Tutsak yakınlarının başlattığı ‘Özgürlüğe ses ver’ eylemleri ile tecride karşı mücadele yeni bir aşamaya geçiyor. Eylemleri hakkında bilgi veren MED TUHAD FED yöneticisi Orhan Işık, tecridin toplumsallaştığını, tecride karşı mücadelenin de toplumsallaşması gerektiğini kaydetti
Selman Çiçek
Cezaevlerinde kalan siyasi tutsaklar, “PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğü ve Kürt sorununun çözümü” için 27 Kasım 2023 tarihinde başlattığı eylemlerini sürdürüyor. Dönüşümlü açlık grevi eylemlerini 4 Nisan itibariyle yeni bir aşamaya taşıyan tutsaklar, mahkemeleri boykot ederek, telefon ve aile görüşüne çıkmama kararı aldı. Tutsak yakınları, Tutuklu ve Hükümlü Aileleri Hukuki ve Dayanışma Dernekleri Federasyonu (MED TUHAD FED) öncülüğünde 6 Mayıs’ta cezaevleri önünde “Özgürlüğe Ses Ver” şiarı ile buluştu. Yine tutsaklar her Çarşamba günü “Adaleti sağla, hukuku uygula” şiarı ile Adalet Bakanlığı önünde olacak.
Misyon yerine getirilmeliydi
MED TUHAD FED yönetici Orhan Işık, tecridin sonlandırılması amacıyla düzenleyecekleri eylemselliklere dair gazetemize konuştu. Türkiye’de uzun yıllardır anti-demokratik uygulamalar olduğunu söyleyen Işık, “Bu anti-demokratik uygulamaların merkezinde ise Kürtler var. Uzun süredir bu alanlarda ciddi eylemsellikler söz konusudur. Cezaevlerinde tutsakların başlattığı bu direnişlerin geçmişi var. 9 Ekim’den bu yana tecridin kalması için Avrupa’dan startı verilen ‘Abdullah Öcalan’a özgürlük Kurdistan’a statü’ kampanyası var. Türkiye ve Kurdistan’da buna paralel eylemsellikler başlatıldı. Dört aya yakın bütün cezaevlerinde başlatılan bu direniş, aslında Türkiye’de yaşanan baskılar ve anti-demokratik uygulamaların bir sonucudur. Bu uygulamalara karşı demokratik kurumlar, Kürt kurumlara karşı öncülük misyonunu yerine getirmeliydi. Ancak bu tekçi rejimin baskılarından kaynaklı ciddi anlamda bu misyon yerine getirilmedi” diye konuştu.
Tutsak yakınların eylemleri
Cezaevinde bulunan tutsakların tecridin kalkması için inisiyatif alarak eyleme başlattıklarını söyleyen Işık, “Tutsaklar, demokratik güçlerin yapması gereken mücadeleyi omuzlama sorumluluğu aldılar. Tutsak yakınları da, bu sorumluluk çerçevesinde dört ay süren adalet nöbetleri tuttu. Adalet nöbeti, seçim sürecinden kaynaklı yeterli bir seviyeye ulaşamadı. İçerideki direnişle denk bir çalışma yürütülseydi amacına ulaşabilirdi. Süreç daha sonra ‘Büyük Özgürlük Yürüyüşü’ne evrildi. Bu yürüyüş, hem tutsakların hem de annelerin sesi oldu. Gittikleri her yerde büyük coşku ve serhildanlarla karşılaştılar. Bu toplumda ciddi anlamda bir sinerjiye de dönüştü. Bu sinerji daha sonraki süreçlerde Amed ve Amara ile sonuçlandı” dedi.
Tecrit toplumsallaştı
Tecridin sadece İmralı’da olduğu algının yanlış olduğuna dikkat çeken Işık, sözlerini şu sözlerle sürdürdü: “Tecrit sadece İmralı’da varmış gibi görünüyor. Aslında İmralı şahsında tecrit, bütün Kurdistan ve Türkiye’ye uygulanmaktadır. Bugün sadece zindanlarda uygulanan bir tecrit yok. Toplumda ciddi anlamda tecrit ile karşı karşıyadır. Tecrit toplumsallaşmıştır. Tecridi toplumsallaşma noktasında ele almak gerekir. Sadece İmralı ve zindanlar şahsında ele almamak gerekir. Böyle değerlendirirsek dar kalır. Dolayısıyla tüm bunlar Kurdistan’da yaşanan savaştan kaynaklanıyor. Bu gerçeklik, Kürt sorununun demokratik çözümünden bağımsız değildir. Bugün Türkiye’nin temel sorunu olarak görülen ekonomik kriz de temelini Kurdistan’daki savaştan alıyor. Savaşa yatırılan milyonlar toplumu yoksullaştırıyor. Mevcut iktidar, toplumu manipüle ederek bu coğrafyada savaş yokmuş gibi davranıyor.”
Tecrit ciddi boyutlarda
“Zindanlardaki tecrit ciddi boyutlara ulaşmıştır” diyen Işık, “Zindanlarda 30 yıla yakındır direnen tutsaklara dönük özel politikalar devreye konulmaktadır. Tutsaklar, cezası bitmesine rağmen tahliye edilmiyor. Sudan bahanelerle, gerekçelerle tutsakların infazları yakılıyor. Tutsaklara kimliksizleştirme ve onursuzlaştırma dayatılıyor. Bu durum AKP-MHP iktidarının Kürt sorununa olan yaklaşımını da gösteriyor. Kürt sorunu hem bu ülke de hem de Ortadoğu’da bir gerçekliktir. Bu gerçekliği yok sayan iktidarın, zindanlara, Kürt kurumlarına yaklaşımı ve bakış açısı tekçi ve faşizandır. Bu politikaların boşa çıkması için devrimci ve demokratik kurumların mücadelesi olmuştur. Bu süreçte inisiyatif ve sorumluluk alarak öncü olan zindanlar olmuştur. Yine benzer bir sorumluluğu tutsak yakınları da almıştır” diye konuştu.
Eylemlerimiz özeleştiridir
Planladıkları eylemselliklere dair de bilgi veren Işık, şöyle konuştu: “Bizler de tutsak aileleri olarak daha önce başlattığımız adalet nöbetlerini ikinci bir aşamaya geçirdik. Zindanlardaki tutsaklar, Abdullah Öcalan’a yönelik tecride karşı empati kurulmasını sağlamak için bir eylemsellik içerisine girdiler. Bu eylemsellikle bizlere bir mesaj veriyorlar. Bu eylemsellik, bizler için bir özeleştiridir. Kürt demokratik kurumlar olarak bizler bu süreçte rolümüzü oynasaydık, zindanlardaki tutsaklar da böylesi bir inisiyatifi almak zorunda kalmazlardı. Bütün demokratik kurumlar ve bireyler, bu süreci anlamalıdır, bu süreci anlamakta süreç ile bütünleşmektir. MED TUHAD FED öncülüğünde tutsak aileler ile birlikte bir program çıkardık. Bu program 3 Temmuz’a kadar sürecek. Program çerçevesinde; her pazartesi cezaevleri önünde ‘Özgürlüğe ses ver’ eylemi gerçekleştireceğiz. Bu eylemlerde ‘Tecrit insanlık suçudur’ önlükleri giyerek oturma ve gürültü eylemi yapılacak. Her çarşamba günü ise, Kurdistan’da bir ilde il Adalet Bakanlığı önünde “Adaleti sağla, hukuku uygula” eylemi yapılacak. 3 Temmuz’da bütün kurumların katılımı ile Adalet Bakanlığı önünde olacağız. Yine AKP il binaları önünde eylemlerimiz olacak. Meclis’te bulunan partiler ile süreci konuşacağımız görüşmelerimiz olacak. Eylemlerimiz amacına ulaşana kadar devam edecek.”