Kitapta anlatılan aynı zamanda senin-benim hikayemdir! Bu yüzden Filistin halkının yaşadıklarına asla kayıtsız kalınmamalıdır. Ortadoğu ve coğrafyamızı kan gölüne çevirenler aynı hastalıklı aklın ürünüdür
Dr. Ayhan Kavak
Filistin ile ilgili olarak her gün yürekleri yakan yeni bir haber alırken, -tam da böylesi bir zamanda- Aralık 2023 tarihinde Klaros Yayınları’nca, Adil Okay’ın üçüncü baskı yaparak çıkan, “12 Eylül ve Filistin Günlüğü” elime ulaştı. Dünden bugüne, Filistin halkına yaşatılanlara karşı nasıl direnildiğini öğrenmek açısından yakıcı bir çalışma olmuş. Okay, 12 Eylül’ün hemen ardından Filistin halkıyla enternasyonalist dayanışma sergileyen Türkiyeli Devrimcilerin, Filistin kamplarında kalmalarını ve zulme karşı ortak savaşım verilmesine parmak basmakta. Yazar bu kitabıyla tarihe not düşmenin yanı sıra unutuluşa terk edilen bir süreci de görünür kılmakta. Filistin kamplarında kalmış Okay, o yıllarda, 2 Nisan 1981’den başlayıp 1982 yılının ortalarına kadar orada bulunmuş devrimcilerle yaptığı röportajlarla zenginleştirildiğinden paha biçilmez bir kaynağa dönüşmüş.
68 Kuşağı devrimcileriyle başlayan Filistin halkıyla dayanışma ve birlikte savaşmanın 12 Eylül’le daha da arttığına tanıklık eden yazar Okay’ın kaleminden Türkiye ve Mezopotamyalı canların Arnon Kalesi’nde, Beyrut’ta, İsrail’in esir kamplarında ve birçok yerde toprağa ecelsiz düşmelerinin yanında Siyonist İsrail Devleti’ne boyun eğmeyenlerin mücadelesine ışık tutmaktadır. Okay’ın Filistin Günlüğü’nde o güzel insanların yıldızları yoldaş eylemelerinin acısı her sayfaya sinmiş durumda. Yazarın, yaşam kesitinin bir dönemindeki duygu ve düşüncelerini ihtiva eden günlükleri türlü badireler atlatarak, bir bakıma unutuluşa bırakılmışken eline geçip gün yüzüne çıkmıştır. 2009 yılındaki ilk baskısının (Ütopya Yayınları) ardından kendisiyle aynı yolları, kaderi ve omuzdaşlığı yaptığı canlarla buluşup, günlüklerin teyidi ve derinleştirilmesini sağlayan röportajlar, yaşanan süreci daha bir anlamlandırmıştır.
Kitapta anlatılan aynı zamanda senin-benim hikayemdir! Bu yüzden Filistin halkının yaşadıklarına asla kayıtsız kalınmamalıdır. Ortadoğu ve coğrafyamızı kan gölüne çevirenler aynı hastalıklı aklın ürünüdür. Haliyle dün olduğu gibi bugün de halkların kardeşliği mottosu yaşar kılınmayı beklemektedir. Bu söylemde de bırakılmamalıdır. Böylesi bir süreçte Adil Okay’ın 12 Eylül ve Filistin Günlüğü’nün genişletilmiş baskısıyla çıkması, duymak ve görmek istemeyenlere karşı bir cevaptır aynı zamanda. Unutmamak, unutturmamak ve devrimci mirasımızın Filistin ayağının bilince çıkarılması bağlamında da olsa bu eserin bilinip okunması önem arz etmektedir.
Geçmiş hataları sorgulayan, eleştiri-özeleştiri yapan, ama solun parametrelerini unutmayan, zulüm gören coğrafyalarda mazlum halkların yanında yer alan ve ütopyaları olan bir sıra neferi. Gerek cezaevlerinde, gerek Lübnan’da benzer koşulları yaşayan yüz binlerce insan gibi. “Tek ayrıcalığım sağ kalmam ve elimde bir döneme ışık tutacak Filistin’de tuttuğum günlük, belgeler, fotoğraflar ve tarihi mektuplar olmasıdır. Bu ayrıcalığı paylaşmayı da -bedeli ne olursa olsun- bir görev bildim.” Daha ne denir ki; iyi ki bunu görev bilmiş! Okay devamla, “Lübnan’da savaş esnasında tanıştığım, birlikte olduğum insanlar, benim için Türkiyeli devrimcilerdi. Ölenler de anmamız gereken kahramanlar. Düşmana karşı hepimiz aynı saftaydık. Birimiz ileride, diğerimiz geride değildik. Farklı örgütlerden, geleneklerden, milliyetlerden, kökenden, bölgelerden gelen bizler, Lübnan’da aynı zor koşullarda ayakta kalma uğraşı veriyorduk” der.
Evet, işte böyle bir yaşanmışlığı ortaya koyuyor Okay. Enternasyonalizmi içselleştirip pratikte hakikat eylemenin olmazsa olmaz bir zorunluluk olduğunu bir kez daha bilinçlerimize mıh gibi çakmaktadır. Pratiğinden dersler çıkaranlar yapılacakları kolay eyler. Bunu bize hatırlatıp, dersler çıkarılması gerektiğini öğreten yazarı kutlarım. İnsana dair olana yabancı kalmak istemeyenler için “12 Eylül ve Filistin Günlüğü”nü okumalı, okutmalı!
———————–
*Konya-Ereğli Yüksek Güvenlikli Cezaevi