olduğunuz zamanda bile. Biz kazanacağız. Biz kazanacağız bir gün mutlaka. Biz kazanacağız çünkü bizim gücümüz haklılığımızda. Biz kazanacağız çünkü günü geldiğinde bizler sizlere bile merhamet edecek kadar vicdan, ahlak ve merhamet sahibiyiz. Biz kazanacağız çünkü biz sizlere benzemeyiz. Biz halkız, biz yenilmeyiz? Siz devletsiniz, siz iktidarsınız ve siz mutlaka ve mutlaka yenilmeye mahkûmsunuz. Siz kirinizde, irininizde, zulmünüzde kokup, çürüyüp, dökülüp gidersiniz. Biz sizin zulmünüzün biçtiği ağaçlarımızın köklerinden yeniden yeniden filiz verir, yeşeririz.