Zaten düzenli kitap okuyordum ve şimdi, paralel okumakla, hem okuma tutkum perçinleniyor hem de yıllardır yasak, eğitimini hiç görmediğimiz anadilimizin bize zor gelen gramerine daha rahat çalışabiliyorum
İskan Tolun
Bu kez farlardan seçtiğim Türkçe/Kürtçe kitaplar iki duayene aittir: İsmail Beşikçi ve Cigerxwîn. Evet, bu hafta İsmail Beşikçi’nin Orgeneral Mustafa Muğlalı Olayı “33 Kurşun” (İsmail Beşikçi Vakfı Yayınları İstanbul/312 sayfa) adlı Türkçe kitabı ve Qanatê Kurdo’nun pêşgotin/Önsöz’ünü yazdığı Cigerxwîn’in ZEND-AVISTA DÎWANA 5’A (Weşanen roja nu:2. Huddinge/Sweden/176 pel) adlı Kürtçe kitabını paralel okuyorum…
Anadilde bir çocuk (Gavanê Kal) romanı üzerinde yoğunlaştığımdan dolayı, artık paralel Türkçe/Kürtçe kitaplar okumaya başladım. Çok da güzel bir değişiklik oldu aslında. Zaten düzenli kitap okuyordum ve şimdi, paralel okumakla, hem okuma tutkum perçinleniyor hem de yıllardır yasak, eğitimini hiç görmediğimiz anadilimizin bize zor gelen gramerine daha rahat çalışabiliyorum.
Değerli şair Cigerxwîn’in kelime örmesine herhangi bir diyecek yok zaten. Şairliği dillere destan, herkes biliyor bunu. Bundan dolayı kitabının içeriğine hiç değinmeyeceğim. Elbette İsmail Beşikçi hoca da çok değerli bir araştırmacı yazar, bir bilim insanıdır…
“33 Kurşun” katliamını birkaç kitapta okumuştum. Mezkûr olaya vakıf olduğumdan dolayı olsa gerek, Beşikçi hocanın bu güzel kitabını hep geri plana atıyor, bir sonraki güne bırakıyordum. Bu kez, hem hafızayı tazelemek hem de Beşikçi hocadan bir kitap okumak istedim. Çok da iyi oldu. Zira, daha ilk sayfalarda bilmediğim birçok yeni bilgiye ulaşma fırsatım oldu. Nitekim, Beşikçi hoca yine, her zaman olduğu gibi, bu kitap için de çok derin bir araştırma yapmış.
Defalarca değişik yayınevlerince basılmış kitaba üç önsöz yazmış ve 3. baskının önsözünde de mezkûr olayı, Roboski Katliamı’na benzetmiş. Olayı geniş, çok boyutlu ve detaylı bir şekilde ele almış. Dikkatle okuyorum. Beşikçi hoca etraflıca, en ince noktasına kadar, dipnotlarla, hiçbir şeyi atlatmadan her bir ayrıntıyı (Özellikle böl-yönet politikasının işleyiş biçimini) kendine has, özgün yorumuyla gayet anlaşılır bir stille anlatıyor. Okurken sanki, olayın dehşet veren biçim anını; sınırda nöbet bekleyen askerleri, şahitleri, komutan ve aşiret reislerini, çobanları, köylüleri ve meclis tartışmalarını görüyor, konuşmalarını duyar gibi oluyor insan. Okullarda, üniversitelerde bir ders kitabı olacak nitelikte diyebileceğim bu değerli eseri, herkes okumalı bence. Kitabın konusu, otuz üç masum insanın kurşuna dizilmesidir ve kitabın simge ismi: “33 Kurşun” değerli şair Ahmed Arif’in şiirinden esinlenmiştir. Sadece kısa iki alıntı, bu kitabın önemini net olarak açıklar niteliktedir:
…. Muğlalı bunun üzerine, sorgu ve mahkeme ne oluyormuş, hepsini öldürün diğerlerine ders olur, dedi.“(34. sayfa)
“…. Muğlalı, yüksek sesle, Avni Doğan’a sen bu işe karışma, ben emri yüksek yerden aldım, icap ederse seni bile yok ederim, diye bağırır.“ (35. sayfa)
Nitekim, dünya gündemi o kadar çok yoğun ki, bu kez, bu değerli kitapların içeriğine pek fazla değinmeyeceğim (Sırada Hoşeng Broka ve Aziz Nesin var, onları anlatma fırsatım olur belki), istakoz tartışmasına da. Zira, değerli gazeteci arkadaşlar gerekli yanıtları ziyadesiyle verdiler. Her neyse, bu konuya girmeden kısaca dünya gündemine bakalım.
Her ne kadar optimist olsak da ara sıra nefesler tutuluyor maalesef: “3. Dünya Savaşı çıkacak mı?” diye gözler İran’a, Rusya’ya, İsrail’e, İngiltere’ye, ABD’ye çevriliyor: “Joe Biden, ne dedi, Wladimir Putin ne diyor?” gibisinden kanaldan kanala geçiyor insanlar. Umarım hayırlısı olur!..
Aklıma, geçenlerde okumuş olduğum John Lennon’un Imagine/Hayal Et (Martı Çocuk/Martı Yayıncılık birinci baskı. İstanbul) adlı çocuk kitabı geldi. Sonsözün de savaş için, “Bir daha asla” diye bir ibare geçiyordu. Evet, umarım asla bir daha savaş olmaz ve her halk eşitlik temelinde doğal, evrensel haklarına kavuşur, özgür olur!..
İyimserliğe, optimist olmaya devam diyeceğim ama, yıllardır Adalet Nöbeti bekleyen Emine Şenyaşar teyze ve evinden sedye ile götürülüp zindana kapatılan Hatice teyze hafızalardan çıkmıyor bir türlü. Edindiğim son bilgiye göre arada bir baygınlık geçiriyor…
Seçimden sonra, en azından hasta tutsakların acil olarak salıverilmesi gerekmiyor muydu? Sonra da, haksız ya da düşüncesinden dolayı yatanlar…
Bu kadar sorun üst üste birikmiş iken, enflasyon, geçim derdi vs. Artık millet derin bir nefes almak için yetkililerden sevindirici gelişmeler, iyi adımlar, hizmetler bekliyor…
Ha, bu arada güzel gelişmeler de olmuyor değil. Artı Gerçek Haber Merkezi’nden edindiğim bilgiye göre:
Ermenistan, 3 Ağustos’u ‘Êzîdî Soykırımı Kurbanlarını Anma Günü’ ilan etti.
Evet, Ermenistan parlamentosunda çok değerli bir karar çıktı: 3 Ağustos’un Êzîdî Soykırımı Kurbanlarını Anma Günü…
İktidardaki “Sivil Sözleşme partisi”nden Êzîdî milletvekili Rustam Bakoyan tarafından “Ermeni Cumhuriyeti’nin Tatil ve Anma Günleri Hakkında” yasasına ek yapılmasını öngören yasa tasarısı önerilmişti. Nitekim, önerilen ek yasa tasarısı oylamaya sunulmuş ve daha sonra yapılan oylamayla yasa tasarısı oybirliğiyle kabul edilmiştir. Çok sevindirici bir haberdir bu, ezilen halklar açısından. Ve nitekim hümanist bir yaklaşımdır. Ermenistan parlamentosunun aldığı bu değerli karardan dolayı bir Êzîdî/İnsan olarak başta dost Ermeni halkına, Ermeni parlamentosundaki bu değerli ve duyarlı milletvekillerine teşekkürlerimi sunar, Rustam Bakoyan arkadaşa da başarılar diliyorum. Umarım Êzîdîlerin yaşadığı her ülke böylesine değerli kararlar alır ve bütün dünya ülkeleri tarafından 3 Ağustos Şengal Katliamı Jenosit/Soykırım olarak tanınır!..
Çarşema Sor Pîroz be!..
Êzîdî Bayramı, Çarşema Sor İnsanlık Âlemine Kutlu Olsun!..