Gezi ve Kobanê davalarına buradan bakmak daha anlaşılır gelmektedir. Halkların şiddet ve baskı karşısında sokaklarda var olma hali olan Gezi’de sokaklara dökülmek ve Rojava için ayağa kalkmak İttihat ve Terakki zihniyetnin inşaa ettiği tekçi sistemi ciddi şekilde zorladı
Ercan Jan Aktaş
Türkiye’de sol, sosyalist, sosyal demokratlar kadar DEM Parti geleneğinden siyaset yapan Kürtler de, yıllardır sistemi Erdoğan üzerinden okumaya, anlamlandırmaya ve bunun üzerinden siyaset yapmaya devam ettiler. Dün itibarı ile Kobanê kumpas davasında Kürt siyasetçiler ve de dostları Türk sosyalistlere yaşları kadar cezalar yağdırıldı; sadece ve sadece sisteme, onun halklara düşman çizgisine biat etmedikleri için.
Elbette Erdoğan gözardı edilebilecek bir siyasi aktör değil. Ancak Türkiye’deki siyaseti Erdoğan – Bahçeli üzerinden okuma ısrarı Erdoğan öncesi baskıcı, asimilasyoncu, erkek egemen, militer, sistemin karakterini zaman zaman unutturacak kadar ileri gitti. Erdoğan İttihat ve Terakki zihniyetinde buluşan İslami, muhafazakar, milliyetçi bütün siyasi aktörleri bir araya getirerek, onları aşan bir siyasetçi oldu.
Demirel’in; “Efendim, dün dündür, bugün bugündür” cümlesinden özetlenen pragmatizmin, Erbakan’ın; “Kanlı mı olacak kansız mı?” siyasi ihtirasının birleşmiş halidir Erdoğan. Kendisini farklı şekillerde ifade etmeye çalışsa da, O’nun siyasetinin merkezinde “dindar ve kindar” nesiller yetiştirmek temel hedeflerinden birisi oldu.
Hamit Bozarslan’ın, “Erdoğan, İttihat ve Terakki’den gelen bir mirasın devamcısı. Türk milletini hâkim millet olarak değerlendiren, Türk milletinin tarihsel bir misyona sahip olduğunu ve aynı zamanda bu milletinin her zaman bir tehdit altında olduğunu düşünen birisi. İttihat-Terakki ve Kemalizm ideolojisi bugün aslında İslamcılık adı altında devam etmekte ve ettirilmekte” gerçekliğini zaman zaman unutturan muhalefetin Erdoğan’ın geldiği yere dair önemli bir katkısı oldu.
Gezi ve Kobanê davalarına buradan bakmak daha anlaşılır gelmektedir. Halkların şiddet ve baskı karşısında sokaklarda var olma hali olan Gezi’de sokaklara dökülmek ve Rojava için ayağa kalkmak İttihat ve Terakki zihniyetnin inşaa ettiği tekçi sistemi ciddi şekilde zorladı. Türkiye Cumhuriyeti’nin kendisini üzerinde inşaa ettiği inkar, şiddet ve imha konseptine rağmen sokaklarda olma halinin 7 Haziran 2015 seçimlerine etkisi sistemi ciddi şekilde rahatsız etti, o gece yeni ittifak bloğu oluştu. Bu bir devlet ittifağıydı.
7 Haziran 2015 gecesi oluşan bu bloğun koordinasyonunu bir kez daha Erdoğan’a verdiler. Bu bloğun temelinde devletin bütün karanlık/ırkçı hafızasına sahip olan MHP var. Bir asrı geride bırakırken tek ve homojen bir kütle oluşturamadığını gören sistem kendisini başlangıç kodları ile yeniden resetlemeye başladı. 31 Mart seçimlerinden sonrada bu çalışmaya, kimileri “yumuşama” dedi. Yumuşama, normalleşme ve ‘sivil’ anayasa başlıkları altında mümkünmüş gibi gösterilirken 28 Şubat mahkumu askerlerin Erdoğan tarafında afedilmeleri, ‘müzakere’ imkanlarıyla muhalefeti kendi yoluna ikna etmeye çalışıyor. Dün verilen kararlarla yeni rejimin Kürtler için taşıyacağı anlama dair hüküm de ihdas edilmiş oldu ki bu aynı zamanda muhalefete yöneltilen teklif anlamına gelmektedir. Ali Topuz konuya dair yazısında “Kürtler açısından yeni rejim bir ‘apartheid’ karakteri taşıyacaktır; herkese ayrı, Kürtlere ayrı hukuk” diyerek bu duruma açıklık kazandırdı.
Devletin bir kez daha yeniden reorganize etmeye çalıştığı bu kodlar ile mücadele eden Abdullah Öcalan, 1988’de Bekaa Vadisi’nde gazeteci Mehmet Ali Birand’a “Kürt sorununun barışçıl çözümü için Türkiye’de muhatap bulamıyorum” diyordu. Ancak Öcalan muhatap oluşturma mücadelesinden vazgeçmedi. Bu mücadelesinden vazgeçmediği için bugün üzerine o duvarlar kapatılmış, dışarı ile olan bütün iletişimi kesilmiştir.
Gezi ve Kobanê davalarında rehin tutulan devrimci, sosyalist Kürt ve de Türkler sadece Erdoğan’ın rehineleri değillerdir. Ne Figen Yüksekdağ, Selahattin Demirtaş, ne de Can Atalay, Osman Kavala’nın rehine oluşları salt Erdoğan ile açıklanamaz. Burada devlet aklı devreye girmiştir. Kendi “tek”liğine kurban ettiği kesimlerin örgütlenerek barışmaları, bu barış ikliminde yeni, demokratik bir sistem inşa etmelerini kendilerinin yokluğuna okuyan sistem şimdi bir kez daha Erdoğan‘ın önderliğinde inşaa ediliyor.
İşte Türkiye ve Kurdistan halklarına barış borcu olan muhalif bütün siyasi aktörlerin perspektifinde barışı, kucaklaşmayı, birlikte yaralarını sararak demokratik cumhruiyeti inşaa etmeyi gündelik siyasi çıkarlara, sandıklara terketme lüksü yoktur. Öcalan üzerindeki tecridi de, Gezi ve Kobane rehinelerini de ancak daha etkili ve örgütlü toplumsal barış mücadelesi özgürleştirecektir.
Barışı inşaa etmek tıpkı Bertolt Brecht’in dediği gibi; “Ama barış bir ağaç değil, ot değil ki yeşersin, Sen istersen olur barış, istersen çiçeklenir.”
Bir kez daha hakkımız olan barış için düşünmeye, tercride karşı daha etkili politik hat ile sonuç almaya odaklanmak ve mutlaka kazanmak temel duruşumuz olmalı. Kazanmaya her zamankinden daha yakınız.