Kobanê Davası’nda yargılanan siyasetçilerin avukatlarından Cihan Aydın ile konuştuk: Konsept, olabildiğince Kürt siyasi aktörlerini geniş kapsam ve sayıda by-pass etmekti… İktidarın, en başından beri bağırdığı gibi, Kürt siyasetçilerin 38 insanın ölümünden sorumlu tutulması yönündeki tez çöktü
Selman Çiçek
DAİŞ’in Kobanê’ye dönük saldırılarına karşı 6-8 Ekim 2014 tarihlerinde gelişen protesto eylemleri gerekçe gösterilerek Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ın da aralarında olduğu 108 isim hakkında karar açıklandı. Demirtaş’a 42 yıl, Yüksekdağ’a 30 yıl 3 ay, 13 siyasetçiye yüzlerce yıllık cezalar verildi. 5 siyasetçi hakkında tahliye, 12 kişi hakkında ise beraat kararı verildi.
AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile HÜDA PAR çevreleri ve yandaş medya, yıllardır Kobanê eylemleri sırasında hayatını kaybeden Yasin Börü üzerinden Kobanê Davası’ndaki siyasetçileri hedef alıyordu. Mahkeme, Börü’nün de arasında olduğu 6 kişinin ölümüne dair Demirtaş ve 36 isim hakkında “suçun sanıklar tarafından işlendiğinin sabit olmaması” gerekçesiyle beraat kararı verdi. Dava avukatlarından Cihan Aydın, Kürt siyasetçiler hakkında verilen kararları değerlendirdi.
Uydurma delillerle oluşturulan davada devletin bütün kurumları var. Bir tarafta Kürt siyaseti öbür tarafta Cumhurbaşkanlığı, bakanlıklar, MİT, emniyet, jandarma, Diyanet gibi bir bütün olarak devlet bu davada müşteki oldu. Bu yönüyle de ibretlik. Bence bu dünya siyasal tarihinde bir ilk…
Operasyonel karar
Kobanê Davası’na dava denilmeyeceğinin altını çizen Aydın, “Bunu ‘operasyonel faaliyet’ olarak nitelendirilebiliriz. Yargılamanın devletin Kürt siyasetini, Kürt muhalefetini by-pass etmek için uydurulduğunu, içinde hiç hukuk olmayan, tamamen polisiye tedbirlerin bir sonucu olarak düzenlenen operasyonel faaliyettir. Başında da bu böyleydi, bugün de böyle” dedi. Kobanê Davası’ndaki zihinsel arka planın dava sürecinde olduğu gibi kararlara da yansıdığını aktaran Aydın, “Selahattin Demirtaş’a 43 yıla yakın, Figen Yüksekdağ’a 33 yıl hapis cezası, diğer birçok Kürt siyasal aktöre 20 yıla aşkın ağır cezalar verildi. Bu bence, Türkiye siyasal tarihinde bu yönüyle de önemli bir dava. Verilen cezanın miktarı açısından da önemli bir dava. Bir kez bu işin hukuki, adil olmadığı, Türkiye’nin kendi pozitif hukukuna bile aykırı olduğu konusunda kimsenin şüphesi olmasın. Uydurma delillerle oluşturulan bir dava ve bu davanın içerisinde devletin bütün kurumları var. Bir tarafta Kürt siyaseti öbür tarafta Cumhurbaşkanlığı’ndan, bakanlıklar, MİT, emniyet müdürlükleri, Jandarma Genel Komutanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı gibi devlet bir bütün olarak bütün kurumlarıyla bu davanın karşısında müşteki olarak yer alıyor. Bu yönüyle de ibretlik bir dava. Bence bu dünya siyasal tarihinde bir ilktir” ifadelerinde bulundu.
Müşüteki, savcı, hakim aynı
İçişleri Bakanlığı ve Emniyet’in bu davanın müştekisi, aynı zamanda da bu davanın soruşturma sürecini de İçişleri Bakanlığı ve Emniyet Müdürlüğü’ne bağlı ekiplerin yürüttüğünü söyleyen Aydın, “Dolayısıyla bu yönüyle de çok absürt bir dava. Bu davanın hem hakimi hem savcısı hem avukatı nerdeyse iktidarda birleşmiş durumda.
Dolayısıyla böyle bir denklemde adil ve doğru bir karar çıkmayacağı başından beri belliydi. Öyle de oldu” diye konuştu.
İktidarın yargısı
“Yumuşama”, “Yeniden çözüme dönüş” açısından beklenti olup olmadığı konusunun zerresinin bu kararda olmadığını söyleyen Aydın, bunun da alkışlayanlardan belli olduğunu söyledi.
Yasin Börü üzerinden iktidarın algı operasyonu yürüttüğünü söyleyen Aydın, “Bu ölümlerden Kürt siyasetini sorumlu tuttular ama mızrak çuvala sığmadı. Bu ne hukuken ne ahlaken doğru bir tavır, tutum değildir. Hukuki sorumluluk açısından da bu Kürt siyasetçilere mal edilecek bir şey değildir. Tıpkı kayyım atama meselesinde ‘dağa para gönderiyorlar’ yalanını her seferinde tekrarla kitlelerin aklında bir yer edindi, buna zemin oluşturdu. Kobanê operasyonu da bu yalanlar, dezenformasyonlar üzerine inşa edildi ama mızrak çuvala sığmadı. Hukuken bir illiyet bağı yok” şeklinde konuştu.
Kendi hukukuna uymadı
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarına da değinen Aydın, “AİHM’i geçtim, kendi pozitif hukukunu, kendi anayasasını sistematik bir şekilde ihlal eden, sadece bu dava değil birçok meselede Osman Kavala, Demirtaş, Can Atalay meselesi gibi birçok kritik davada, daha onlarca irili ufaklı davalarda hukukun kenara itildiği, evrensel hukuk kararları, AİHM kararları dikkate alınmadı. Türkiye’nin temel meselelerinden biri zaten bu. İktidarın, yürütmenin hukuk tarafından, yargı tarafından denge denetleme kapsamında dizginlerinin elinde tutulması. Bizde herkesin dizginleri yürütmenin elinde. Bizde işler tersine yürüyor. Yasama önemli ölçüde by-pass edilmiş durumda. Bir tek icra makamı olarak Cumhurbaşkanlığı ya da başkanlık sistemi olarak görülen o, bütün dizginler onun elinde. Böyle bir sistemde zaten hukuk üretmek çok güç. Hele hele bizim gibi tonla sorunu olan, Kürt meselesi gibi, kadın meselesi gibi sorunu olan, işsizlik, gelir adaletsizliği gibi şeyler olan bu rejimin hukuk üretme gibi zemini yok” diye konuştu.
Bu dosyaları çöpe atın
Demirtaş için AİHM’in iki karar verdiğini, Figen Yüksekdağ hakkında da aynı şekilde ihlal kararı verildiğini hatırlatan Aydın, “Dokunulmazlıkların kaldırılması sürecinde başlatılarak AİHM bu sürecin hukuka aykırı olduğunu söyledi. Dokunulmazlıklarının kaldırılması, gözaltı, tutuklanmaları ve hapsedilmeleri sözleşmedeki kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı gibi birkaç hakka aykırı dedi. Yaptığınız yargılama sözleşmeye aykırıdır. ‘Bu dosyaları çöpe atın’ dedi. Ama Erdoğan ilk daire kararı çıktığında ‘Tanımıyoruz bu kararı, karşı hamle yaparız, yolumuza devam ederiz’ dedi. Karşı hamle de bu dava oldu” ifadelerini kullandı.
Amaç tasfiye etmek
Operasyonun Kürt siyasal aktörlerini bir bütün olarak tasfiye ederek denklem dışına çıkarma olduğuna dikkat çeken Aydın, “Bu davada verilen kararlarla HDP’nin kapatılmasına da odun taşınıyor. Bu iki dava sürekli birbirleri ile paslaşıyor. Dava bu yönü ile son derece sorunludur. Kapsamının ne olduğuna tam olarak karar veremediler. MYK’nin attığı tweet ile sınırlı tuttuğunda, yargılanan bazı Kürt siyasi aktörler bu denklemin dışında kalıyor. Konsept, olabildiğince Kürt siyasi aktörlerini geniş kapsam ve sayıda by-pass etmek, saf dışı bırakmaktı. MYK’nin tweeti ile ilgili AİHM’in kararı var. Böyle bir tweetten böyle bir karar çıkaramazsın diyor. Mahkeme, yine garip bir değerlendirme yaptı. Bu olaylardan siyasetçilerin sorumlu tutulmayacağı yönünde genel bir karar verse de bir yandan da ‘halkı suça teşvik etmek’ suçlaması ile her birine 4 yıl 6 ay ceza verdiler. Burada da bir gariplik var. İktidarın, en başından beri bağırdığı gibi, Kürt siyasetçilerin 38 insanın ölümünden sorumlu tutulması yönündeki tez çöktü” diye konuştu.
Süreci siyaset belirleyecek
Bundan sonra gelişecek süreci değerlendiren Aydın, bu tür davaların uzun yıllar sürdüğünü, bunun da sürme ihtimali olduğunu belirterek, “İlk olarak bu kararları istinafa taşıyacağız. Eğer burada hukuka aykırılık tespit ederse geri gönderebilir. Onaylarsa bu sefer Yargıtay yolu açılacak. Vekillerimizin hepsinin AYM’ye başvurusu var. Bu süreçte AYM’nin sonuçları da gelebilir. Bitmeyen bir süreç gibi olabilir. Can Atalay kararı gibi hızlı bir süreç de olabilir. Bu kararları, yargı makamları belirlemiyor. İktidarın tavrı ve siyaseti belirliyor. Bu dava ileride gelişebilecek sürecin bir parametresi olarak kullanılabilinir” diye konuştu.