Sömürgeci aydınların en önemli nişanelerinden birisi de sözüm ona sömürge halkının hak ve özgürlüklerini savunurken bile egemen ulus mensubu olarak had bildiren, sınır çizen hak ve özgürlükler konusunda ölçü geliştiren egemen kibrinden asla vazgeçmemesidir. Bu anlamda Türk aydını ile Kürt halkı ilişkisinde bu özelliğin ziyadesiyle tezahürüne rastlamak mümkündür. Bir insanın, bir halkın sahip olması gereken en temel haklardan söz ederken bile hep bir “ama” ve “fakat” mutlaka kullanır. Anadilini kullanabilmeli fakat… Kendi kaderini tayin edebilmeli ama… İfade özgürlüğünü kullanabilmeli ancak… Kürt olan unsur hep bir koşula bağlı kalmalı, bir şeye dair kendini ispatlamalı, hep davranışlarını, sözlerini, eylemlerini açıklamalı, güven vermeli, art niyetli olmadığını açıklamalı, suçsuz olduğunu ispat etmeli. Bu liste böyle uzar gider. Oysa anadiliyle yaşamın her alanında kendini var kılmak, kendi kendini yönetebilmek, fikirlerini özgürce açıklayabilmek, yaşam hakkı, ruh ve beden bütünlüğünü korumak, istediği dini inancı seçmek ve benzeri temel haklar, hiçbir koşula bağlanamaz. Bunlar her insanın doğuştan sahip olduğu yasaklanamaz, ertelenemez, devredilemez haklarıdır. Ama egemen kimlik için doğuştan, sıradan, normal olan hakların her biri, koloni halkı için söz konusu olduğunda bedel ödemesi, hesap vermesi, işin en doğrusu sadakat göstermesi ve biat etmesi istenir.
Sömürgeci devlet, zaten bu haklardan herhangi birisini vermeye kendiliğinden yanaşmaz. Ancak halkın mücadelesi ve direnişi karşısında bir takım hakları vermek zorunda kaldığında bunu mutlaka bir takım koşullara bağlar. İşte bu temel hakların koşula bağlanmasının meşrulaştırılmasında sömürgeci aydını devreye girer. Kürtlere had bildirir, sınır çizer, verilen hakkın kıymetini bilmesi hatırlatılır. Parmak sallar. “Şiddetle arana mesafe koy! Kullandığın dile dikkat et! Hakkını kullanırken Türki kimliğin milli duygularını incitme, mümkünse verilen haklarını açık ulu orta kullanma.”
Türk aydını, Kürtler üstüne yorum yapmayı, ahkam kesmeyi, yön vermeyi, Kürtler adına konuşmayı, neyi isteyip istemediklerini söylemeyi, Kürtleri tedip ve talime tabi tutmayı da çok sever. Tabi bütün bunların bilimsel olması için de bir takım anketler, araştırmalar, bilimsel çalışmalar da yapar. Konuşurken bilimsel verilere, anket ve araştırma sonuçlarına dayanarak konuşur. Elbette bu anketlerin kim tarafından yapıldığı, kim tarafından sipariş edildiği, baştan belirlenen hangi maksadın elde edilmesi için yapıldığı Kürtler tarafından çok iyi bilinir. Sömürgeciliğin açık ve örtülü her türlü şiddeti ve asimilasyon politikalarına maruz kalan bir halkın mücadele içinden doğmuş feraseti ve bilgeliği, sözüm ona bilime ve araştırmaya dayalı sömürge aydınının ortaya koyduğu sonuç, bilgi ve yorumları birkaç cümle ile “puç” ediverir.
Söylemleri, yorumları, yaptıkları anketlerin ürettiği sonuçlar, bunların açıklandığı ve yorumlandığı medya mecraları göz önünde bulundurulduğunda CHP’ye yakın olduğu sonucunun kolayca anlaşılabileceği Rawest Araştırma, son dönemlerde Kürtler üzerine en çok anket ve araştırma yapan ve bunların sonuçlarını kamuoyuna açıklayan araştırma şirketlerinden birisi. Rawest’in, Kürtlerin temel hak ve özgürlüklerini anket konusu yapması başlı başına bir etik sorun iken anket sorularının manipülatifliği, objektif olması mümkün olmayan koşullar içerisinden geliştirip ulaştığı sonuçlar, yaptığı yorumlar, egemen siyasetin, müesses nizamın, Kürt siyasetini ve Kürt mücadelesini etkisizleştirme, ana akım siyasete eklemleme çabasından başka bir anlam ifade etmiyor. İktidara hazırlanan CHP’nin Kürt meselesi ile ilgili ulaşmak istediği çözümü ya da çözümsüzlüğü ve geliştireceği siyaseti Kürt merkezli bir araştırma şirketi olan Rawest üzerinden takip etmekte fayda var. Rawest’in yaptığı araştırmaların detaylı bir analizini de Hamza Aktan’ın Gazete Duvar’daki yazısından da okumak mümkün.