İşçi Sağlığı ve Güvenliği, çalışanların yaşamlarını doğrudan etkileyen ve işyerlerinin sorumluluk alanına giren bir konudur. 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu, bu alandaki yasal çerçeveyi belirlemekle birlikte, uygulamada karşılaşılan sorunlar ve ertelenen düzenlemelerle boğuşmaktayız. Yıllardır tartışılan ancak bir türlü çözüme kavuşamayan bir sorunla karşı karşıyayız: İşçi Sağlığı ve Güvenliği (İSG). 6331 sayılı kanun, 30 Haziran 2012’de yürürlüğe girmesine rağmen, uygulamada hâlâ birçok aksaklık mevcuttur. Öyle ki, belirlenen önlemler sürüncemede kalıyor, ertelemeler devam ediyor.
İşçilerin ve iş sağlığı güvenliği uzmanlarının işyerlerinde karşılaştığı en büyük sorunların başında, her yerde olduğu gibi, tüm yasaların kâğıt üzerinde kalması gelmektedir. Patronlar işçinin canını sadece maliyet olarak görüyor. İşçinin düşüp ölebileceği ya da sakat kalabileceği gerçeğini dikkate almayan patronlar, işten ne kadar para kazanacağına odaklanıyor. İşyerindeki kaos ortamı işçiler ve iş güvenliği uzmanları için korkunç bir hâle geliyor.
Şu an Türkiye yeni anayasayı tartışırken, mevcut anayasanın bile uygulanmadığı ortada. İşyerlerinde korkunç makinelerin ağzına ellerimizi, kollarımızı, bacaklarımızı kaptırarak acı çekerek ya sakat kalıyoruz ya da ölüyoruz.
Mevcut anayasayı düzenleyen siz değil misiniz? Kâğıt üzerinde kalan bu mevcut anayasanız yüzünden kaç canımız inşaat betonlarının altında kaldı? Yasana uy diye kaç siyasetçi, kaç gazeteci, kaç yazar, çizer, sanatçı tutuklu? Şu an cezaevinde binlerce siyasi tutsak, İmralı’da başlayan Türkiye’nin her köşesine yayılmış tecridi protesto ediyor. Yaptıkları protesto, mevcut anayasaya uy diye; mevcut anayasaya göre tutuklu olmamalarına rağmen, tutuklu değiller mi? Mevcut yasaya göre tecrit bir insanlık suçudur. Tecridin devam etmesi yasal mıdır? 26. maddesinin 1. fıkrasına göre “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahip olan” madde mevcut anayasada yok mu ki?
Cevabını vereyim, var. O halde, bu maddeye göre on binlerce siyasetçi derhal serbest bırakılmalıdır. Tecrit derhal kaldırılmalıdır. Biz de samimiyetinizi görelim. Tecridin olduğu yerde sağlıklı anayasa olmaz. Sağlıklı anayasanın olmadığı yerde barış ve özgürlükler de asla olmaz.
Tecrit politikası toplumda facia yarattı ve ekonomik krizi giderek derinleştirdi. İşçi sağlığı ve güvenliği alanında olduğu gibi, her yerde ciddi bir istikrarsızlık yarattı. Kim tecritte ısrar ederse, öncekiler gibi sonunu getirir. Toplum buna karşı dik durmazsa, bütün bu yaşananlar katlanarak büyümeye devam eder. Biz de işyerlerimizde sömürülmeye ve iş cinayetlerine kurban gitmeye devam ederiz, önceki arkadaşlarımız gibi. Ateş düştüğü yerde kalmaz, alevlenerek büyür. Herkesin canını yakan bu tecridin kalkması için herkesin bir damla su olması gereklidir.
Konumuza dönersek, 6331 sayılı kanun, işçi ve işverenin yasal hak ve yükümlülüklerini net bir şekilde ortaya koysa da uygulamada yaşanan aksaklıklar, bu alandaki reformların kâğıt üzerinde kalmasına neden olmaktadır. Özellikle, az tehlikeli sınıfta yer alan ve 50’den az çalışanı olan işyerlerinde iş güvenliği uzmanı ve işyeri hekimi görevlendirmesi gibi önemli düzenlemelerin sürekli olarak ertelenmesi, iş güvenliğinin ciddiye alınmadığının bir göstergesi olarak karşımıza çıkmaktadır.
İş güvenliği uzmanlarının sınıflandırılması ve görev tanımları, kanunla belirlenmiş olsa da sahada yaşanan gerçekler bu tanımların dışına çıkmaktadır. A, B ve C sınıfı uzmanların belirli tehlike sınıflarında çalışması gerekirken, uygulamada bu sınıfların birbirinin yerine geçtiği görülmektedir. Bu durum, uzmanların yetkinlik alanları dışında görev yapmalarına ve dolayısıyla iş güvenliği standartlarının düşmesine yol açmaktadır.
İş kanununda iş tanımı diye bir şey var. Nasıl ki kalıpçı bir usta demir bağlaması yasaksa, iş güvenlik uzmanı olan C sınıfı da B sınıfı yerine bakması yasak. Sadece iş tanımı ihlal edildi diye 29 işçi Beşiktaş’ta gece kulübünde yanarak can verdi. Ancak şu anda anayasada iş tanımı diye bir kanun var ama pratikte uygulanmıyor. Kalıpçı demir bağlayabiliyor, C sınıfı B sınıfının yerine bakabiliyor. İş tanımı bu kadar netken iş yürüsün diye bunu işçilere dayatan kim? Tabii ki cezasızlık zırhıyla donatılmış patronlar. Bir iş cinayetinde işçi mezara, güvenlik uzmanı da cezaevine giderken, patron nerede? Patronlar, hiçbir şey olmamış gibi işçileri sömürmeye devam ediyor.
İşverenler, iş güvenliği uzmanlarının işe alım sürecini yönetmesi ve düşük ücret politikası gibi faktörler, uzmanların elini kolunu bağlamaktadır ve bu durum iş sağlığı ve güvenliği uygulamalarının tam olarak yerine getirilememesine sebep olmaktadır. İş güvenliği uzmanlarının yaptırım gücünün olmaması ve iş kaybetme korkusu, alınması gereken önlemlerin sahada uygulanmasını engellemektedir.
Yeni anayasa konuşulurken, işçi sağlığının oluşması için yeni anayasanın iş sağlığı ve güvenliğini zorunlu hale getirmesi, İSG uzmanı maaşları ile ilgili bir havuz oluşturarak ücrette eşitlik sağlaması ve işverenden bağımsız bir yapı kurması gerekmektedir. Böylece, uzmanlar işverenin baskısı altında kalmadan gerekli önlemleri alabilir ve iş güvenliği kültürünü sahada etkin bir şekilde uygulayabilirler.
Sonuç olarak, iş sağlığı ve güvenliği sadece yasalarla değil, sahada alınan önlemlerle ve uygulamalarla hayat bulur. İşverenlerin bu konuya öncelik vermesi ve desteklemesi, iş kazalarının önlenmesi ve çalışanların hak kayıplarının engellenmesi açısından büyük önem taşır. İşçi güvenliği kültürünün, işveren ve beyaz yakalı çalışanlar başta olmak üzere, tüm çalışanlar tarafından benimsenmesi ve yağmurlu günler beklenmeden, çalışma saatleri içerisinde gerekli eğitim ve bilgilendirmelerin yapılması, bu alandaki en büyük adımlardan biri olacaktır.
İşçi sağlığı ve güvenliği, sadece bir yükümlülük değil, aynı zamanda her çalışanın temel hakkıdır. Bu hak, yasalarla korunmakla kalmamalı, sahada etkin bir şekilde uygulanmalıdır. İşyerlerindeki her bireyin bu konudaki bilincinin artırılması ve uygulamaların sıkı bir şekilde takip edilmesi, daha güvenli ve sağlıklı bir çalışma ortamının temelini oluşturacaktır.
Sonuç olarak, İSG sorunlarına çözüm bulmak için herkesin elini taşın altına koyması gerekiyor. Kağıt üzerinde kalan yasalar yerine, somut adımlar atılmalı ve işçi güvenliği herkes için bir öncelik haline getirilmelidir. Unutmayalım ki, işçi sağlığı ve güvenliği sadece bir yasal zorunluluk değil, aynı zamanda insan hayatının da birinci önceliğidir.
Ekolojik ve toplumsal bir anayasa, yaşamın kendisi olacaktır. Çözüm, örgütlü ve ekolojik bir toplumun anayasasında yatar.