Partisinin grup toplantısında konuşan Bakırhan, Kobanê Davası’nın ‘Kürdü inkar etmenin geldiği son nokta’ olduğunu söyledi. Bakırhan konuşmasında ayrıca siyasi partilerle görüşmelere devam edeceklerini vurgulayarak 5 maddelik bir mesaj gönderdi
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, partisinin haftalık grup toplantısında konuştu.15 Mayıs Kürt Dili Bayramı nedeniyle konuşmasına Kürtçe başlayan Bakırhan, 15 Mayıs Kürt Dil Bayramı’nı kutlayarak, “Kürt dil ve kültürü önünde hala ciddi engeller devam ediyor. 21. Yüzyılda olmamıza rağmen Kürtçe sinemalar, tiyatrolar, konserler yasaklanıyor. Bu utanç maalesef yüz yıldır devam ediyor” dedi.
Kürt dili, Kürt kültürü varlığını devam ettiriyor
Asimilasyon politikalarının devam ettiğine işaret eden Bakırhan “Bu ülkede inkar ve asimilasyon var diyenler, ya katlediliyor ya sürgüne zorlanıyorlar ya da yargılanıyorlar. Türkiye’nin en önemli meselelerinden biri olan Kürt meselesi de yıllarca yok sayıldı. Milyonlarca Kürt’ün varlığı inkâr edildi. Kürt’ün Kürt olmadığını ispatlamak için saçma sapan teoriler üretildi. Bu teorilerle onlarca yılını bu ülke kaybetti. Dünya bilimde teknoloji ve demokraside gelişirken kart-kurt teorileriyle bu ülkenin insanları yıllarca kandırmaya çalışıldı. Ama geldiğimiz noktada Kürtler de dili de Kürt kültürü varlığını devam ettiriyor. Yüzyıllık geçmişe bakınca sadece çözümün konuşulduğu zamanları da hep birlikte yaşadık. İnsanlar daha mutlu ekonomi daha iyiydi. Ne zaman ki şiddet tırmandırıldıysa hukuksuzluk hakim oldu. Devlet, Kürtlerden, muhaliflerden toplu intikam davalarını devreye sokarak hesap sormak istedi. Herkes biliyor ki bu davalar hukuk davaları değildir. Bu davalar siyasi intikam davasıdır. Demokratik siyaset hakkına saldırı davalarıdır. 21’inci Yüzyılda Kürdü inkâr etmenin geldiği son noktadır. Yargının kumpas kurumu olarak çalıştığı bir davayla karşı karşıyayız” diye konuştu.
‘Bu dava bir kumpas kurumu olarak devrede’
Kürtlerin inkarı üzerinden sözü Kürt siyasetçilerin yargılandığı Kobanê Davası’na getiren Bakırhan, “(Kobanê olaylarından) 2 gün sonra bir tweet atıldığı için arkadaşlarımız önceki dönem eş genel başkanlarımız Figen Yüksekdağ, Selahattin Demirtaş ve onlarca HDP’li arkadaşlarımız Kobanê Kumpas Davası’nda yargılanıyor. Bu dava bir kumpas kurumu olarak devrede. Bu davayı açan, kritik işlemlere imza atan hâkim ve savcıların çetelerle, mafyalarla, suç örgütleriyle nasıl bir ilişki ağı içerisinde olduklarını hep birlikte gördük. Grup toplantısında halka parmak sallayan, tehdit eden, yargıya talimat verenleri de hep birlikte gördük ve şahit olduk. Bu dava sadece bir hukuk ve yargı davası değil; aynı zamanda siyasetçilerin de karıştığı, (siyasetçilerin) bu davanın hakimi, savcısı ve polisi oldukları bir dava ile karşı karşıyayız” ifadelerini kullandı.
‘JİTEM davalarını birer birer aklıyorlar’
İktidar ve yargı arasında işleyen süreçlere dikkati çeken Bakırhan, “Bu ülkede bugüne kadar darbe sadece orgu karargahlarında değil, adliye koridorlarında da hazırlanıp devreye konulmuştur. Adnan Menderes’in idam edilmesi siyasi darbe değil miydi? 367 kararı siyasete darbe değil miydi? Bu darbeleri yargıç cüppesi giyenler yapmadılar mı? Evet, o günün mazlumları sizlerdiniz, Kürtlerdi, devrimcilerdi, aydınlardı. Bugün siz (iktidar) mazlumluktan zalimliğe geçerek, Kürtlere devrimcilere aydınlara yargı yoluyla eziyet etmeye devam ediyorsunuz. İntikam almaya çalışıyorsunuz. Bir taraftan Kobanê Kumpas Davası, öte yandan Osman Kavala’ya haksızlık yapıyorsunuz. Can Atalay’ı da HDP’li seçilmişler gibi rehin tutarak halkın iradesini yok sayıyorsunuz. Bizlere muhaliflere bu davaları hak görenler, on yıllardır Kürtleri, aydınları devrimcileri katleden JİTEM davalarını da birer birer aklıyorlar. Türkiye halkları bunları görüyor, bunları unutmayacak. Bunlar hafızamızda her zaman canlı bir şekilde yerlerini tutacaklardır” şeklinde konuştu.
‘Siyası davalara son verin’
Kobanê Kumpas davasında devletin ikircikli davrandığını ifade eden Bakırhan, “Bir gün yeri ve zamanı geldiği, zaman Kürdü, aydını katleden bu davaları aklayanlarla da demokratik bir ülkede demokratik bir yargı karşısında hesaplaşacağımızı belirtmek istiyorum. AKP’ye kapatma davası açıldığında savunmalarında ‘Demokrasilerde esas olan halkın seçtiği iradenin yönetmesidir’ diyorlardı. Peki, Gültan Kışanak seçilmiş değil mi? Selçuk Mızraklı halkın iradesi değil midir? İşte böylesine bir iktidarla öylesine bir devlet zihniyetiyle karşı karşıyayız ki zorda oldukları zaman kendileri için söylediklerini iktidar olduklarında unutuyorlar. Söz konusu Kürtler, muhalifler olunca yine o iki hukuklarını hem zihinlerinde hem sözlerinde hem pratiklerinde hayata geçiriyorlardı. Siz değil miydiniz kapatılma davası açıldığında hukukun üstünlüğünü savunan, adalet diyen. Peki hukukun üstünlüğü nerede? Adalet nerede diye sorarsak ortada bir şey yok. Şimdi önünüzde bir şans var. Kobanê Kumpas Davası başta olmak üzere demokratik siyaset hakkını ihlal eden siyasi davalara son verin diyoruz. Bugün yumuşama ve normalleşme diyenler dün hukuksuzluk ve adaletsizlik olduğunu aynı zamanda itiraf ediyorlar. Demek ki 22 yıldır Türkiye hukukla yönetilmedi normal bir hukuk işletilmedi. Eğer gerçek bir normalleşme istiyorsanız yol belli biraz önce dediğim gibi en başta Kobanê Kumpas Davası’na son verin” ifadelerini kullandı.
Çözüm bir ada uzaklığında
“Sayın Öcalan’ın içinde bulunduğu mutlak tecride son verin” mesajı veren Bakırhan, “Normalleşmenin en önemli adımları bunlar olacaktır. Bunları yapmadan bir normalleşme ve yumuşamadan ne bizler ne de Türkiye halkları inanmaz. Sayın Öcalan ne zaman barışa dair, çözüme dair rolünü oynadıysa ülkede refah vardı, huzur vardı, gençler ve Türkiye halkları geleceğe umutla bakıyordu. Ama ne zaman demokratik siyasete müdahale etme durumu başladıysa umutsuzluk, ekonomide kötüye gidiş ve Türkiye’den umudunu kesen milyonlarca karşı karşıya kaldık. Evet normalleşmek doğru ama normalleşmek istiyorsanız çözüm bir ada uzaklığında, bir ada yakınlığındadır” dedi.
‘Rojbaş Erdoğan rojbaş’
AKP Genel Başkanı Erdoğan, Danıştay’ın kuruluş yıldönümünde ne diyor? Belli bir zümrenin menfaatini gözeten, dar kadrocu anlayışın adalet teşkilatı dahil devlet kurumlarında yuvalanmasına izin vermeyeceğiz diyor. Aslında Sayın Erdoğan, bir gerçeği de itiraf ediyor. Demek ki yargıda, devlet kadrolarında, aslında bir zümrenin menfaatini gözeten bir yapılanma vardır. Eee rojbaş Erdoğan, rojbaş! Bu paralel yapılar sizin eseriniz değil mi? Her gün yargıya talimat veren siz değil miydiniz? Yargıyı yolgeçen hanına çeviren siz değil miydiniz? Şimdi yargıyı öyle bir noktaya getirdiniz ki yargı muhalefeti susturmanın iş bitirmenin bir aracı haline geldi. Dolayısıyla bu yargı Türkiye’de hukuk dağıtamaz, adalet dağıtmaz. Öncelikle bu yargıda yuvalananların demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü esas almayan bu çevrelerin birer birer teşhir edilerek açığa çıkarılması gerekiyor. Aksi halde Türkiye gittikçe hukuk devleti olmaktan, özgürlüklerden ve demokrasilerden uzaklaşmak zorunda kalacak” ifadelerini kullandı.
Bütçe açığı paketin 22 katı
Açıklanan tasarruf paketine değinen Bakırhan, açıkladığı rakamlarla bütçe açığının paketin 22 katı olduğunu söyledi. Bakırhan şunları söyledi:
“2024’te beklenen bütçe açığı 2 trilyon 600 milyar. Tasarruf paketi ne kadardır? 100 milyar. Yani bütçe açığının 26’da 1’i. 2024’te sermayeye 2 trilyon 200 milyar vergi kıyağı geçmişler. Tasarruf paketinin 22 katı. 2024 bütçesinde şirketlere 162 milyar garanti ödemesi yapacaklar. Tasarruf paketinin neredeyse 2 katı. Örtülü ödeneğe sadece 3 ayda 2 milyar 500 milyon lira ayırmışlar. Bu ödemeler varken, değil tasarruf paketi kırk tas suyla yıkasanız bu ekonomi yine düzelmez. İşçinin yoksulun, emekçinin sofrasından tasarruf edeceğinize tanktan, toptan, mermiden tasarruf edin. ‘İtibardan tasarruf olmaz’ diyenler şatafattan vazgeçmedikçe savaştan tasarruf etmedikçe ne ekonomi düzelir ne de ülke düzlüğe çıkar. Türkiye emekçileri, halkları bunu böyle bilsin. Gerçekten bir tasarruf yok. Emekliye 10 bin lira maaş veriyorlar. Ekmeğin tanesi olmuş 20 lira. 5 ekmek alan bir emekli maaşının yüzde 30’unu ekmeğe vermek zorunda kalacak. Yani artık kuru ekmek de yemeyin diyorlar. Kuru ekmeği bize çok görenler biraz önce saydığım gibi garantili geçiş ücretleri sermayeye tanınan vergi muafiyetleri ve savaştan tasarruf etselerdi o zaman gerçekten ekonomiyi düzlüğe çıkaracaklarına inanırdık. Bu da bir aldatmaca, kandırmaca gibi ortada duruyor.”
Siyasi parti liderlerine 5 maddelik mesaj
31 Mart seçimlerinin ardından yoğunlaşan diplomatik görüşmelere işaret eden Bakırhan, siyasi partilerle görüşmelere devam edeceklerinin bilgisini verdi. Bakırhan, “Ortak bir zemin yakalamak aynı zamanda DEM Parti’nin boynunun borcudur. Halklarımız artık siyasi partilerin polemik merkezi olmasını değil, çözüm merkezini olmasını istiyor. 31 Mart’ta bize bu mesajı net bir şekilde verdiler. Biz de çözüm merkezi olmanın mücadelesini yürütüyoruz” dedi.
Bakırhan, siyasi parti liderleriyle gerçekleştirdikleri görüşmelerde DEM Parti’nin dikkat çektiği 5 maddeyi açıkladı:
“*Kürt sorununun demokratik çözümü hem Türkiye’nin hem Ortadoğu’nun yararınadır. Müzakereye dayanan bir çözümü hep birlikte gerçekleştirelim. Kürt sorununun çözümünde yol almadan ne Türkiye Yüzyılı olur ne de yeni bir anayasa olur.
*Demokratik siyaset hakkını güvence altına alalım. Türkiye’yi siyasete dönük askeri ve bürokratik darbelerden koruyalım. Türkiye’de darbeleri artık tarihe gömelim.
*Ekonomik krize karşı ortak akılla hareket edelim. Emekçinin, yoksulun, bir bütünen toplumun hakkını koruyalım. Krize karşı toplumu koruyalım.
*Kadınların mücadeleyle kazandığı haklara dönük saldırılara son vererek eşitlikçi ve özgürlükçü bir toplumsal yaşamı inşa edelim.
*Toplumsal barışın sağlanması için herkesin hakkını, hukukunu koruyan, Kürde uygulanan, emekçiye, devrimciye uygulanan, muhalife uygulanan ayrı hukuka da karşı çıkalım. Yerel demokrasiye ve güçler ayrımına dayanan yeni bir anayasa yapalım. Gelin 31 Mart’ta halkın vermiş olduğu mesajı doğru okuyalım dedik. Bu ülkede barışa, adalete, refahı hep birlikte sağlayalım dedik.”
Ulusal birlik mesajı
Son olarak Türkiye ve Ortadoğu’da yaşayan tüm Kürt halkına seslenen Bakırhan, “Dünyadaki gelişmelerin Ortadoğu’nun kaderini çizdiği bir dönemdeyiz. Hepimize tarihi sorumluklar düşüyor. Üzerimize düşen en büyük tarihi sorumluluk Kürt ulusal birliğini sağlamaktır. Hiç kimse ama hiç kimse ulusal birliği zedeleyecek girişimlerde bulunmamalıdır. Çıkarlarını Kürtlerin demokratik ulusal birliği önüne koymamalıdır. Çünkü yaşadığımız süreçte Kürtler olarak büyük kazanma ya da büyük kaybetme arafındayız. Bu konuda örgütlü örgütsüz Kürdistan’da yaşayan bütün kesimlere kurumlara bireylere, partilere büyük ve önemli görevler düşüyor. Bu görev ve sorumlulukla yaklaşacaklarını düşünüyoruz. Kürtlerin ulusal birliğini sağlaması 4 parçada demokratik birliklerini sağlamaları kimsenin aleyhine değil. En başta Ortadoğu’da Kürtlerin birlikte yaşamış oldukları ülkelerde demokratik haklara kavuşmaları oradaki emekçilerin kadınların yoksulların yararınadır. Çünkü kürdü yok saymak için harcanan bütçe o ülkede yaşayan yoksullara harcanacaktır. Kürtlerin ulusal birliği Türkiye demokrasisi önünde bir tehdit değildir. Kürtlerin ulusal birliği İran, Irak, Suriye’nin demokratikleşmesi önünde engel değil aksine demokrasi ve özgürlük ihtiyacı olan bu ülkelerin demokratikleşmesini ve özgürleşmesini sağlayacaktır” dedi.
“Gelin birlik olalım” diyen Bakırhan, “Kürt meselesinin Ortadoğu’da demokratik bir şekilde çözümünü hızlandırarak birlikte mücadele ederek aynı zamanda Türkiye ve Ortadoğu’da demokrasinin yeşermesi için elimizden geleni yapalım diyoruz” sözlerini kullandı.
HABER MERKEZİ