Yönetmen Michael Dudok de Wit’in ilk uzun metraj filmi Kırmızı Kaplumbağa, insanların doğanın güzelliğine duyduğu derin tutkuyu harekete geçiriyor. Film Wit’in doğaya duyduğu hayranlığının bir parçası
Kısa filmleriyle Oscar, BAFTA ve Cesar Ödülleri’ne layık görülen Hollandalı animasyoncu, yönetmen Michael Dudok de Wit, ilk uzun metraj filmi “Kırmızı Kaplumbağa” ile yaşamın çeşitli evreleri üzerinden doğayı ve insanı birçok yönüyle beyaz perdeye yansıtarak, harika bir görsel senfoni sunuyor. Diyaloğun yer almadığı film, alegori aracılığıyla izleyiciye karakterin duygusal yolculuğuna ilişkin geçtiği evrelerden kareler veriyor. “Kırmızı Kaplumbağa” için dokuz yıl emek veren Michael Dudok de Wit, filmi için “Sessiz ve örtük bir şekilde izleyicinin doğanın güzelliğine duyduğu tutkunun farkına varmasına yardım etmeli” diyor.
Aşağıda okuyacağınız söyleşide ise, yönetmen Michael Dudok de Wit, filmlerinde konu edindiği “özlem”in kendisi için ne ifade ettiğini anlatıyor ve kendi gözlem ve deneyimleri üzerinden insan ve doğa ilişkisini yorumluyor.
Oyuncular hakkında biraz bilgi verir misiniz?
Filmimiz animasyon filmi ve üç türde oyuncumuz vardı: İnsan sesleri çıkaran oyuncular, animasyonculara ilham vermek için belli hareketlerde bulunan oyuncular ve tabii ki animasyoncular ve yardımcı animasyoncular. Her bir animasyoncu ve yardımcı çizimlerinde, oyunculuklarında ve zamanlamalarında kişisel tarzlarını koruyarak yeteneklerini filmin görsel estetiğine uyarladı. Avrupa genelinden, özellikle de Fransa’dan gelen bağımsız sanatçılardı.
Filmin teması itibarıyla doğaya derin bir saygı barındırıyor. Bu türde temaları işlemek için niye çokça mecazi bir hikâye tercih ettiniz?
Hikâyeyi yazmaya başladığımda uzun metraj bir filmin tamamı için tek bir tabiatı keşfetme fikri beni cezbetti. Bu durumda bu, ada ve okyanus oldu. Doğada yalnız kalındığında ne olacağının belirsizliği ve detaylar ile karakterlerin keşfi beni cezbetti. Ancak bu yeterli değildi, daha derin bir doğada beni tatmin edecek bir şey istedim. O yüzden de kendime temel duygu veya temel hissin ne olduğunu sordum ve cevap hemen ortaya çıktı. Ve demin söylediğiniz üzere, bu benim doğaya karşı duyduğum derin saygıydı. Çünkü doğa devasa. Bu durum daha çok doğayla benim duygusal ve sezgisel bir ilişkim. Ben hepimizin, hatta kentlerde yaşayan ve parkta bile yürümeyi tercih etmeyenlerin buna sahip olduğuna inanıyorum. Bir mesaj olarak değil, çünkü temelde bir mesaj yok, sadece ifade etmeyi istediğim doğanın derin güzelliği var. Ve insanlar bu filmi kesinlikle kırsala yapılan bir gezi olarak görmemeli. İdeal olarak sessiz ve örtük bir şekilde izleyicinin doğanın güzelliğine duyduğu tutkunun farkına varmasına yardım etmeli. Neredeyse “yaşamın güzelliği” diyebilirim, ancak yaşam o kadar geniş ve bir bakıma o kadar soyut ki, yalnızca “yaşam” demek boş geliyor. Ben böyle hissediyorum, ancak “doğa” demeyi tercih ediyorum.
Filmlerinizde yansıtılan “hüsranlı bir özlem” var. Bu kısa filmlerinizde öyleydi, “Kırmızı Kaplumbağa”da da öyle.
Evet. “Baba ve Kızı” belirsiz bir şekilde özlem hakkındaydı ve beni harekete geçiren o oldu. Gerçekten bunu ifade etmek istedim ve bu başlangıç noktasıydı. Bu, “Kırmızı Kaplumbağa”da temalardan bir tanesi, ana tema değil ama evet, eve özlem duyuyor.
Özlem duymayı düşündüğümde uzun dönemli düşünüyorum, bir sonraki gün ne yapmak istediğinizi değil, arzuyu veya nostaljiyi. Geleceğin veya geçmişin derinliklerindeki bir özelliğe özlem duyarsınız. Bu benim farkında olduğum bir şey. Hayatta istediğiniz her şeye sahip olabilirsiniz, ancak başka bir şey vardır. Ben buna kendi deneyimlerimde çok güzel, çok iyi ve çok gerçekçi bir şekilde rastlıyorum.
Bu yazıda Cinema Axis ve Screen Anarchy’deki yazılardan yararlanılmış, Ryland Aldrich ve Derek Jacobs’ın yönetmen Michael Dudok de Wit ile gerçekleştirdiği röportajların bir bölümü Türkçeleştirilmiştir.
1 FİLM 1 YÖNETMEN Çeviri: Tolga Er