Dünya genelinde şirketlerin varlıklarını devam ettirebilmek için uymak zorunda olduğu kurallardan biri de Japonca’dan tercümesiyle israf (Muda), etkin planlamamak (Muri) ve gereksiz yere zorlamak (Mura) gibi israfı derinleştiren eylemlerden kaçınmaktır. Ancak enerjide, hayvancılıkta, tarımda, besicilikte dışa bağımlı hale gelmiş bir yapının şirketlerin verimlilik kriterinin çokça uzağına düştüğü aşikar. Salt elde olanların etkin kullanılamayışı ve israfı da değil söz konusu olan, bir de karesini alırcasına yarın için olduğu gibi gelecek yüzyıllar boyunca kaybetme israf etme taahhüdü verilenler var: Toprak gibi, su gibi, hava gibi…
Türkiye’ de altına imza atılmış olan iki nükleer santral projesi gerek atıklarıyla gerek kaza, sızıntı riskleriyle gerekse inşaat süreçleriyle geniş bir coğrafya için yüksek risk barındırıyor; dolayısıyla henüz hiç hesaplanmamış on milyarlarca ek maliyet taşıyor. Proje özelinde bazı detaylara daha dikkatli bakınca da bazı gariplikler de dikkat çekiyor. Örneğin neden Akkuyu Nükleer Santrali’nin maliyeti 20 milyar dolarken Sinop Nükleer santralinin fiyatı başlangıçta 20 milyar dolar olmasına rağmen Temmuz 2018 itibariyle yaklaşık 40 milyar dolara çıktı? Anlaşmaya göre Akkuyu NGS 4800 megawatt kapasiteli 4 reaktör kuracak Sinop NGS ise 4500 megawatt kapasiteli bir tesis kuracak ve bildiğimiz kadarıyla her ikisi de elektrik üretecek. Satın alınacak olan 300 Megawatt daha düşük kapasiteli tesis için Sinop Nükleer Santrali için maliyet neden 2 kat daha fazla? Kar etmeyi amaçlayan hangi şirket böyle bir anlaşmadan çekilmez?
Geçen hafta Japon teknoloji devi Toshiba’nın Birleşik Krallık’taki nükleer santral projesini terk ettiği duyuldu. Zira Toshiba yanlış bir yatırım olarak sürekli zarar eden ABD menşeili Westinghouse’u satın almasını izleyen süreçte mütemadiyen zarar etmiş ve borç içine düşmüştü. Gelinen aşamada Toshiba Birleşik Krallık’ı gücendirme pahasına 125 milyar dolarını geri alıp ülkesine döndü ardından 7000 çalışanını da işten çıkaracağı duyuldu. Bu durumdaki Toshiba’ya Japon hükümeti destek olmaz mıydı? Areva’yı hatırlayın Fransa hükümeti Areva’nın borçlarını sahiplenerek Areva Fransa’dır dememiş miydi? Japonya’da da hükümet Fukuşima’daki suç ortağı Tokyo Elektrik Şirketi için benzer bir sahipleniş sergilemişti. Fakat bu kez Japon hükümetinin Birleşik Krallık’ı kırma pahasına finansal destek/garanti sağlayamadığı ortada. Nitekim Fukuşima’nın çıkardığı fatura 700 milyar doları aştı, Tokyo 2020 Olimpiyat oyunlarının hazırlıkları için harcanan milyon dolarlar da cabası! Bu durumda Mitsubishi işi yokuşa sürerek bu projeden kibarca çıkmanın bir yolunu kolluyor olabilir mi?
Normal şartlarda bir şirket sözleşmesinde şartların esaslı olarak değişmesi halinde uygulanacak şekilde “mücbir sebep”ler maddesi bulunur. Nitekim projenin fiyatının iki katına çıkması, Türkiye’de enflasyonun ikiye katlanmış olması, doların sözleşme imza tarihine göre 3 kat pahalı hale gelmesiyle çok basit bir matematiksel hesap bile bize projenin maliyetinin en az 12 kat artarak imza koşullarının esaslı şekilde değiştiğini gösteriyor. Kaldı ki Sinop Nükleer Santrali kurulur da elektrik üretilirse bugün piyasa fiyatı kilovatsaat başına 4,5 dolar cent olan elektriği devlet santralden 20 yıl boyunca kilovatsaat başına 10,38 dolar sent ödeyerek alma garantisi vermiş bulunuyor ki bu kısımdan da yaklaşık 2,3 kat daha zarar edileceği görülür. Özetle şu anda bile görülüyor ki biz kullanıcılar bu santralden elektriği en az 36 kat pahalıya satın almak zorunda bırakılacağız. Kaldı ki yine faturalarımıza yansıtılacak olan milyar dolarlar tutarındaki atık maliyetleri henüz hesaplanmış değil.
Belli ki daha israfın karesini alınacak… Sağlıktan huzurdan koparacaklarından bu yazıda bahsetmiyorum bile. Sinop’ta yer lisansı bile alınmamış bir proje için en az 650 bin ağacın kesilmiş olduğunu gösteren fotoğraflar gaddarlığın natürmort tablosu. Çok açık ki 3. Havalimanı hattında göçmen kuşlara “kışt” diyenler yarın bize böyle seslenecek. Oysa doyamadığımız enerjiye hala ihtiyaç varsa şayet, hiçbir şey tepemizdeki güneşten ve başımızda esen rüzgardan daha yerli ve milli değil. Kaldı ki kaynakların nükleere yönlendirilmesi bizi tarımda hayvancılıkta olduğu gibi yerli olandan mahrum bırakırken verimlilik hesapları tutmayan “şirket” de gün gelecek konkordato ilan edecek.