Yarım asırdır 40’a aşkın araştırama-incelemeye imza atan Mehmet Bayrak: Şark Islahat Planı bilinmeden Kürt sorununu anlamak mümkün değildir. 1925’te gizlice hazırlanan Plan bilinmeden Lozan’la verilen göreceli hakların bile nasıl gasp edildiğini kavrayamayacağımız gibi Kürt sorununun bugününü de anlayamayız
Hüseyin Kalkan
Mehmet Bayrak’ın “Kürt Kimliği Mücadelem” kitabından sonra “Alevi Kimliği Mücadelem” de yayımlandı. Son kitap, Bayrak’ın neredeyse bir ömür boyu Alevilikle ilgili yaptığı çalışmaları, katıldığı toplantıları ve yargılandığı davaların bir toplamını sunuyor okuyucuya. Son kitabi ile ilgili şunları söylüyor Bayrak: “Kürt Kimliği Mücadelem, devletin adli makamlarında verilip Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne kadar uzanan bir sürecin ürünüydü. Kitaba koyduğum “Yargılayan Savunmaların Sunduğu Gerçekler” alt başlığı zaten birçok şeyi anlatmaya yetiyordu…
Alevi Kimliği Mücadelem’e gelince… Bu ise devletin resmi ideolojisi ve kültür politikasıyla mücadelenin yanı sıra bilerek veya bilmeyerek bunların tuzağına, halkının uzağına düşen -sözde- Alevi aydın ve yazarlarıyla hesaplaşmanın ürünüdür. Hep söylemişimdir, 1965-70 yılları arasında eğitim gördüğüm Türkoloji bölümünde verilen eğitimle insan olsa olsa “ülkücü” olurdu… Zaten, “Alevi asimilasyonunda iç mimar” olarak nitelendirdiğim bu türden yazarlar; Türk resmi ideolojisinin yanı sıra kitapta irdelenen başlıca temsilcilerdir… Öte yandan ilk kez Türkiye’de bir yazısını ve “Ağa, Şeyh ve Devlet/ Kürdistan’ın Sosyal ve Politik Örgütlenmesi” konulu doktora tezini yayımladığım Hollandalı Kürdolog Prof. Dr. Martin van Bruinessen’in dediği gibi Alevi toplumundan ve kültür ortamından gelmiş olmak önemlidir.”
Her zaman ezilenden yana
Mehmet Bayrak, yazarlık yaşamında 40 yakın araştırma ve incelemeye imza attı. İlk kitapta başlayarak ilkesini şöyle niteliyor: “Ezilenden yana olmak” Bayrak yazarlık yaşamını şöyle özetliyor: “50 yılı aşkın süreli yazarlık hayatımı izleyenler bilirler ki; 1973’te yayımlanan ilk kitabım “Tevfik Fikret”ten bu yana her zaman “ezilen kimliklere adanmış bir yazarlık çizgisi” izledim. Nitekim bugüne kadar 40’a ulaşan inceleme- araştırma çalışmalarımın tümünde, hangi soydan- hangi boydan olursa olsun ezilen sınıf olarak emekçiler; başta Kürtler olmak üzere ezilen halklar, başta Aleviler olmak üzere ezilen inanç toplulukları ve ezilen cins olarak kadınlar, çalışmalarımın omurgasını oluşturdu. Bundan dolayıdır ki, 25 yıllık yargılanma sürecimi anlatan “Kürt Kimliği Mücadelem”den sonra bu defa da “Alevi Kimliği Mücadelem” kitabım yayımlandı.”
Her yazıya dava
Kürtlerle ve Alevilerle ilgili yazmak o yıllarda kolay göze alınacak bir şey değil. Mehmet Bayrak hakkında açılan davalar birbirini izler. Bu yargılamaların belgeleri 700 küsur sayfayı bulur. Gerisini Bayrak’tan dinleyelim: “Kürtlerle ilgili yazı ve kitap çalışmalarımdan dolayı 1980’de başlayıp 2005’te noktalanan yargılanma sürecine ilişkin bilgi ve belgeler 700 küsur sayfalık bir külliyat oluşturuyordu. Daha, 1979’da TRT televizyonunda sunmaya başladığım bir Çocuk Programı’nın Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı’nca yasaklanmasını ve Sıkıyönetim Başsavcılığınca ifademe başvurulması gibi hususları bir tarafa bırakıyorum. 1979 sonu 1980 başlarında Demokrat gazetesinde yayımlanan 30 gün süreli “Halk Şiirinde Toplumsal Olaylar ve Başkaldırmalar” yazı dizisi hem Çağdaş Gazeteciler Derneği’nin inceleme-araştırma ödülüne değer görülmüş hem de İstanbul mahkemelerinde üç davaya konu olmuştu. Bunların ikisinden beraat etmiş ancak Dersim Soykırımı’yla ilgili bir Kırmancki ağıttan dolayı para cezasına çarptırılmıştım.1988-1989 yıllarında çıkardığım cunta sonrası ilk Kürt kimlikli dergilerden Özgür Gelecek’ten dolayı iki kez tutuklanmış ve hakkımda çok sayıda dava açılmıştı. İlk tutuklanmama gerekçe yapılan “Nazım Hikmet ve Türk-Kürt Halklarının Kardeşliği” konulu yazım ise isimsiz olarak önce 2000’e Doğru dergisinde yayımlanıp beraat etmiş ancak aynı yazıyı ismimle dergimde yayımlayınca tutuklanmıştım… 1990’dan itibaren Kürdoloji alanında kitap yayımına geçince de gerek kendime ait gerekse editör sıfatıyla yayımladığım birçok kitap hakkında dava açılmıştı. İlk ceza aldığım kitap ise Türkiye’de ilk kez yayımlanan “Kürt Halk Türküleri/Kılam û Stranên Kurdî” adlı inceleme-antoloji çalışmamdı”
Kürtlere vurulan kelepçe
Mehmet Bayrak’ın çalışmaları arasında yayımlandığı günden bu yana hala tartışmalara ışık tutan kitaplar da var. “Kürtler Vurulan Kelepçe” üst başlığı ile yayımlanan “Şark Islahat Planı” bunlardan biridir. Bu kitap birçok akademik çalışmaya kaynak olduğu gibi günümüz siyasetini etkilemeye devam ediyor.
Cumhuriyet kurulurken Kürtlere reva görülenler katlanarak sürüyor. O nedenle devletin geçmiş planlarına bir göz atmak bugünü anlamak için yararlı olacaktır. Bayrak: “Şark Islahat Planı bilinmeden Kürt sorununu anlamak mümkün değildir” diyor ve şunları ekliyor: “Her zaman söylemişimdir, kitaba “Sunu” yazan Prof. Dr. Mesut Yeğin’in nitelemesiyle “TC’nin Kürt Anayasası” olan Şark Islahat Planı bilinmeden Kürt sorununu anlamak mümkün değildir. 1925’te gizlice hazırlanan Plan bilinmeden Lozan’la verilen göreceli hakların bile nasıl gasbedildiğini kavrayamayacağımız gibi Kürt sorununun bugününü de anlayamayız… Zaten 1921 yılı başlarında Fransa, 1922 başlarında İngiltere ile gizli anlaşmalar yapılarak Lozan’a gidilmiş ve Lozan’ın bedeli Kürtlere ödetilmiştir. Bu nedenle, KOGRA-GEL’in, “Şark Islahat Planı, Kürtlere uygulanan fiziki, siyasi ve kültürel soykırımın suç belgesidir” nitelemesi son derece doğrudur ve bugüne ışık tutmaktadır. 28 Madde’den oluşan ve “Kürtlere vurulan kelepçe” olarak nitelendirdiğim söz konusu Plan’ın daha 1. Madde’sinde; te’dib (askeri yöntemlerle hizaya getirme), tenkil (cezalandırma), taqtil (katletme), tenqil (başka alanlara nakletme), tehcir (sürgün), temsil (asimile etme), temdin (Türk-İslam adına medenileştirme) ve tasfiye yöntemlerinin tümü kullanılarak Kürt kimliği yok edilinceye kadar Plan’ın uygulanması öngörülmektedir. Tabii Plan; Komisyonun oluşumu, ön raporlar, Plan’ın kendisi ve uygulamalarıyla birlikte değerlendirilmelidir”
Eski İttihatçı yeni Kemalist
Bayrak, AKP’nin de Şark Islahat Planı’ndan yararlandığını ve “kayyum” sistemini oradan aldığını söylüyor: “Hiç unutmam, şimdiki AKP yöneticileri kitabı yayınevinden istediklerinde sınırlı da olsa bundan ders alacaklarını düşünmüştüm. Ancak yazık ki, ders alacaklarına, “kayyum” sistemini getirerek bunu örnek aldılar… Çünkü Plan’da ikinci derecedeki memurluklara bile Kürtlerin getirilmeyeceği, bunların yerine “mefkureli” yani “ülkücü” Türklerin getirilmesi ve korucularla birlikte militarist bir yönetim kurulması öngörülüyordu… Zaten, Cumhuriyet döneminde Kürdistan’ın yönetimi hep farklı olmuştur. Ön raporlarda ve Plan’da Fırat’ın batısında kalan Alevi Kürtlerin öncelikle asimilasyona tabi tutulması öngörülüyordu… Unutmayalım ki, Cumhuriyet dönemindeki Kemalist kadroların yüzde 90’ı eski İttihatçı kadrolardı”
Sürekli soykırım siyaseti
Kemalistler, İttihat ve Terakkicilerin geleneğini sürdürür. Katliam günlük politikanın bir aracı haline geldi. Şark Islahat Planı, bu siyasetin planlanmasıydı. Bayrak, Şark Islahat Planı’nın kaynağı ile ilgili şunları belirtiyor: “Kürtler açısından son derece önemli olan bu Plan, kuşkusuz kaynağını Abdülhamid yönetiminin “Osmanlı- İslam”, İttihat ve Terakki yönetiminin “Türk-İslam” belgisinden alıyordu. Bu politika, “Etno- dinsel temizlik/ Tek-tipleştirme/ Türk-İslamlaştırma” ilkesi üstüne kurgulanmıştı…
1915’te gerçekleştirilen Ermeni, Süryani ve Êzidî Kürt Soykırımlarının ardından Rumların tasfiyesi ve Kızılbaş- Kürtlere yönelinmesi bu nedenleydi. 1921 Koçgiri Katliamı’nda 140 köy yerle yeksan edildiği gibi tüm mallarına el konmuş ve katledilenler dışında 500 kişi Divan-ı Harb’e verilmişti… Divan-ı Harb’de idama mahkûm edilip dönemin Dersim mebuslarının M. Kemal’i uyarısı üstüne idamdan kurtulan Axuçan Piri Seyid Aziz, bunlardan biriydi. Seyid Aziz, daha iki yıl önce M. Kemal’in kendisinden destek istediği ve Sivas Kongresi’nde yanına oturttuğu pelerinli, bastonlu Alevi Kürt dini önderlerindendi… 1925-1927 yılları arasında hava bombardımanı ve kimyasal gazlarla katledilen Kürtlerin sayısı 15.500, Ağrı-Zilan Katliamı’nda ve 1937/38 Dersim Soykırımı’nda 100.000 kişiydi…”
Demografik yapının değiştirilmesi
Şark Islahat Planı’nın önemli bir ayağı demografik değişiklikti. Plan dahilinde yapılan çalışmalar sonucu, birçok Kürt kentinde önemli nüfus değişiklikleri yaşandı. Mehmet Bayrak, Şark Islahat Planı’nın demografiyi değiştirmeye yönelik yönünü şöyle anlatıyor: “Amaç, Kürdistan’ın demografik yapısını değiştirmek olduğu için bir plan dahilinde bu konuda hazırlıklar yapıldı ve bütçe ayrıldı. Bunları kitabımda ayrıntılı olarak verdim. Her şeyden önce, Balkanlar’dan ve Kafkasya’dan gelecek Türk ve Müslümanların yerleştirileceği hatlar belirlendi. Bu topraklar, öncelikle Ermenilerden boşalan topraklardı. Buralara kesinlikle Kürtler yerleşmeyecek ve öncelikle Balkanlar’dan gelecek göçmenler yerleştirilecekti. Yerleşmiş olan Kürtler de bu topraklardan çıkarılacak ve Hükümetin uygun bulacağı batı bölgelerine gönderilecekti. Dahası Balkanlar’dan getirtilecek Türklerin, yerleştirildikleri topraklarda korunması ve üretim yapması için de önlemler alınıyordu… Bunlar, daha çok devletle eşgüdüm içine giren işbirlikçi unsurlardı ve katliamlarda kolluk kuvvetlerinin yanında görev almışlardı. Bu topraklara yerleştirilen Balkanlı ve Kafkasyalı göçmenlerin bir bölümü devlet destekli olarak yerlerinde kalmış ancak önemli bir bölümü iklim, yaşam ve doğa koşullarına ayak uyduramayarak batı illerine göçmüşlerdir. Bu gelişmelerden habersiz olan ve bu politikaları yeterince kavrayamayan kimi aydınlar, Ermenilerden boşalan topraklara Kürtlerin yerleştiğini sanırlar.
Oysa Şark Islahat Planı’nda buralara yerleşmiş olan Kürtlerin yerlerinden çıkarılıp batı bölgelerine gönderilmeleri öngörülmekteydi. Hiç unutmam, kitabın yeni çıktığı tarihlerde bir Uluslararası Alevi Konferansı için Amed’deydim.
Yazar Şehmus Diken, bir akşam Amerika’dan yeni gelen Ermeni müzisyen Udî Yervant’ın müzik yaptığı bir mekâna götürmüştü. Orada sohbet sırasında bu konu gündeme gelince Plan’ın ilgili bölümlerini Yervant’a göstermiş ve kafasındaki kuşku bulutlarının dağılmasını sağlamıştım. Kendisi de konunun aydınlanmasından memnun kalmış ve teşekkür etmişti”